27 Ağustos 2013 Salı

YANLIŞ TANIDIĞIMIZ HAYVANLAR

YANLIŞ TANIDIĞIMIZ HAYVANLAR Türkiye'nin Anonim Kuşları
 
YANLIŞ TANIDIĞIMIZ HAYVANLAR
Kralların geleneksel sembolü, majestelerin modern amblemi olan aslanın; yetenekli, insan avcısı, gururunun ve neslinin cesur koruyucusu olduğunu biliriz. Bunun tersi olarak da sırtların; korkak, gece fırsatçısı, iğrenç, leş yiyen ve hayvanların yaşamından uzak hayatını sürdürdüğüne inanırız. Kurt’un huysuz olduğunu ve zaman zaman insan yediğini, gorili korkunç king kong gibi, timsahı uğursuz, soğuk bir sürüngen olarak düşünürüz. Daha da ileri gidersek, birçoğumuz bunların kendi cinslerinden olanları öldürmemek gibi şerefli kanunlarının olduğuna, kendi cinsinden olanları öldüren tek varlığın, insan olduğuna inanırız.
Vahşi yaşam hakkındaki bilgilerin çoğu yanlış ve gerçekten çok, hayal ürünüdür. Uzun süreden beri hayvanları yanlış değer ölçüleri ile ölçmekte, onları; iyi hayvanlar, kötü hayvanlar olarak ayrıma tabi tutmaktayız. Oysa bunlar insanlar için kullanılan ölçü ve değerlerdir. Boyce Rensberger’in yazmış olduğu ‘’The Cult of The Wild’’ adlı kitap, bu düşünce ve inanışları tümü ile yıkmakta ve hayvanlar âlemi’ni berrak bir gözle incelemektedir:
Muhteşem aslanı ele alalım: Rensberger, Afrika’nın Serengeti ovasında, üç yıl süre ile 2900 saat aslanları inceleyen uzman biyoloji bilgini George Schaller in bilgisine başvurur. Schaller, aslanın avlanmak yerine diğer hayvanların yiyeceklerini çalarak beslenmeyi yeğlediklerini ortaya çıkarmış, yediklerinin yarıdan fazlasını, diğer hayvanların avladıkları, artıkları ve hastalık nedeni ile ölmüş olan hayvanlar oluşturuyor. Aslan vaktinin çoğunu, akbabaları görebilmek için gökyüzünü seyrederek geçirir. Eğer yiyecek kıt ise; yetişkin aslan, bir yanda yavrular açlıktan ölürken eldeki bütün yiyeceği düşünmeksizin yer. Aslan yavrularının üçte biri bu yüzden, büyük bir kısmı da büyükleri tarafından terkedilmek yüzünden ölmekte veya öldürülmektedir. Daha fazlası: avlanmak istediği zaman, düşündüğümüz gibi avının üzerine muhteşem bir şekilde sıçrayarak, insancıl bir hareketle kuvvetli bir pençe vurarak boynunu kırmadığı gibi, dişisi ve yavruların kendisi ile birlikte ziyafete katılmalarına da izin vermez. Aslında avların yüzde doksanını dişi aslan öldürür. Sürünerek av’a yaklaştıktan sonra, birden üzerine atlayıp pençelerini baldırlarından birine takar ve yere yatırır. Sonra da yavaş yavaş boğarak öldürürler. Kralların aslanı, tembeldir. Günün 20 saatini uyuyarak ve dinlenerek geçirir. Eğer daha küçük hayvanlardan yiyecek çalamaz veya ölmüş hayvan bulamazlarsa, avlanmak için bir veya iki saat daha fazla çalışırlar. Ve bazen de başka aslanları öldürürler. Vahşi doğanın asalet sembolü, bizim için kötü bir örnek mi oluşturuyor? Rensberger, bunu kabul etmiyor. Aslan, bizim ona yakıştırdığımız ölçüler içerisinde yaşayamaz.
Sırtlan Britannica ansiklopedisi ne göre şöyle tanımlandırılmaktadır: "Asıl olarak çöp yiyen bir hayvandır. Birçok bölgelerde aslanın artıkları ile beslenir. Son derece korkak olup savunmasız hayvanlara saldırmaya cesaret eder ve aç oldukları zaman cüretkâr olurlar." Rensberger, bütün bu görüşlerin yanlış olduğunu söylüyor. Afrika da yıllarca sırtlanın yaşamını izlemiş olan
Hollandalı hayvan davranışları araştırmacısı Hans Kruuk’un belirlediğine göre; sırtlanların avlarının çoğunluğunu, sağlıklı ve yetişkin antiloplarla zebralar oluşturuyor. Bazen sırtlanlar, yarım ton ağırlığındaki Afrika Bufalosu’nu bile avlıyorlar. Yalnız gezen bir sırtlan antilop sürüsünün içine fırlar ve onları ürkütür. İçlerinden birini seçerek kovalamaya başlar. Hızı saatte 40 mil’dir. Üç mil kadar avını kovaladıktan sonra yaklaşarak çabuk ve derinden ısırır. Bir an sarsılan antilobu hemen öldürür ve yer. O halde neden sırtlanı çöp ve artık yiyen bir hayvan olarak görüyoruz? Belki de görünümleri çok çirkin olduğu ve genellikle gece avlandıkları için, Afrika’da gün ağarırken aslanın öldürmekte, sırtlanın da arkalarda dolaşmakta olduğu görülür. Bu her zaman, aslan öldürecek; sırtlan da onun artıklarını yiyerek yaşamına devam edecek, düşüncesini ortaya atmıştır. Sırtlanlar çöp ve artık yer fakat çoğunlukla büyük bir ustalıkla avlanırlar. Çoğumuz tarafından tek başına gezdiği sanılan sırtlanın, aslında 40 veya 60 tanesinin bir arada dolaştığı Hollandalı bilgin tarafından ortaya çıkarılmıştır.
Rensberger, kurtlar konusunda da bildiklerimize ters düşecek bazı konuları ortaya atmaktadır. Kurt, masal ve hikâyelerde kan’a susamış bir hain olarak tanıtılır. Kurt uzmanı olan Adolp Murie ve L.David Mech, kurtların çok gelişmiş sosyal gruplar halinde yaşadıklarını, sürü içinde çok nadir kavga ettiklerini, gerekmedikçe öldürmediklerini, öldürürken hasta ve güçsüzleri seçtiklerini, güçlü liderlere sahip olduklarını, müzikal ulumalarla haberleştiklerini söylemektedirler. Kuduz olmayan bir kurt ’un insana saldırdığı hala kanıtlanamamıştır. Sault Sainte Marie’nin yazı işleri müdürü James W. Curran, kurt’un bir insana saldırdığını ispatlayan kişiye ödül verileceğini ilan etmiş, bu konu Kuzey Amerika ve Avrupa’nın bir bölümünde geniş bir şekilde duyurulduğu halde, hiç kimse ödülü kazandıracak kanıtı getirememiştir.
Yazar, maymunların da bizlerin düşündüğü gibi korkunç yaratıklar olmadığını ileri sürmektedir. Yıllar boyu Amerikan filmleri, gorilleri merhametsiz vahşi bir ucube olarak tanıtmıştır. Saçmalık! Vahşi goril utangaçtır. İnsanlara saldıracağı yerde, vahşi kereviz yemeyi tercih eden nazik bir otoburdur. Afrika da on yıldan uzun bir süre goriller üzerinde incelemeler yapan Dian Fossey, 3000 saatlik gözetiminde yalnızca birkaç dakikalık saldırgan tavra rastladığını, beş erkek goril’in homurdanarak üzerine geldiğini, birden "whoa!" diye bağırınca hep birlikte önce durduklarını, bir süre baktıktan sonra koşarak uzaklaştıklarını söylemektedir. Fossey, gorillerin birbirlerine karşı olan hareketlerinin sadece yüzde on beşi’nin sert olduğunu belirlemiştir. Bu insanı andıran yaratıklar, bize tanıtıldığı kadar vahşi olmamakla beraber, melek kadar masum da değillerdir. Gözlemleri sırasında üç defa, erkek gorilin bilerek yavrularını öldürdüğünü görmüştür. Rensberg, "goriller de hayvandır. Onların da iyi ve kötü davranışları vardır," diyor.
Rensberg, bizi timsahın insan öldürmediğine ve yemediğine inandırmaya çalışmamaktadır. Sadece, Güney Afrikalı timsah uzmanı Anthony C. Pooley’in gözlemlerine dayanarak bu kütük görünümündeki öldürücü hayvanın karakter ve zekâsını anlatmaktadır. Timsahlar, birlikte avlanıp, avlarını paylaşır ve sosyal gruplar halinde yaşarlar. Eşlerine karşı nazik davranır doğumundan itibaren yavrularına karşı şefkat gösterir. Onları ağzının içine yerleştirerek kumsaldan suya ve yaşama götürürler. Yazar onların yardımlaşma anlayışını belirten bir görüntüyü şöyle tarif etmektedir; “iki timsah aralarında bir antilobu taşıyarak suya doğru ilerliyorlardı."

Zeynep Akıllı
http://www.hikayeler.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder