Binyılcılık (Millenium) Ateşi
Harvard Üniversitesi´nde folklörik bilimler eğitimi aldıktan sonra yazarlığa başlayan Ted Daniels bir dönem psikiyatrik çalışmalar yaptı Pennsylvania Üniversitesi, Annenberg İletişim Enstitüsü´nde master yaptıktan sonra 600 sayfalık "Binyılcılık-Millennialism" adlı kitabını yazdı. Daniles günümüzün en fütürologlarından ve Millenium uzmanlarından birisi olarak kabul ediliyor, konferansları ilgiyle izleniyor, söylevleri gazetelere haber oluyor. Bu yazı hem Daniels´i hem de Binyılcılığı tanıtıyor...
Ted Daniels aylık bir yayın organı olan "Millennial Prophecy Report" un kurucusu ve yayıncısı ve sürekli olarak çok yakın gelecekte 1.100´den fazla inancın ve politik görüşün oluşacağını ve bunun da dünyanın sonunu getireceğini yazıyor ve söylüyor. Bazen dramatik tablolar çiziyor, bazen de trajik haberler veriyor, karizmatik liderlerin ve onların çevresinde oluşan izleyicilerin artışına dikkat çekiyor ve 2000 yılı yaklaşırken saatin son vuruşlarını yaptığını belirtiyor. Dünya çapındaki Daniel kroniklerine (Zaman ve olay tarihçelerine) bakılırsa, kendilerini "Gerçek İnananlar" olarak tanıtan gruplar hızla artıyorlar, bunların çoğu "Kıyametçi". Daniels´e göre bunlar, kıyameti evrensel bir şeytanı temizlemek ve iyiliğin yeniden doğması olarak tanımlıyorlar hatta kendilerini gerçek inananlar olarak gördüklerinden sadece kendilerinin kurtulacaklarını sanıyorlar. Daniels şu aralarda, bir kitap yazıyor; kitabın konusu bin yıllık kehanetle ilgili ve bu konuda Millenium Gözleme Enstitüsü´nün Philadelphia´daki bürosunda bir konferans verdi. Acaba nedir bu Millennial Prophecy Report yani Binyılcı Kehanet Raporu?
Dünyanın değil, düzenin sonu..
Daniels şöyle diyor; "1986 ve 87´lerde Millennium sözcüğü birçok insan için dünyanın sonu anlamına geliyordu, bu yaklaşım bilinçli olmasa da raslantısaldı. Bana göre evin temizlenmesi iyi bir fikirdi ve insanlar gelerek bunun nasıl olacağını soruyorlardı. Oysa kesinlikle hiçbir şey bilmiyordum ancak yıllar sonra herşeyi öğrendim. Kendime öğrettim ve sonra itimat ettim." Göründüğü kadarıyla bu konuyla ilgilenmek Millenium kavramını ortaya çıkardı. Diğer eğilimler bununla doğru orantılıydı, kesin bir tarihte buluşmamak kaydıyla. Toplumun ilgi alevi özellikle Millenium´un dünyanın sonu olduğu tanımlanmasından sonra ortaya çıktı. Daniels bu bağlamda ateşleyici iki etkiden söz ediyor. Birincisi temel olarak bir cennete dönüş mesajının söylenmesi veya gelmekte olan bir dünya cennetinden söz edilmesi, ikincisi ise çok hızla değişen ve yerine oturamayan sosyal koşullar. Toplum toleranslı değil, yaşamın çeşitli alanlarında esnekliğin olabileceği önceden varsayılamıyor, sosyal, politik ve özellikle de ekonomik yapılaşmalar katlanarak değişiyor, ardından da bir kurtuluş avcılığına yöneliniyor. Her ikisi de en azından bazı kitlelerin yeni bir dünya düzenini düşünmeleri için yeterli olabiliyor ve böylece de dünyanın sonu yerine düzenin değişmesi sloganı öncelik alıyor.
ABD´nin "Kurtarıcı" kimliği
Bütün bu etkiler günümüzde çok güçlü (Özellikle de ABD´de), kaçınılmaz olarak toplum bir İkinci Geliş´in (İsa´nın), temizlenmenin ve dünyanın fitilini ateşleyecek olayların çeşitli türlerini kurguluyor. Amerika daima kendine yönelik bir toplumdur ve kurtarıcı kimliğindedir. İnsanoğlunun umutları için parlayan bir fener olma mitosu ve İkinci Geliş için uygun bir yerdir ve sonuç olarak bir bolluk döneminin geleceği inancı oluşmuştur. 80´li yıllarda "Yeni Dünya Düzeni" George Bush tarafından söylenmiş ama sonuçta içi boş generaller ve her sözcüğe saldıran totaliter bir zihniyet oluşmuştur. Doğal olarak politik eğilimlerin etkilenmesi, Binyılcılığı güçlendirmiştir. Reagan ve Herbert Hoover 90´larda yeşeren kıyamet tohumlarını ektiler. F.D. Roosevelt ise tarlayı hazırlamıştı. Daniels geri dönüldüğünde, Roosevelt´in tepede yer alacağını ve uyguladığı sistemin tarihimizle uyum sağlamadığını belirterek, büyük acıların çekildiği depresyonlara neden olduktan sonra "Kurtarıcı" rolünü oynadığına dikkat çekiyor. Reagan ve Hoover´ın dereceye giremediklerini sadece geçmişin düzenini korumaya çalıştıklarını düşünüyor.
Politikacıların "Kurtarıcı" olamayacağı
Göründüğü kadarıyla Millenium´u anlamak sağcı görüşün bir tehdidi gibi ama hepsi bu değil tabii ki. Hitler ve Stalin´de toplumları için birer kurtarıcıydılar veya en azından son yıllarına kadar öyleydiler ve bu Millenium´un çekirdeğiydi. Burada karanlık paranoid fantaziler yoktu, herşey doğaldı ve yerindeydi. Burası ilginçtir; Mehdi yani İsa Düşmanı Hoover ve Reagan gibi sağcı görüşün bir prototipi olarak karakterize edilerek acımasız bir bir kıyamet senaryosunun oyuncusu haline getirildi. Temel esas düaliteydi ve ortada bir dram yoktu, karşıtı olması gereken karakter ise İnsanlık masalında yoktu. İsa´nın çabası yetmemişti ama ikinci kez gelmesi için de Mehdi yani İsa Düşmanı gerekiyordu. Bazı Binyılcılar kendilerini böyle görüyorlar ve kıyametin mantığındaki gerekliliği öncekinden daha az kötü bir dünyanın oluşumu çizgisinde belirliyorlar. Günahlar erdeme dönüşürken, aceleyle son temizlik bekleniyor. Dünyanın kaderi üzerinde büyük söz sahibi olan ülkenin yani ABD´nin şu anki başkanı ise çok meşgul ve sadece alacağı oyların peşinde, bir kurtuluşu düşlüyor ama bu düş bir sağlık sigortasına benziyor, onu kabaca sağ çizginin dışında görebiliriz. O da Carter´la aynı çizgide, kendisini moralman yeterli görmüştü, Clinton ise biraz daha cesur ve kaba. Kitleler onu cinayetlerden, uyuşturucudan sorumlu tutuyorlar, hiçbir dediğine inanmıyorlar ve Yeni Dünya Düzeni hakkında konuşma haklarının artması gerektiğini buna bağlıyorlar. Tabii ki bazı insanlar aynı şeylerin daha önce de yaşandığını ama zararın fazla olmadığını da düşünüyorlar.
Toplu intiharlara neden olan hastalıklı liderler Kitle halinde intihar eden Binyılcılar kıyamet tiplemesi olarak tanımlanabilir mi? Daniels buna hem evet, hem de hayır diyor. Onlar gerçekleri önceden bildiklerine, ilahi bir aracı olduklarına ve çabuk bir kurtuluş için kendilerinin öncelikle olduğuna inandılar, inanmayanlara gizli bir ceza verdiklerini düşünürken kurtuluşun reddedildiğini fakat sıkıştıklarını sandılar. Daniels onların stilinin kendilerini yok etmek olduğu söylüyor ama intihara hayır diyor ve en üst düzeydeki garipliğin ise liderleri tarafından öldürülmek olduğunu söylüyor. Bu ani bir kurtuluş çabasıdır ama cevap hayırdır, diyor. Birçok grup kurtarılmanın çeşitli türlerine inanıyor ama asla bu tür bir vahşete sapmıyor. Bu durum dört faktörü ortaya çıkarıyor; birincisi inanç hakkında konuşulabilir, ikincisi gruptaki güçlü ve karizmatik liderin kişiliği, herşey onun bilgeliğine ve kararlarına bağlı kalıyor. Üçüncüsü dış etkenlerin gücü; polis soruşturmaları, sosyal kabuller gibi ve sonuncusu ise olayın liderin yaşamına bağlı olması veya şiddet olaylarında görüldüğü gibi liderin ölüme yakın olması halinde ortaya çıkan sonuç. Böyle bir durum Fransa´da Güneş Tapınağı olayında ve Japonya´daki Aum Shinri Kyo Hareketi´nde yaşandı. Grubun lideri Shoko Asahara müridlerini sağlığının iyi olduğuna inandırmıştı, ölürse ancak ABD askerleri tarafından öldürülmüş olabilirdi. Sağlığı gerçekten iyiydi ama ölmlek istedi. Güneş Tapınağı´nın lideri Joseph DiMambro (Luc Jouret), kanserden ölürken tüm müridlerinin yok olmasını istedi. Anladı ki, sosyal değişimler otoritesini sarsıyordu ve tümü polis izlemesi altındaydılar.
Fanatizmin ötesinde, delilikten beter...
Daniels en iyi örneğin Waco´daki Branch Davidianlar olduğunu söylüyor. Müridleri Koresh´in yaraları yüzünden öleceğini ummuşlardı ama o yetkililerle silahlı bir çatışmaya girdi. Umudlarını yitirince toptan ölmeye karar verdiler çünkü yasalar onları cezalandıracaktı. Ve sonunda cesetleri dünya tv´lerinin önünde FBI tarafından taşındı. Veda mesajlarında dünyayı lanetlediler ve bu eylem bir anlamda kıyamet demekti. Seçilmiş bir toplum olduklarına inanarak öldüler, bu açıklanabilir bir durumdu ve Daniels´e göre soykırımın tesadüfi bir sonucuydu. Aynı şey Jonestown´da yaşandı, Jim Jones´un fiziksel sağlığı çok kötüydü, ruhsal sağlığı ise çökmek üzereydi. Sonuçta yüzlerce insan inandıklarının ne olduğunu anlayamadan öldüler. Daniels bunları kıyamet fanatiği olarak tanımlamaktan hoşlanmıyor. Fanatizm kesin ve tartışmasız bir nedene bağlıdır, delilik gibidir, çok az insan bunların rahat olduklarını söyleyebilir, diyor. Daniels, hangileri tehlikelidir, dinsel gayretkeşler mi, çevreci kıyametçiler mi yoksa uzaylı işgalciler mi sorusuna cevap verirken düşünüyor. Daniels´e göre bunların arasında çok büyük farklar yok çünkü tümü Yeni Çağ kavramının içinde. Farklılıklar ilgi alanlarından kaynaklanıyor. Bazıları ötekilerinden daha yaratıcı ama çoğu birbirlerinin fikirlerinden yararlanıyorlar.
"Independence Day" saçmalığı
Daniels, psikolojik eğilimin önemli olduğunu ve Amerikan tarzı narsizmin yani kendini beğenmişliğin öncelik taşıdığını söylüyor. Yeterince güçlü olmayan, gelişmemiş düşünsel hareketler etkili olamıyorlar ama sonuç olarak yine de içinde bulunduğumuz narsist kültür yeterli ve geçerli. Böylece anlaşılıyor ki, nerede ve nasıl olursa olsun Binyılcılık yükseliyor ve sonra her kültür kendince bir sonuca varıyor. Bildiğimiz dünya tarihinde bu noktaya hiç gelinmedi, şu anda canlıyız ama Yaradılış´ın anlamı yaşamın sonunu geleceği demektir yani bir de Bitiş vardır. Hiç kimse Adem olamaz, en iyisi Omega Adam olmaktır (Omega Man Charlton Heston´un bir filmi, Heston bu filmde herkesin vampir olduğu bir dünyada kalan tek bir insanı oynuyordu). Kim tek başına kalmak ister ki? Yokoluş, bir değişim olarak tasarlanabilir. Heston´un filmi kıyametçiydi ama canlandırdığı karakter bugünkü totaliter tiplere benziyordu. Yeni bir düzenin askeriydi, geçmişin izlerini yok ediyordu. Yani sistem tersine dönüyordu, unutulmamalı ki yeni dünya düzeninde askeri güçlerin yerini benzer güçler alacaktır. Bu hoş birşey değil ve hiç de kurtuluşa benzemiyor. Birlik için tüm özgürlüklerimizin alınacağı demektir. Sağcı kıyametçi görüş kötülüğü değişimin göbeğine oturtuyor. Charlton Heston filmde bir karakterdi ve düzene karşıydı ve iç değişimi simgelerken aynı zamanda da kurtulan kişiydi, Bunlar kötü Binyılcı filmler,"Independence Day" de olduğu gibi... Ama "Independence Day" o kadar çok kişi tarafından seyredildi ki, neredeyse tüm Amerika´nın Binyılcı olduğu sonucuna varılabilirdi. Sanki herkes böyle bir sona doğru gidildiğinden emindi.
"Toplumun rahatı kaçarsa, kıyamet kopar.."
Daniels bu konuda şöyle diyor; "Birkaç yıl geriye gidip, Newsweek Dergisi´nin anketini hatırlayalım; ankete katılanların % 40´ı İncil´in her sözüne inanıyordu. Kıyamet bir İncilsel doktrindi ve sadece ABD´de 100 milyondan fazla insan buna inanıyordu. Şimdi unutmayalım ki, "Independence Day" sadece bir filmdi, insanlar eğlenmeye giderler, ve bunu isterler yani eğlenmeyi isterler. Bazıları için bu tuhaf bir merak ama eninde sonunda bir eğlenceden ibaret. "Independence Day"deki yeni dünya düzeni aynen eski dünya düzenine benziyor fakat Babil desenleri dikkat çekiyor. New York, LA, Philadelphia! gibi... Bunu bir pratik olarak kabul edebilirsiniz. Şimdi bunu işçi sınıfına yönelik bir kıyamet kehaneti olarak kabul edebilir miyiz? Siz hiç sosyal ve ekonomik açılardan seçkin bir grubun kıyamet çağrıları yaptığını duydunuz mu? Bu bir sosyal mesajdır ve toplumun kaybedenleri tarafından benimsenir. Birçok bolşevik bir tohumdu, Hitler´in ise ilk destekleyenleri güçlü ve iyi iş adamlarıydılar. Şimdi şekillendirin. Binyılcılar genelde toplumun ilişkiden yoksun kesimi tarafından destekleniyorlar ve gereksiz tekrarlar yapılıyor. Bunlar yanlış. Eğer toplum, rahatını yitirirse ve kayıplar başlarsa kıyameti koparır. Toplum şu anda çok şeyden mahrum ve şiddetle arzu ediyor. Bu durum aşikardır ve tüketim bir gün sona erecektir. Ve eğer gerçekten Tanrı´nın yargısına dayalı bir kıyamet varsa ya da olacaksa alacağımız en iyi tavır beklemek olacaktır.
Tanrı´nın öç almasını bekleyenlerin mutluluğu Kahinler daima kendi alışkanlıklarına veya eğilimlerine göre davranırlar, nadiren hata yaptıklarını kabul ederler ve geri çekilirler. Bunun yerine daha çok çaba harcayarak daha fazla taraftar edinmeye uğraşırlar. Bunun nedeni Tanrı´nın kesin bir tarih vermemiş olmasıdır. Kıyametin zamanlaması daima hesaplarımızı boşa çıkarır ve bizi yanıltır ama bu insan hatasıdır, kehanet olgusunun gereksizliğini veya başarısızlığını göstermez. Aksine dikkatle düşünürsek görürüz ki, kehanetlerde asla hata yoktur çünkü kehanetlerin gerçek özelliği geleceği öngörmek değil, uyarmaktır. "Eğer yemininizi tutmazsanız Tanrı gerekeni yapacaktır." tarzında bir cümle bir kehanetin amacıdır, yani insanlar pişman olmalı, diz çökerek af dilemelidirler, bu gerçekten de yararlı olabilir ve yöresel de olsa bazı insan toplulukları daha olumlu davranışlar içine girebilirler. Örneğin Yahova Tanıkları gibi davrananlar da var, bir köşede Tanrı´nın öç almasını bekliyorlar, birçok kez dünyanın sonunun geldiğini sandılar ama hiç başarılı olamadılar. Üstelik kendilerinin seçilmiş olduklarını ve kıyametten sonra yaşayacak olan tek grup sandıkları için tüm insanlıkla hem alay ettiler, hem de küçümsediler. Birçok kişi Yahovacılar´ın veya benzerlerinin verdikleri zararı göremiyor, geçenlerde kıyamet gününü saati saatine ilan ettiler, bundan etkilenenler oldu ama hangi yönde? Suç oranlarında artış görüldü. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Düşünün ki bir felaket habercisi gelsin ekolojik ve genetik çöküntüleri neden göstererek bize kollektif bir pesimizmden gelen acıyı öğütlesin, üstelik de yaşanan kötülüklere haklı çıkmak uğruna pasif destek sağlayarak bunu yapsın; böyle bir şey hoşunuza gidiyor mu? Bu kadar katı olmak da istemiyorum çünkü pesimizm sadece bir düşünce biçimidir ve Millenium´da daima bir umut vardır. Zaten umutsuz ne yaparız ki? Değişim daima sorunludur ve bu onun öngörülemez doğasından kaynaklanır, acı verir veya yarar sağlar. Millenium kutuplaşan değişimlerin etkilerini nötrleştirmeye çalışıyor ama başarılı olabilir mi? Bunu bilemiyorum ama hatalı insanların yaptıkları şeyler de hatalıdır, bunu iyi biliyorum."
İnançlıların artması ve bölünmeleri büyük dert olacak
Ted Daniels 2000 veya 2001 yılı ötesinde ne yapacağını anlatırken dikkatli ve aynı zamanda da güvensiz görülüyor. Binyılcılığın fazla ileriye gidemeyeceğini çünkü zamanının bittiğini söylüyor ve ekliyor; "Gelecekteki olasılık Binyılcılığın kültürel bağlamda bir mit şeklinde başka bir alana taşınacağıdır. Ama böyle de olmayabilir, çok az insan belli tarihler veriyorlar; 2012, 2030 gibi... Sayılar görecelidir ve bilinçaltınızda yerleri vardır, bazılarını daha çok seversiniz. 2001 gibi popüler olanları da vardır. Seçim size ait. Sonuç olarak bilmeliyiz ki, Binyılcılık insanlığın değişim gereksinmelerinden doğmuştur, kıyamet de öyle. Doğanın neden olacağı yöresel felaketler yaşanabilir ve yaşanacaktır ama bizler kozmik bir kıyameti görecek kadar uzun yaşayabilecek canlılar değiliz. Kıyamet daha çok sosyal, ekonomik ve politik platformlarda yaşanacaktır. Çünkü buralardaki sıkıntılar, kozmik sıkıntılardan çok daha fazla ve çok daha ezicidir. İşte bunun zamanı kalmadı. Ama en kötüsü kimsenin ne yapılacağını bilmemesidir. Binyılcılar ve gittikçe çoğalan inançlılar başımıza büyük dertler açabilirler. Dikkatli olmamız gereken yer burasıdır, öteki konularda zaten birşey yapamayız. Ne gezegenin kutupsal dengesizliğini düzeltebiliriz, ne de üzerimize gelecek olan 5 km. çapındaki bir göktaşını durdurabiliriz. Yani çözümlerimiz bize yönelik olmalıdır. Kısacası önce haddimizi bilmeli ve temizliği evmizin içinde yapmalıyız..."
http://www.bilinmeyen.com/node/315
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder