Ak düşen saçlar
Gerçekten, insanın saçı bir gecede beyazlanır mı? Büyük şokların bir gecede saçımızı bembeyaz yaptığı inancı yaygındır. Ama bu sadece bir inanç. Ama ne kadarı gerçek olan bir inanç acaba? Saçlarımız uzunluğunun yarısı kadar daha uzamaya bir ayda ulaşabilirler. Saçımıza renk veren pigmentlerin renk değiştirme prosesi bu süreyle sınırlıdır. Hiçbir doğal neden bütün saç tellerimizi birden etkileyip rengini değiştiremez. Evet sinirsel şoklar, saç rengimizi etkileyebilir ama bu değişim süreci bir gecede değil, ancak uzun bir sürede gerçekleşecektir. Saç telinin kökü çok güçlüdür ama yine bir inanca göre saçlarımız ve hatta tırnaklarımız ölümden sonra da uzamaya devam ederler. Yazar ve şair Gabriel Rosetti´nin karısı Elizabeth Siddal 1862´de öldü ve Londra´da Highgate Mezarlığı´ na gömüldü. Yedi yıl sonra ise yer değiştirmek için mezarından çıkarıldığında, vücudunun çürümediğine ve kızıl saçlarının tabutu doldurduğuna tanık olanların arasında gazeteci Charles Augustus Howell de vardı. Benzeri olaylara, hemen her ülkede raslanır, bizde de birçok veli, evliya mitlerinde bozulmayan cesetler, uzayan saçlar vardır. Bu bir inanç işi ve doğaüstü nedenlere uzanıyor, konunun bilimsel yönüne bir göz atalım. Ölümden sonra derinin kuruması ve buruşması sonucunda saçlar, tırnaklar ve sakal kılları 1/16 oranında uzayabilirler. Ama elbette ki, asla bir tabutu dolduracak kadar saç uzayamaz. Saçlar ve tırnaklar, hücre bölünmesiyle uzar ve kan dolaşımıyla beslenirler. Ve ölüm sonucunda kalp durduğunda kan dolaşımının durmasıyla saç ve tırnaklarda uzamayacaktır.
Ölümün eşiği
Bir diğer yaygın inanç, çoğumuzun başından geçmiştir. Ölümün eşiğine gelen veya ölümcül bir tehlike atlatan birçok kişi tüm yaşamının bir film şeridi gibi gözünün önünden geçtiğini anlatmaktadır. Tabii ki kimse gerçekten ölümden geri dönüp olanları bize anlatmadığı için asıl cevabı bulamıyoruz. Çünkü, ölümden dönmekle ölmek arasında fark var. Gerçekten ölümden sonra ne olduğunu bilemiyoruz. Kaza geçiren bazı insanlar bu tür bir olayı gerçekten yaşıyorlar, uçağı düşmekte olan bir pilot, son anlarda sevgilisiyle yaşadığı tüm anları düşündüğünü kurtulduktan sonra anlatıyordu. Tüm bu anlatılar gerçek ölüm olmadıkları için uzmanlar bunların bilinçaltından kaynaklandığı görüşündeler. O anda bilinç, depoladığı önemli anları kişiye özel bir nedenle hatırlıyor. Psikolojinin özel dallarında çalışan bazı uzmanlar, bilincin bu oyununun nedenselliği üzerinde çalışmalarını sürdürüyorlar, hedef ise bilincin ölümden sonra özgün varlığını ne kadar süreyle koruyabildiğinin öğrenilebilmesi. Tabii bu araştırmaların Ruhçuluk inancıyla hiçbir ilgisi bulunmuyor.
Hıçkırık Gizemi
Çok yaygın bir inanç da hıçkırığın korkutulunca durduğu veya kesildiğidir. İşte burada inanç çok önemli, zira bilimsel araştırmacılar inancın böyle bir sonucu getireceğini kabul ediyorlar ve örneklerini de gösteriyorlar. Yani korkarak hıçkırığınızın geçeceğine kendinizi inandırmışsanız, hıçkırığınız geçecektir. Ama yine uzmanlar ani korku şoklarının insanı öldürebileceğini de ekliyorlar. Çünkü diyafram boşluğuna kaçan havanın sıkıştırmasıyla oluşan hıçkırık, her defasında kalbi de zorlar. İşte tam o anda gelen korku şoku kalbi de durdurabilir. Birkaç ilginç olayımız var; Amerikalı Jack O´Leary 1948 - 1956 arasında sekiz yıl süreyle hiç durmadan 160 milyon defa hıçkırdı, 6000 defa müdahale edildi ama nafile. Sonra O´Leary umutsuz ve çaresiz bir biçimde, kiliseye dua etmeye gitti ve hıçkırığı aniden kesildi. Bir diğer ilginç vaka, Almanya´ da yaşandı. 55 yaşındaki Heİnz Isecke, 1973 yılında geçirdiği bir ameliyat sonrasında, hıçkırığa tutuldu. Herşey denendi, olay dünya çapında duyuldu, birçok ülkeden gelen doktorlar oldu ama sonuç hep başarısızdı. Heinz tekrar ameliyata alındı, yine birşey değişmedi. Sonra bir gün, Heinz´ın evine postayla küçük bir şişe geldi, içinde garip bir sıvı vardı. Ekteki yazıda bütün sıvıyı bir defada içmesi isteniyordu, hıçkırığı o zaman kesilecekti. Ve Heinz Isekce o gece şişedeki sıvıyı bir defada içti ve bir saat sonra yıllardır süren hıçkırık aniden durdu. Ne olmuştu ? İçtikten sonra şişenin yıkanması içinde neyin olduğunun anlaşılmasını engelledi. Neydi sihirli sıvı? Yoksa Heinz´da önceki vakadaki O´Leary gibi umutsuzluğun son noktasında tüm inancını bir amaca odaklayarak bir inanç mucizesi mi yaratmıştı. Kadınların beyni
Özellikle bir sürü erkek, kadınların beyinlerinin kendi beyinlerinden küçük olduğunu sanıyorlar. Bunun da bilimsel bir temeli yok, erkeğin de, kadının da beyin ağırlıkları eşit, farklılık kiloya, boya, yaşa ve soyçekime bağlı. Birçok dahinin beyinlerinin küçük olduğu biliniyor. Zekanın yüksekliği bazı yaklaşımlara göre beynin kıvrımlarının çokluğuna bağlı. Asıl bilinmeyen kendimiziz ve bilinmeyene doğru giden yolun başında beynin gizemleri duruyor. Öyleyse çözümün kapısında önce kendimiz duruyoruz. Eski bilgelerin "..aynaya bakın, gizem sizsiniz.." demeleri örneğinde olduğu gibi.
Mum ve ağaçlar
Mum, inançlara göre yaşamın simgesidir ve bizler doğum günü pastasının üzerini mumlarla süsleriz ve sonra bir nefesde söndürmeğe çalışırız. Temelde tek bir solukla mum ışığına gelen kötü ruhların yokedilmesi inancı vardır.
Eski Britonlarda kutsal ağaçlar vardı, eski ve yeni Hindistan´da, hatta Anadolu´da. Ceviz, meşe, demirağacı gibi... Ağaçların çevrelerinde törenler yapılır, ağaçlara el sürülür, okşanır ve ağaç ruhlarının koruyuculuğu amaçlanırdı. Bu inanç hala sürüyor ve bizler şimdilerde de nazar değmesin diye tahtaya vuruyoruz. Tavşan kızlar
Playboy´un ünlü tavşan kızları sadece başarılı bir medya buluşu değildir. Çok daha eskilerde de vardılar. Tavşanlar ve yumurtalar bereketi simgelerler, tavşan´ın uğurlu sayılması tavşan ayağı inancında da bilinir, yumurta ise her çağda bolluğun, çoğalmanın ve döllenmenin simgesidir, paskalya yumurtaları da bu nedenle yapılır. Önceki yüzyıllardaki paskalyalarda delikanlı olmaya aday yetişkin erkek çocuklar ormana yumurta avlamaya yollanır ve bulduktan sonra ergin sayılırlardı. Tavşan kızlar hem uğurlu tavşanları, hem de ellerindeki sepetlerin içindeki yumurtalarla bol bol döllenmeyi simgeliyorlar. Yine de seksüel çağrışımlar var değil mi?
At nalı
At nalı uğurludur, böyle inanırız ve hemen her kültürde yeri vardır. Aslında at nalı mitolojinin görkemli atı tekboynuzlu "Unicorn" un ayağını simgeler, tekboynuz güzelliği ve iyiliği belirler ve bir diğer inançta da bilindiği gibi yedi sayısı uğurludur. O zaman yedi çivi deliği olan at nalları şans getirirler ve evimizin kapısına asarsak sağlık ve iyi şans dışarı uçup gitmez.
Beyaz güvercin
Beyaz güvercin heryerde her zaman kutsal, saf ve iyidir. Törenlerde, birçok büyük kitle olayında yüzlerce beyaz güvercin uçurulur, tabii ki estetik olsun diye değil. Herşeyden önce güvercin Nuh´un Gemisi´ nden ilk ayrılan veya sular çekildimi diye yollanan haberci kuştur. Saflık simgesi olması nedeniyle ruh güvercinle simgelenir ve günahın bedende kaldığına inanılır, sanki günahkar ruhlar yokmuş gibi, eski Pagan dinlerde beyaz güvercinler kurban edilirdi, şimdi de barış ve dostluk simgesi olarak uçuruluyorlar; acaba güvercinler Bosna´nın, Lübnan´ın, ve Güneydoğu Anadolu´nun üzerinden geçerken ne düşünüyorlar?
Seviyor sevmiyor
"..seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmiyor..." Diye diye papatyanın yapraklarını birer birer kopararak aşkımızın akıbetini tahmine çalışırız. Veya gelinler beyaz çiçekli buket taşırlar. Çok eskiden balkanlarda yaşayan genç bir kız sevdiği ama yüz bulamadığı delikanlının bastığı toprağı almış ve bir saksıya doldurmuş ve içine papatya veya margarita ekmiş, inanıyormuş ki tohum açıp çiçekleninceye kadar sevdiği erkek onu sevecek ve gelecekmiş. Aslında gelinlerin beyaz papatya veya benzeri çiçeklerle süslenmesi eski bir gelenektir ve simgelenen güneştir. Böylece güneşin gücü ve yaratıcılığı umutlanır.
Elma oyunu
Hani bir elmayı bir iple tavana asarlar ve gözleri bağlı bir çift ısırarak yemeğe çalışırlar ya; bu bir oyun, bilirsiniz ama çok eski bir inanç olduğunu da biliyormuydunuz? Bu oyun binlerce yıl önce de oynanıyordu ve Adem ile Havva´ nın elma ile olan kaçınılmaz kaderi simgeleniyordu.
Mavi jartiyer
Mavi jartiyer; batı uygarlığında evlenirken iyi şans kabul edilir ve gelinler bir bacaklarına mavi jartiyer takarlar. Gerçekte hıristiyanlıkta mavi renk Meryem Ana ile bütünleşmiştir ve saflığı, bakireliği ve de ruhsal kudreti simgeler.
Kucağımdaki gelin
Yine bir gelin olayı; çoğunlukla batıda gelinler nikahtah sonra yeni evlerine kocalarının kucağında girerler. O kadar kolay sanmayın, bir insan öyle kolay kucağa alınmıyor, neyse gelini kucağa almak gerçekte ilk insana kadar uzanan bir adet. Kadınını mağaraya kucağında götüren ilk çağ erkeği hem onun kaçmasını veya kaçırılmasını engelliyor, hem de yerden gelebilecek tehlikelere karşı koruyordu. Yerde ne mi var? Onu bilmiyorum, Neandertaller´e sorun çünkü hala yaşayan türleri var.
Faberge yumurtaları
Faberge´in ünlü yumurtalarını biliyorsunuz? Hani şu Çarlık Rusyası´nın tanınmış mücevhercisi Carl Faberge´in yaptığı eşi emsali olmayan pırlantalı, zümrütlü, yakutlu altın yumurtaları. Gerçekte Faberge bu yumurtalarla eski bir paskalya geleneğini Çar için kıymetli taşlarla sembolleştirmişti. Gelenekte bahar ve yeniden doğma ritüeli vardı, doktrine göre kışı getiren kötü ruhlar ölüyorlar, yerlerine baharı ve yeniden doğuşu simgeleyen genç ruhlar geliyordu.
Gemi suya inerken
Gemiler tersanelerden suya indirilirken bir şişe şampanya gemiye vurularak kırılır; bu çok bilinen gelenek Vikingler´den kalma, dolu bir şişe içkinin tanrıları teskin edeceğine inanılıyor ve gemi güvenceye
http://www.bilinmeyen.com/node/224
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder