10 Temmuz 2014 Perşembe

GARİP BİR AŞK HİKAYESİ

GARİP BİR AŞK HİKAYESİ

GARİP BİR AŞK HİKAYESİ


Gül çiçeğin hikayesidir bu; Kırık bir gönül hikayesi! Acı çektiğini zannediyordu Gül çiçek
ta ki onu toprağa gömene kadar!

Büyük halasının oğluydu, Yaşar. Babasının halası oğlu. Onu tanıdığında on dört yaşını yeni bitirmiş on beşine yeni girmişti.Babasının yıllık izni sebebiyle her sene memlekete giderlerdi.12 eylül ihtilali öncesiydi yaşanan bu olaylar !
Yaşar sağ-sol davasından uzaklaşmış dayısının evine misafirliğe gelmişti daha doğrusu kaçmıştı yaşadığı şehirden. Gül çiçeğin büyükbabasına yani dayısına geçici olarak sığınmıştı

Gülçiçek onu görünce şaşırmıştı, yabancıydı ve tanımıyordu.Emmisi oğulları ona dayı diyordu. Babası; halasının oğlu olduğunu söylemiş, böylece tanışmışlardı. Ev kalabalıktı. İki katlıydı evleri. Üst katta Büyükbabası alt katta da Emmisi oturuyordu. Yengesi, Yaşarın anneden ayrı babadan bir ablasıydı.o akşam ve o hafta içinde Yaşar abisiydi, Gül çiçeğin..

18 yaşında, oldukça yakışıklıydı.Bir elmanın yarısı gibiydi Kadir İnanır ile . Hele gözleri ve kaşları bir içim suydu, evin bir oğluydu el bebek gül bebekti,Yaşar. Saz çalardı ama gel gör ki Gülçiçekle aynı kafada değillerdi, Gül çiçek sağcı, o da solcuydu.ilk günlerde parti üzerinde tartıştılar.Sonra komşu kızı sema’yı konuşurlarken aralarında onlarla beraber gülerdi olanlara.

Sema,Yaşar’a aşıktı ve sürekli bir şeyleri bahane eder sık sık kapılarının önünden gelip geçerdi. Gülçiçekten birazcık güzeldi, esmer ve yeşil gözleri vardı. Gülçiçek ise ondan bir iki santim kısa, karakaşlı ve karagözlüydü. Sülalede adına ceylan derlerdi. Halasına çok benzerdi. halasınada telli derlerdi..yani esen güzel anlamında .Kız halaya oğlan dayıya çekermiş ya!

Yaşarda tıpkı büyükbabası gibiydi. Endamlı ve kaslıydı. Gül çiçek ise çocuksu düşlerinden hala kurtulamamıştı ,çevresinde olup biteni anlamıyordu.Yaşar saz çalıyor,bakıp bakıp kızarıyor,dilinde ara ara söylediği "ağlatma gülüm yeter" şarkısı dolanıp duruyordu, Annesi olayın farkına varmış "ben sana izin vermedikçe aşağıya inmeyeceksin" diyerek annesinin yanına göndermişti.Zavallı Yaşar ise çok üzülmüştü. İtiraz bile edememişti Gül çiçek. Annesi,
"Burada erkekler oldukça fazla kızım ve Kızlar da erkeklerle fazla konuşmaz git nenene yardım et ! " demişti

Üzerinde kırmızılı bir elbiseyle tanımıştı Yaşar onu. Kırmızı sana çok yakışıyor deyince bunun ileriye dönük aşk sözcüklerininin olacağını da bilmiyordu ki...
" ya öylemi" demişti, birde " vallaha mı" !

Aklı kesmiyordu Gül çiçeğin, aşk da neyin nesiydi, abisiydi Yaşar!

Ve izin bitmek üzereydi.Yaşarda korkusundan gidemiyordu ki Gül çiçeğini görmeye. Annesi kaşlarını bir kaldırdı mı alim Allah derdi herkes. Çünkü Gül çiçeğin annesi, babaannesinin abisi kızıydı ve çok sevilir, sayılırdı. Ağa kızıydı ,hükümrandı halası(Kaynanası) gibi

Son haftaydı. Yaşarın Annesi ve Babası çıkageldiler Karabükten . Meğerse Yaşar çağırmış," gelin Gül çiçeğimi bana isteyin" demişti. Ne anlasın Gül çiçek kaşla göz arası bir şeyler konuşuyorlardı kendi aralarında

Konuşulmuş ve bitmiş, herşey. Babası da “halacığım Yaşar da okusun Gülde. çok küçükler daha , gülüm duymasın bu konuyu. Söz,aramızda kalsın, en azından üniversiteyi kazanamazsa adını o zaman koyarız” demişti.Yaşarın yüzü gülüyordu ve oldukça sevinçli yerinde duramıyordu Gül çiçek ise bu neşesini sema ile ilişkilendiriyordu

Ve son gün; izinleri bitmiş evlerine dönme hazırlığını yapıyorlardı, Annesi,Gül çiçeği hiç yanından ayırmıyordu. Kapılarında Büyükbabasının un değirmeni vardı, üç taşlı birde döğme yapanı vardı, kocaman bir değirmen idi.

dönüş için öteberi hazırlıyordu annesi biraz un biraz bulgur. çuvala koyunca çuvaldızı istedi kızından. Gül çiçek bir koşu yukarıya çıkmıştı ve dikiş odasından iğneyi almış tam dönmek üzereydi ki odaya Yaşarın girdiğini gördü. Yanından geçerken, Yaşar eliyle duvarı tutmuştu. Geçmesine müsaade etmedi.Gül çiçek şaşırmıştı, ne oluyordu ki ?, önce şaka yaptığını zannetti, yüzüne bakakaldı.
" seni seviyorum benimle evlenir misin" dedi Yaşar.
Evlenmek mi..sevmek mi diyebildi, Gül çiçek.
Boğazına bir şeyler saplanmış, kalbi de küt küt atıyordu.Annesinin bağırtısını duydu
“nerde kaldın kız”
geldim anne diye bağırdı.iğneyi aradım zor buldum diyebilmişti. kalbinin sesini bastıramıyordu annesi yüzüne baktı;
“ ne bu hal,neden nefes,nefese kaldın” deyince merdivenleri hopladım demişti.çoçukluğundan beri en büyük hobisiydi merdivenlere tırmanmak ve atlıya atlıya inmek.Çocukken damdan dama atlaması meşhurdu, erkek kardeşleriyle yarış ederdi bu konuda. Annesini de inandırmıştı merdiven yalanıyla.

Soranlara, Gül çiçek halası oğluna sözlü deniliyordu, Gelen diğer kısmetler kapıdan böyle söylenerek geri çevriliyordu. Aradan üç dört yıl gibi bir süre geçmiş lise bitmişti. Zavallı Gülçiçek ne yapsın, çok istemesine rağmen o zamanada sıfır olan bir eğitimle üniversiteyi nasıl kazanacaktı ki ! ...ve o sene de iki basamaklı olmuştu üniversite.

Yaşarı kabul etme koşulunu ,sözlendiğini duyunca kendisi de ortaya koymuş, "okursa alırım" demişti. .

Gül çiçeğin hayali okuyup doktor olmaktı.Doktorları görünce hevesleniyordu. Sürekli hastalanan bir annesi vardı. Yaşar ise bu şarttan hiç hoşlanmamış “ beni diplomam için mi alacak” demiş ve o kızgınlıkla askere gitmişti. Askerliğini GATA da yapmış, teskere sonucunda çok sevildiği için de oraya memur olarak alınmıştı

Gül çiçek ise o sene harıl harıl üniversiteye hazırlanıyordu, birden annesi komaya girince acil olarak apar topar Ankara’ya kaldırdılar.Ameliyat sonrasında gecenin ilerleyen saatlerinde gelen telefonu vardı Gül çiçeğin, kimdi acaba?. Alo dediğinde, Yaşar kendini tanıttığında şaşırmıştı, O zamana kadar hiç görüşmemişlerdi.Aradan tam beş yıl geçmişti. Acilin önünde olduğunu, gelip kendisini yukarıya çıkarmasını istemişti. Büyük hastaneydi Yüksek İhtisas Hastanesi ve çok dolambaçlıydı.En önemlisi gece yarısıydı.

Gül çiçek; “kusura bakma yarın gel” demişti..Ertesi gün, ziyarete gelenler oldukça fazlaydı. Yaşar içeri girdiğinde çok şaşırmıştı,tanıyamadı bir an; kilo almış, yüzü ay gibi dolgun olmuştu.gözlerinden tanıdı ve utancından bir daha yüzüne bakamadı, kedi gibi sessizce hoş geldin diyebildi sadece ve o ortamı terk etti,koridora çıktı. Gülçiçek yine çok kızarmıştı, orda bulunan yakınları bir ona birde Yaşara bakıyor, gülüyorlardı. Bir saat sonra yıldırım hızıyla yanından çekip gittiğinde ardınca öylece bakakalmıştı,Gül çiçek. O haftanın sonunda annesi iyileşince eve çıkmışlardı, öz halasının eviydi burası

ve bir sonraki Pazar günü; kapı çalındığında,elinde bir demet çiçek ve şekerle karşısındaydı, Yaşar . İnadı tuttu Gül çiçeğin bu sefer hoş geldin demeyecekti.donuk bir ifadeyle karşıladı sessizce kapıyı açarak

Hastaneden ayrıldıktan sonra o akşam yine Yaşar telefon etmiş, “bana neden böyle davranıyorsun, neden konuşmadın, hal hatır sormadın ,yoksa; hayatında başka biri mi var” diye tutturmuştu. Gül çiçeğe karşı çok kırıcı olmuştu sorgusu sualiyle,Gül çiçek ise “ne saçmalıyorsun” demişti.. “utandım” diyebilmişti, ancak Yaşar’ı bir türlü ikna edememişti..

Kararlıydı bu sefer yüz vermiyecekti. Mutfakta halası mantı yapıyordu. Annesi de sandalye de oturmuştu. aksiliğini görünce annesi oklavayı kaptığı gibi “seni gebertirim gidip çocuğa hoş geldin diyeceksin” dedi. Gül çiçekte kuzu kuzu gidip hoş geldin dediğinde Yaşarın yüzünde güller açılmıştı..İki gün sonra da Yaşar izin almış memlekete gitmiş ablasını da alarak bir yüzükle çıka gelmişti

O akşam Ablası Naciye Hanım, Daire Başkanı hanımı olduğu için çatma kaşlı Gül çiçeği beğenmemişti üstündeki elbiseyi de hor görmüş,"bizi böylemi karşılıyor" diye ağız burun etmişti.Oysa Gül çiçeğin ondan başka bir elbisesi yoktu ki !

Naciye Hanım kardeşine; “ yaşar, acele etme yavrum bu akşam kalsın, yarın kızı kuaföre götürelim, saçını başını yaptıralım bir daha konuşun ve öyle karar verin” demişti,O gece gittiler, tavrı ve süzüşleri hiç hoşuna gitmemişti ve yanlarında fazla oturmamış, öbür odaya geçmişti, Gül çiçek. Arada sırada çayları boşaldıkça dolduruyor, sehpalarına bırakıyordu.

Ertesi gün Gül çiçek, babaannesini katarak ameliyatı için hastaneye yatırdı. Eve döndüğünde annesi, Naciye hanımın projesinden bahsedince de sinirlenmiş,
“ne demek bu, beni olduğum gibi değil de kendine benzetmeye çalışarak mı beğendirecek kardeşine” demişti. Telefonunu bekliyorlardı, aramadı Gül çiçek

Ve ilerleyen saatlerde Yaşar telefon edince sinirler de iyice gerilmişti. Yaşar içmiş, ağzında aynı sözleri geveleyip duruyordu yine ..Gül çiçek ise;

“benim hayatımda kimse yok,ama senin hayatında biri var ki bahanelerinle suçlu bulup su üzerine çıkmaya çalışıyorsun madem inanmıyorsun o zaman senin yolun sana, benim yolumda bana” deyip telefonu yüzüne kapattığında o kadar şiddetli kapatmıştı ki halasının ödü patlamıştı..
Sonra da halasından zılgıtı yemişti

“sen bilirsin Ankara’nın bütün kızları oğlanın peşinde”

Gül çiçeği kıskandırmaya da çalışmıştı,halası ama nafileydi konuşmaları. O, olaydan sonra eve dönülmüştü ve bu arada Yaşar gül çiçeğin arkasından yaşadığı yere gitmiş ancak cesaret edemediği için de gerisi geri Ankara dönmüştü.

Yaşarın alkolik hayatı bu olaydan sonra başlamış oldu.

O senenin sonunda ne oldu ? Gül çiçek ve herkes şoktaydı.Yaşar evleniyordu.
Annesi;
“ sen bunu,kardeşimin torununa ,balama nasıl yaparsın” diye sorduğunda hüngür hüngür ağlayarak
“anne almaya mecburum” dediği an büyük halası acısından düşüp bayılmıştı

İşte gül çiçeğin duyduğu bu sözlerdi. Yıkıldığı an . O gün ellerini yumruk yaptı Gül çiçek, bir daha açmadı.gözlerini gökyüzüne çevirdi “sen bilirsin rabbim” dedi. Suçum neydi bile diyemedi, demedi yuttu bu ihaneti. Şükrettiği bir şey vardı ki yaşar elini hiç tutmamış, saçlarını ise hiç okşamamıştı Rabbi buna şahitti . Bunları yaşamış olsaydı Gül çiçek kahrından çok yaşamaz ölürdü

İşte bu aşkın bir yüzüne perdesi böyle kapandı. diğer yüze ise hiç kapanmadı,

Yaşar evlendikten sonra gece gündüz içmeye başladı o yakışıklı çocuk gitmiş yerine iri yarılı alkolden dev gibi bir adam gelmişti.Evini cehenneme çevirdi, iki çocuğu oldu bir oğlan bir kız. Mutsuzluğu, aile içi şiddetini de duydukça, kahroldukça kahroldu Gül çiçek ve karısının çektiği cefaya çok üzülüyordu. vefakar bir kadındı eşi. Çeyrek asır boyunca çekti ve bu zamana kadar da sürdürdü evliliğini.

Uzak durdu Gül çiçek ,cenazelerde bile karşılaşınca kaçacak delik arardı. Bakınca kilitlenip kalıyordu ve ağlıyordu Yaşar..derken sekiz ay önce kan kanserine yakalandı,gidememişti onu çağırıyordu,derinden gül sesleri geliyordu kulağına ve yüreğine ama bir türlü gidemiyordu, hatta telefon açıp soramadı bile. Hangi yüzle açacaktı ki? karısına ne diyecekti ki?..

Yengesine “çok üzgünüm” dedi ilik nakli demişlerdi “tutarsa vereyim ama benim adımı bilmesin” demişti Çünkü Yaşar’ın o hale gelişi; sevdasının eseriydi. Gülçiçek onu çoktan affetmişti. Ona hiç kin gütmemişti. Kader demişti, olanlara .Ama Yaşar bunu bilmiyordu.İhanetini iki kelimeye sığdırmış ve kendine bu yüzden çok kahretmişti “ben ona dersini vereceğim derken meğerse kendime dersi vermişim” diyordu

Ölüm haberini aldığında şok geçirdi Gül çiçek. Hani ilik tutmuştu, nasıl enfeksiyondan ölür ya diye çıldırıyordu?. Ölen sevgilisi değil halasının oğluydu defalarca haykırmıştı çevresindekilere “o benim halamın oğlu ben onu başka gözle göremem bu saatten sonra” canıydı, ciğerinden vurulmuş ciğer parçasıydı. Morgun önünde cenazesi çıkarken, emmisinin kızı “gül abla dayım seni yüreğinde götürdü o hep seninleydi ” diyince dizleri boşaldı, içi uçtu Gül çiçeğin. Tabutun içinde Yaşar yatıyor ve el sallıyordu sanki.Gömdüğünde put kesildi ağlayamadı. Karısı ve çocukları vardı, Babasının mezarına da çok yakındı. Babasının baş ucuna varınca gözyaşlarında boğuldu, Gül çiçek.Babasına “babacığım,Yaşara ’a iyi bak yeğenin yanına geldi” diyebildi sessizce..Gül çiçeği ayakta tutan ise gerçek sevdiği idi..kapıldığı, vefasız olan sevdiği. Onunla ayaktaydı

Onu, tıpkı Yaşar’ın sevdiği gibi seviyordu. Kim bilir, belkide Yaşar’ın aşkının ahı mı çıkıyordu?! sevilme ama sev mi demişti..sen de benim gibi yan mı demişti




http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=115511

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder