24 Kasım 2013 Pazar

Mimar Sinan'ın Büyük Eseri ve Susuz Ev

Mimar Sinan'ın Büyük Eseri ve Susuz Ev
 
 
“Biz hizmetimizi dünyada bir bardak suya satacak kadar menfaat düşkünü değiliz. Biz hizmetimizi Allah için yaptık ve mükâfatını da ahirette bekliyoruz. Dünyada evimize su verilmediği için müteessir değiliz.”
En büyük eseri
Seksen yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" diye takdim ettiği, Edirne’deki Selimiye Camii (1575).  Mimar Sinan, cami içinde sesin iyi yayılması ve duyulması için harika bir teknik kullanmıştır. Bunun için bütün kubbeleri çift kubbe şeklinde yapmıştır. Ayrıca, ortadaki büyük kubbeye, içeriye doğru açık durumda, derinlikleri 50 metreye ulaşan, ağızları 5 metre olan 64 küp yerleştirmiştir. Bu küplerden, küçük kubbelerin köşelerine ve sarkıtların altına da koymuştur. Bundan başka, zeminde, sesi yansıtmak için tuğlalardan boşluk bırakmıştır. İşte bu sayede Süleymaniye harika bir akustiğe sahip olmuştur.
Seni hep seveceğizEserlerinin bir kısmı İstanbul’dadır. 1588’de İstanbul’da vefat eden Mimar Sinan, Süleymaniye Camii’nin yanında kendi yaptığı sade türbeye gömüldü.
Mimar Sinan Türbesi, İstanbul Müftülüğü’nün sütunlu kapısından çıkınca hemen solda, iki caddenin kesiştiği noktada Fetva Yokuşu sonunda solda, Süleymaniye Camii’nin Haliç duvarının önünde, beyaz taşlı sade bir türbedir.
Mimar Sinan’ın bize bıraktığı esereler 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 7 darül-kurra, 20 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa (hastane), 5 suyolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere 365 eser vermiştir. Büyükçekmece Köprüsü üzerinde kazılı olan mührü şöyledir: "Elfakiru Hakir Ser Mimaranı Hassâ"
Mekânın Cennet olsun Sevgili Büyüğümüz.
Mimar Sinan’ın Son Duası
İstanbul’un o günkü nüfusu çoğalınca Kanuni Sultan Süleyman, Sinan'ı çağırır ve der ki:
"Mimarbaşı, halkımız su ihtiyacı içinde. Bir at yükü suya çok miktar akçe ödüyorlar. Acaba halkımızın bu su ihtiyacını karşılamak için bir şeyler düşünmez misiniz?"
Ve Sinan Ağa atına biner, yanına yardımcılarını da alır, Çekmece'den başlayarak kıyıları dolaşır, Beşiktaş'a kadar İstanbul'un kıyılarında, dereleri, akan suları tespit eder. Bu suların önü örüldüğü, baraj yapıldığı takdirde nereye kadar yükselir, nereden nereye kemer yapılarak İstanbul'a getirilebilir, bunun günlerce hesabını yapar ve Kanuni'nin huzuruna çıkar.
Sultan sorar:
"Mimarbaşı, İstanbul'a su getirmek mümkün müdür?" Mimarbaşının cevabı:
"Beli sultanım, mümkündür. Ancak çok ağır bir şartı var."
"Nedir o mimarbaşı?"
"Sultanım, altın dolu keseleri uç uca dizmek şartıyla ancak İstanbul'a su gelebilir."
Kanuni'nin cevabı şu olur:
"Mimarbaşı sen İstanbul'a su getirmenin mümkün olup olmadığını söyle. Eğer mümkünse ben keseleri uç uca değil, yan yana dizmeye razıyım."
Bunun üzerine Mimar Sinan kolları sıvar ve İstanbul'un dışındaki suları Kâğıthane civarında belli yerlerde toplar, oradan da dere içlerine büyük geçitler yaparak İstanbul'a getirir ve şehrin belli meydanlarında umumi çeşmeler yaparak suyu akıtır. Bu çeşmelerin tamamı da kırkı bulur. Ve Kırk Çeşme suları akmaya başlar.
Bu musluklar lüle lüle
O güne gelinceye kadar, musluk gibi bir adet olmadığı için sular boşa akıp gitmektedir. O gün çok pahalıya mal olan suyu artık bostanlara, yollara akıtmak istemiyorlar ve ilk defa İstanbul'da lüle dedikleri musluğu çeşmelere koyuyorlar. Su böylesine pahalıya geldiği ve kıymet kazanmaya başladığı için Kanuni bir ferman çıkarır ve der ki:
"İstanbul meydanlarındaki umumi çeşmeler halkın malıdır. Hiç kimse bu çeşmelerden gizlice yeraltından evine su alamayacaktır."
Bu umumi kaidenin bir istisnasını da koyar Kanuni. O da özel olarak Sinan'a iletilir. Denir ki:
"Sen İstanbul'a böylesine güzel bir çalışma sonunda kırk çeşme sularını getirdin. Sen evine özel olarak bir lüle su alabilirsin."
Ve kapı talihsizce çalınır
Kapıyı çalar. Sinan bastonuna dayanarak kapıyı açar, "Buyurun" der. Gelen meçhul ihsan,
"Ben Topkapı Sarayı postacısıyım. Sizi divana çağırıyorlar. Herhalde bir soruşturmaya tabi tutulacaksınız" der
Ferman istemekten hicap etmiştim
Sinan Ağa, saraya girer, orada bir soruşturma heyeti kurulmuştur: Kadılar, ulemalar, müftüler, o günün vükelası. Sinan'a şöyle derler:
“Sinan Ağa, hakkında şikâyet var. Eve su almak yasak olduğu, hiç kimse evine özel olarak su almasın' diye padişah fermanı olduğu halde, sizin evinizde özel su varmış.”
“Evet,” der,
“Cihan Padişahı bana öyle özel olarak müsaade etmişti. İstanbul'a yaptığım, su hizmetinden dolayı sadece benim şahsıma su müsaade etmişti de almıştım.”
“O zaman şu müsaadenizi, fermanı görelim de ses çıkarmayalım. Kimseye verilmemesine rağmen, sizinki devam etsin.”
Sinan'ın cevabı şu: “Ben o zaman Cihan Padişahından ferman istemekten hicap etmiştim. Fermanım falan yok, ama su benim evimde akıyor.”
Divan müşkül durumda kalır, konuşmalar olur:
“Sinan büyük hizmetler etmiştir, evinde suyu aksın.”
Oradan başkaları cevap verir:
“Bu Al-i Osman'a hizmet eden sadece Sinan mı? Sinan gibi daha nice hizmet edenler vardır. Ya onların da evine özel su verilsin, ya da Sinan'a da bu ayrıcalık tanınmasın.”
Ve o dua
Ve Sinan 100 yaşına girerken hastalanır yatağa düşer. Vefat sırasında bir bezi suya batırıp da dudağına çalmak isterlerken bakarlar ki, evindeki musluktan su akmıyor. İstanbul'a su getiren Sinan, susuz evde vefat eder. Vefat sırasında bu olayı başında konuşanlara verdiği cevap enteresandır:
“Biz hizmetimizi dünyada bir bardak suya satacak kadar menfaat düşkünü değiliz. Biz hizmetimizi Allah için yaptık ve mükâfatını da ahirette bekliyoruz. Dünyada evimize su verilmediği için müteessir değiliz.”
 
http://www.ilimpenceresi.com/Detay-Mimar-Sinanin-Buyuk-Eseri-ve-Susuz-Ev-215.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder