Bu kez ki yazim bir hayat felsefesi üzerine olsun istedim.
Öyle bir felsefe, öyle bir yasam tarzi ki; çevresinde insanlari halelendiren; halka halka büyüyen; halka hitap edip Hak’tan beslenen; insana hak ettigi degeri yalnizca insan oldugu için veren; bir gün’ lerin ümidiyle yanip, belki’lerin çamurlu yollarinda kostururken dur durak bilmeden devam eden..
Merhameti Sonsuz(c.c) yaratmisti insani. Karsiliginda verebilecek bir seyi olmadan lütuflarla donatip salmisti dünyaya. Her seyi emrine amade edip yüceltmisti. Onu ahsen-i takvim üzere yaratmis kiymetini de bu ölçüde vermisti. Ve içlerinden seçtiklerinin gönüllerine de bu sevgiyi yerlestirmisti. Onlar bu hakikati dillendiriyorlardi sanki.
Evet, insan oglunun en güzel bir surette yaratilmis olmasi bize gösteriyor ki; Insan en güzel sekilde karsilanmayi hak ediyor. Kimisi kin nefret gayyalarina yuvarlaniyor olsa da.. Kimisi küfür denizinde boguluyor olsa da.. Kimisi dünya sevdasina tutulup gafilâne hayat sürüyor olsa da bu haliyle dahi en güzel sekilde karsilanmayi hak ediyor…
Büyükler ne güzel bakiyor, ne güzel görüyorlar degil mi? Her seydeki güzelligi görmek isteyene, Hak Teala gösteriyor elbet. Bunun bir misali de; Imam-i Âzam Ebu Hanîfe... Ögrencileriyle yolda yürürken karsilastiklari köpek lesinden igrenen ögrencileri, ne kadar kötü koktugunu söylerler.Ama Büyükler hikmetle bakarlar hayata…Imam-i Âzam’in cevabi ne de güzel : ’disleri ne kadar da beyaz’…
Ve Âsiklar Sultani Mevlâna Celaleddin-î Rûmi…Öyle bir seslenistir ki onunkisi, asirlar asiri dalgalar salmistir dünyaya…
’Gel, gel, ne olursan ol yine gel!
Ister kafir, ister Mecusi, ister Putperest ol yine gel.
Bizim dergahimiz ümitsizlik dergahi degildir..
Yüzkere tövbeni bozmus olsan da yine gel.’
Bu yanki gelip asrimiza ulastiginda, artik sineler bu hakikatleri tam manasiyla idrak edemeyecek bir haldeydi.Ve bu hakikat, farkli bir ifadeyle dile getirilip, gönüllere ulastirilmaliydi. Eger o Sultan bu asirda gelmis olsaydi bu hakikat incileri O’nun dilinden dökülürdü.Ve o kendi sözünün üstüne söz söyleyip : ‘Dün dünde kaldi can câzim, bugün yeni seyler söylemek lazim.’ deyip, kendinden sonrakilere ufuk birakmisti…
Ve Asrimizin Hatibi… Kendinden öncekilerin getirip avuçlarina biraktigi bayragi o almistir…O artik eskilerin sözünü degil kendi özünden süzülüp geleni ortaya koymustur:
’Ne olursan ol, ben gelirim.’
Dil, din, irk, renk, ayirt etmeksizin herkesin imdadina kosmustur yillarca, ve soranlara da hep bu minvalde yol göstermistir. Kitalar asmistir bu duygular, kardeslik köprüleri kurmustur. Fevc fevc insanlar hakikate kosmustur. Günesin dogup battigi her yere ulasacak olan Nur, artik güne uyanan her gönle girmeye, içindeki karanliklari aydinlatmaya baslamistir.
Kusurlari herkes görebilir elbet, aslolan ve önemli olan kusurlari göz ardi edip hakikatteki güzelligi görebilmekte. Her insanin vardir elbet güzel bir yani. Nice çirkinliklere bulasmisken adaletten ayrilmayan insanlar bilirim. Kendine verdigi zararlarin haddi hesabi yokken: ‘karincanin uykusunu bölerim’ korkusunu tasiyan nice insanlar… Biz güzelligini görüp ona da güzelligini gösterebilirsek, elbette kayitsiz kalamayacaktir buna. Elbet de insan ruh ve bedenden mütesekkil ama bir unsur daha var ki kusurlara meyyal: ‘nefis’. Her insanda vardir bu meyletme durumu. Peki ya meyletmekte olan insani gördügümüz halde biz bunu mu göz ardi etmeliyiz? Nefsin hosuna gidenlerden çok, biz çekici gelmeliyiz ki bizimle bir seyler paylasmaya meyletsin. Insan ihsanin kölesidir çünki. Yaninda oldugunuzu anladigi anda ki bu hiç de uzak ihtimal, imkansiz bir hedef degildir, güven köprüleri kurulur…Ve bir de hiç ulasilmamis sineler var…suni hayatlar yasayan hakikate muhtaç sineler… iste o sinelere de ulasildiginda, yanki bulan duygularda aci bir makam dile geliyor, saba mi desem hicaz mi, acemasiran mi?
Simdi de, bu hakikati dile getiren hakikat erlerinden birine kulak verelim:
’’Eskiden bir sorunun cevabi olarak ‘Müslümanlar hakkinda kim olursa olsun.isterse girtlagina kadar pislik içine batmis olsun. Benim Rabbim’i benim Efendimi seviyorsa ben o mümin hakkinda hayir düsünüyorum’ demistim. Ama simdi bütün insanlik hakkinda hayir düsünüyoruz. Çünki Allah deger verip onlari insan yaratmis. Yanilmis, hayatlari kaymis. Kimisi küfre batmis kimisi dalalete batmis onlar kurtulus bekliyor. Ahir zamandaki kutsileri bekliyor, isik ordusunu bekliyor. Kararmis dünyalarini, kararmis gönüllerini aydinlatacak rehberleri bekliyor. Nerden biliyorsun? Binlerce vaka, hadiseler bu gerçegi ispat, ifade ediyor. Yer yer arz etmistim. içinizde duyanlar vardir. Bundan sekiz sene evvel avrupa’ya seyahat için gittigim zaman, Paris’in göbeginde dar dairedeki sohbet aninda bir genç ‘’Allah’’ deyip kendini yere vurdu ve onu kaldirmak isteyen arkadaslarina:’ Allah askina Resullulah askina beni birakin, ne olur birakin.’ dedi ve içinden gele gele costu agladi. Gözleri kizarincaya,göz yaslari yüzünü yikayincaya kadar secdeye kapandi ve agladi. Sonra çok enteresandir basini kaldirip gözlerini kirpmadan bana dikti. ‘Yillardan beri Allah’dan korkmadin mi? Bu mesaji bize niye getirmedin? Diskoteklerde, sokaklarda batmamiza vicdaniniz nasil razi oldu?’ Ben de sasirdim…ne yapacagimi sasirdim ama sizin su kalabaliginiz gibi o gencin arkasinda belki binlerce genç gözümde canlandi. Ve arkasindan yüklendi o delikanli; mesuliyetimizi hatirlatiyordu bu sözleri. Bana dedi ki ‘Senden ögrendik; simdi,bize sohbet ettin: Mahserde Cenab-i Hak gençligimizden, ömrümüzden, aklimizdan her seyden hesaba çekecek. Ben orada hesap karsisinda cevap veremez, perisan duruma düsersem ve seni de Rabbim’e sikayet edersem: ’’gelmediler Allahim. Elimizden tutmadilar Allahim’ dersem bana darilir misin?’’ Deyince isin dogrusu sesim solugum kesildi ne yapacagimi sasirdim…’
Simdi o Gözü Yasli, Sinesi Izdirapli Hatib’in söyledigi seye hak veriyorsunuzdur sanirim.’ Ne olursan ol, Ben geleyim(gelelim ve hakikate aç gönüllerinizi gül sulariyla yikayalim, bagrinizda nalanlar açtiralim ve sizi Islamiyet’in güzide iklimiyle tanistiralim.)
Son olarak; misalleri anlatmakla bitmeyecek, bu ögretiye gönül vermislerin hayat hikâyelerinden birini sunmak istiyorum size…
Günlerden herhangi bir gün… insanlardan herhangi ‘biri’… çantasinda umutlari ve hayalleri; yüreginde yeserttigi Rizâ-yi Ilâhi…düser yollara…bin bir türlü sikinti, bin bir türlü zorluk vardir arkadas olarak yolda O’na…bu dünyada onu yalniz birakmayan sikintilar, öteki alemde sahidi olacakti en nihayetinde. Kahramanimiz bir vesileyle, bilinmeyen diyarlarda birkaç kisi araciligiyla bir kabilenin reisiyle tanisir…durum içler acisidir..kabile fakirdir ve hemen bir seyler yapilmalidir…sözler verilir sözler alinir… oradan ayrilirlar… verdikleri söz: yakin zamanda küçük bas hayvan getirilecektir…gün bayrama yakin bir zamandadir…
Kahramanimiz koyunlari kiyiya getirir fakat bir nehir asilacak ve bu is kanolarla yapilacaktir…is çok mesakkatli…bir tarafta cani, diger tarafta Sahibinin emriyle menziline ulasmasi gereken emanetleri…baska bir seçenek yoktur. O andan tezi yok, bu is yapilicaktir. Kanonun birine koyunlar yüklenir, digerine Canlar. Yolculuk uzar, kabiledeki insanlarin ümtleri tükenir; birer ikiser ayrilirlar bekledikleri yerlerden. Denilen zaman dolmustur çünki. Çok mesakkatli geçse de yolculuk, Hak’kin Izniyle tamamlanir. Ve geç de olsa emanetler yeni sahiplerine teslim edilir. Bunca sikintyi ne için çektiklerini sorar Kabile reisi.. gerçeklesen hadise ve aldigi cevab daha fazla kayitsiz kalmasina müsaade etmez ve orada kabiledeki insanlar da olmak üzere yüzlerce insan Islam denizine; ebediyete dalarlar…
http://www.muhabbetfedaileri.org/makale/NE-OLURSAN-OL-BiZ-GELELiM-…/
Öyle bir felsefe, öyle bir yasam tarzi ki; çevresinde insanlari halelendiren; halka halka büyüyen; halka hitap edip Hak’tan beslenen; insana hak ettigi degeri yalnizca insan oldugu için veren; bir gün’ lerin ümidiyle yanip, belki’lerin çamurlu yollarinda kostururken dur durak bilmeden devam eden..
Merhameti Sonsuz(c.c) yaratmisti insani. Karsiliginda verebilecek bir seyi olmadan lütuflarla donatip salmisti dünyaya. Her seyi emrine amade edip yüceltmisti. Onu ahsen-i takvim üzere yaratmis kiymetini de bu ölçüde vermisti. Ve içlerinden seçtiklerinin gönüllerine de bu sevgiyi yerlestirmisti. Onlar bu hakikati dillendiriyorlardi sanki.
Evet, insan oglunun en güzel bir surette yaratilmis olmasi bize gösteriyor ki; Insan en güzel sekilde karsilanmayi hak ediyor. Kimisi kin nefret gayyalarina yuvarlaniyor olsa da.. Kimisi küfür denizinde boguluyor olsa da.. Kimisi dünya sevdasina tutulup gafilâne hayat sürüyor olsa da bu haliyle dahi en güzel sekilde karsilanmayi hak ediyor…
Büyükler ne güzel bakiyor, ne güzel görüyorlar degil mi? Her seydeki güzelligi görmek isteyene, Hak Teala gösteriyor elbet. Bunun bir misali de; Imam-i Âzam Ebu Hanîfe... Ögrencileriyle yolda yürürken karsilastiklari köpek lesinden igrenen ögrencileri, ne kadar kötü koktugunu söylerler.Ama Büyükler hikmetle bakarlar hayata…Imam-i Âzam’in cevabi ne de güzel : ’disleri ne kadar da beyaz’…
Ve Âsiklar Sultani Mevlâna Celaleddin-î Rûmi…Öyle bir seslenistir ki onunkisi, asirlar asiri dalgalar salmistir dünyaya…
’Gel, gel, ne olursan ol yine gel!
Ister kafir, ister Mecusi, ister Putperest ol yine gel.
Bizim dergahimiz ümitsizlik dergahi degildir..
Yüzkere tövbeni bozmus olsan da yine gel.’
Bu yanki gelip asrimiza ulastiginda, artik sineler bu hakikatleri tam manasiyla idrak edemeyecek bir haldeydi.Ve bu hakikat, farkli bir ifadeyle dile getirilip, gönüllere ulastirilmaliydi. Eger o Sultan bu asirda gelmis olsaydi bu hakikat incileri O’nun dilinden dökülürdü.Ve o kendi sözünün üstüne söz söyleyip : ‘Dün dünde kaldi can câzim, bugün yeni seyler söylemek lazim.’ deyip, kendinden sonrakilere ufuk birakmisti…
Ve Asrimizin Hatibi… Kendinden öncekilerin getirip avuçlarina biraktigi bayragi o almistir…O artik eskilerin sözünü degil kendi özünden süzülüp geleni ortaya koymustur:
’Ne olursan ol, ben gelirim.’
Dil, din, irk, renk, ayirt etmeksizin herkesin imdadina kosmustur yillarca, ve soranlara da hep bu minvalde yol göstermistir. Kitalar asmistir bu duygular, kardeslik köprüleri kurmustur. Fevc fevc insanlar hakikate kosmustur. Günesin dogup battigi her yere ulasacak olan Nur, artik güne uyanan her gönle girmeye, içindeki karanliklari aydinlatmaya baslamistir.
Kusurlari herkes görebilir elbet, aslolan ve önemli olan kusurlari göz ardi edip hakikatteki güzelligi görebilmekte. Her insanin vardir elbet güzel bir yani. Nice çirkinliklere bulasmisken adaletten ayrilmayan insanlar bilirim. Kendine verdigi zararlarin haddi hesabi yokken: ‘karincanin uykusunu bölerim’ korkusunu tasiyan nice insanlar… Biz güzelligini görüp ona da güzelligini gösterebilirsek, elbette kayitsiz kalamayacaktir buna. Elbet de insan ruh ve bedenden mütesekkil ama bir unsur daha var ki kusurlara meyyal: ‘nefis’. Her insanda vardir bu meyletme durumu. Peki ya meyletmekte olan insani gördügümüz halde biz bunu mu göz ardi etmeliyiz? Nefsin hosuna gidenlerden çok, biz çekici gelmeliyiz ki bizimle bir seyler paylasmaya meyletsin. Insan ihsanin kölesidir çünki. Yaninda oldugunuzu anladigi anda ki bu hiç de uzak ihtimal, imkansiz bir hedef degildir, güven köprüleri kurulur…Ve bir de hiç ulasilmamis sineler var…suni hayatlar yasayan hakikate muhtaç sineler… iste o sinelere de ulasildiginda, yanki bulan duygularda aci bir makam dile geliyor, saba mi desem hicaz mi, acemasiran mi?
Simdi de, bu hakikati dile getiren hakikat erlerinden birine kulak verelim:
’’Eskiden bir sorunun cevabi olarak ‘Müslümanlar hakkinda kim olursa olsun.isterse girtlagina kadar pislik içine batmis olsun. Benim Rabbim’i benim Efendimi seviyorsa ben o mümin hakkinda hayir düsünüyorum’ demistim. Ama simdi bütün insanlik hakkinda hayir düsünüyoruz. Çünki Allah deger verip onlari insan yaratmis. Yanilmis, hayatlari kaymis. Kimisi küfre batmis kimisi dalalete batmis onlar kurtulus bekliyor. Ahir zamandaki kutsileri bekliyor, isik ordusunu bekliyor. Kararmis dünyalarini, kararmis gönüllerini aydinlatacak rehberleri bekliyor. Nerden biliyorsun? Binlerce vaka, hadiseler bu gerçegi ispat, ifade ediyor. Yer yer arz etmistim. içinizde duyanlar vardir. Bundan sekiz sene evvel avrupa’ya seyahat için gittigim zaman, Paris’in göbeginde dar dairedeki sohbet aninda bir genç ‘’Allah’’ deyip kendini yere vurdu ve onu kaldirmak isteyen arkadaslarina:’ Allah askina Resullulah askina beni birakin, ne olur birakin.’ dedi ve içinden gele gele costu agladi. Gözleri kizarincaya,göz yaslari yüzünü yikayincaya kadar secdeye kapandi ve agladi. Sonra çok enteresandir basini kaldirip gözlerini kirpmadan bana dikti. ‘Yillardan beri Allah’dan korkmadin mi? Bu mesaji bize niye getirmedin? Diskoteklerde, sokaklarda batmamiza vicdaniniz nasil razi oldu?’ Ben de sasirdim…ne yapacagimi sasirdim ama sizin su kalabaliginiz gibi o gencin arkasinda belki binlerce genç gözümde canlandi. Ve arkasindan yüklendi o delikanli; mesuliyetimizi hatirlatiyordu bu sözleri. Bana dedi ki ‘Senden ögrendik; simdi,bize sohbet ettin: Mahserde Cenab-i Hak gençligimizden, ömrümüzden, aklimizdan her seyden hesaba çekecek. Ben orada hesap karsisinda cevap veremez, perisan duruma düsersem ve seni de Rabbim’e sikayet edersem: ’’gelmediler Allahim. Elimizden tutmadilar Allahim’ dersem bana darilir misin?’’ Deyince isin dogrusu sesim solugum kesildi ne yapacagimi sasirdim…’
Simdi o Gözü Yasli, Sinesi Izdirapli Hatib’in söyledigi seye hak veriyorsunuzdur sanirim.’ Ne olursan ol, Ben geleyim(gelelim ve hakikate aç gönüllerinizi gül sulariyla yikayalim, bagrinizda nalanlar açtiralim ve sizi Islamiyet’in güzide iklimiyle tanistiralim.)
Son olarak; misalleri anlatmakla bitmeyecek, bu ögretiye gönül vermislerin hayat hikâyelerinden birini sunmak istiyorum size…
Günlerden herhangi bir gün… insanlardan herhangi ‘biri’… çantasinda umutlari ve hayalleri; yüreginde yeserttigi Rizâ-yi Ilâhi…düser yollara…bin bir türlü sikinti, bin bir türlü zorluk vardir arkadas olarak yolda O’na…bu dünyada onu yalniz birakmayan sikintilar, öteki alemde sahidi olacakti en nihayetinde. Kahramanimiz bir vesileyle, bilinmeyen diyarlarda birkaç kisi araciligiyla bir kabilenin reisiyle tanisir…durum içler acisidir..kabile fakirdir ve hemen bir seyler yapilmalidir…sözler verilir sözler alinir… oradan ayrilirlar… verdikleri söz: yakin zamanda küçük bas hayvan getirilecektir…gün bayrama yakin bir zamandadir…
Kahramanimiz koyunlari kiyiya getirir fakat bir nehir asilacak ve bu is kanolarla yapilacaktir…is çok mesakkatli…bir tarafta cani, diger tarafta Sahibinin emriyle menziline ulasmasi gereken emanetleri…baska bir seçenek yoktur. O andan tezi yok, bu is yapilicaktir. Kanonun birine koyunlar yüklenir, digerine Canlar. Yolculuk uzar, kabiledeki insanlarin ümtleri tükenir; birer ikiser ayrilirlar bekledikleri yerlerden. Denilen zaman dolmustur çünki. Çok mesakkatli geçse de yolculuk, Hak’kin Izniyle tamamlanir. Ve geç de olsa emanetler yeni sahiplerine teslim edilir. Bunca sikintyi ne için çektiklerini sorar Kabile reisi.. gerçeklesen hadise ve aldigi cevab daha fazla kayitsiz kalmasina müsaade etmez ve orada kabiledeki insanlar da olmak üzere yüzlerce insan Islam denizine; ebediyete dalarlar…
http://www.muhabbetfedaileri.org/makale/NE-OLURSAN-OL-BiZ-GELELiM-…/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder