2 Ağustos 2013 Cuma

ANADOLU’DA KADINLAR NEDEN ERKEKLERİN ARKASINDAN YÜRÜR?

 

 

ANADOLU’DA KADINLAR NEDEN ERKEKLERİN ARKASINDAN YÜRÜR?

 
 Yazar: Hakkı GÜLEÇ
Bu yazımı Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesinde gerçekleştirilen “Aile Danışmanlığı Sertifika Programını” takip için bulunduğum Konya’dan yazıyorum.
Arkadaşımın daveti üzerine gittiğim bir köyde insanların incelikleri, asaletli davranışları; şehir yaşamında unuttuklarımızı hatırlattı bana. Geçen yıl gittiğim aynı zamanda memleketim olan Akseki ve dağ köylerinde yoksul da olsalar, okuma yazma bilmeseler de yöre insanının nezaketli ve incelikli halleri, unutulmazlarım arasında yerlerini aldılar.
Anadolu insanının bu güngörmüş asil ve zeki halinin ortaya konulacağı bir araştırma yazısının gereğine inanırım.
Bu gün yaşadığımız, beklide ümitsizliğe kapıldığımız, tarajik birçok toplumsal konularda bize ışık tutacak, yüreğimize su serpecek ve ümit verecek hasletlerimizin hatırlanması bizim için faydalı olacaktır.
Yaşam enerjimizin güçlenmesi, toplumsal barış, kardeşlik gibi çok önemli konuların iyileştirilmesinde muhtaç olduğumuz kaynağa, kudrete fazlasıyla sahip olduğumuza inanıyorum.
Yapmamız gereken kendi güzelliklerimizin farkına varmamız olacaktır.
Geçmiş dönemlerden gelen Anadolu’nun içlerinde hala izleri devam eden davranış biçimi olarak gözlemlediğimiz ”Anadolu da Kadınlar niçin erkeklerin arkasından yürür?” ün sebeplerini daha iyi anlatabilmek için, önce yüz yıllık tarihimizi hatırlamamız gerekiyor.
Bu konuyla ilgili yayınlanmış bir yazıyı paylaşmak istiyorum..

“Savaşlar dönemi!
<!--[if !supportLineBreakNewLine]-->
<!--[endif]-->

1911 yılında başlayan Balkan savaşlarıyla beraber, Anadolu insanı hep savaşlara koşmak zorunda kaldı. On yıl civarında süren bu savaşlar yüzünden Anadolu köylerinde neredeyse erkek kalmadı. Birinci Dünya Savaşı, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı gibi yüz binlerce erkeğin, gidip bir daha dönemediği bu süreç bitince, Anadolu’da dul kadınlar ve yetim çocuklar kaldı. 10-11 yaşındaki erkeklerin, 17-18 yaşındaki kızlarla evlendirilmek zorunda kaldığı dönemlerden bahsediyorum.

Herhangi bir sebepten dolayı savaşa gidemeyen veya savaş sonrası savaş gazisi olarak köyüne dönebilen az sayıda erkek dışında, köy – kasaba halkının çok büyük bir kısmı, dul kadın veya yetim çocuklardan oluşuyordu.

Böylesi bir zarafet!

İşte böylesi bir ortamda yaşayan babalar, evlatları yanlarına gelince, diğer yetim çocukların içi acımasın diye, kendi evlatlarını yanlarında uzaklaştırırmış. Baba hasretiyle yanan yetim çocuklar, babalarını hatırlayıp üzülmesinler diye, başkalarının yanında kendi evlatlarını sevmeye utanırmış babalar. Böylesi ince, böylesi zarif bir düşünceyle, babalar evlatlarına mesafe koymuş.

Hanımlarıyla sokakta gezmek zorunda kaldıklarında, “kocasını kaybetmiş dul kadınlar bizi yan yana – elele görürseler yaraları deşilir” düşüncesiyle, yan yana yürümemeye çalışırmışlar. Anadolu’da erkeklerin hanımlarını birkaç adım geriden yürütme gelenekleri, böylesine bir zarif düşünceyle oluşmuş.

Cehaletin, nasıl korkunç bir bataklık olduğunu, yeninde görmemi sağladı bu olay. Başka yetim çocukların içi acımasın diye ortaya konan tavır, cehalet yüzünden, öz evladını, yetim psikolojisi ile ilgisiz ve sevgisiz büyütme tavrına dönüştürülmüş.

Dul kadınların, savaştan dönmeyen kocalarını hatırlayıp yaraları acımasın diye gösterilen nezaket, kendi hanımını dışlayan bir tavra dönüşmüş cehalet yüzünden.

Ah Cehalet! Sen nasıl bir belasın ki, böylesi bir zarafeti şiddete dönüştürüyorsun?

Bizim insanımızın dağ köylümüzün ova köylümüzün zerafeti hala devam etmektedir.”
 
 
yenimeram@yenimeram.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder