Osmanlı'da Yazı Türleri
Geçmişin özlemini hissedebilenler için ‘eski’ aslında hiç eskimeyendir… Çoğu zaman ceddimizin ortaya koyduğu heybetli eserleri gördükçe bu özlemin daha da derinden hissedilmesi içten bile değildir. Yalnız şimdilerde; bu heybetli eserler, önünde poz vermek için yapılmış iyi bir manzaradan öteye geçmiyor.Sıcak biraz yaz günü iştahla eğildiğimiz eski bir çeşmenin üzerinde yazan yazıdan habersizce suyumuzu içip gidiyoruz. Fatiha okumak için kaldırırken ellerimizi, gözlerimize karma karışık geliyor mezar taşlarının üzerindeki harfler.Aslında daha da vahimi bu kitabelerde yazan boynunu bükmüş ‘vav’, olanca asaletiyle bir harften öte dik durmanın, birliğin ve tevhidin sembolü olan ‘elif’ artık fotoğraf makinemiz için güzel bir kareden başka anlam taşımıyor. Artık tüm bu harfler anlamsız bir kelimeler yığını… İşte geçmişimizin kapılarını bizlere kapatan, malum devrimin bizden alıp götürdükleriydi tüm bunlar…
“Kaç silah varsa elif’e çevrilir diyen” şair hemen ardından “elif hep olduğu yerdedir” diyerek aslında söylenecek pek bir şey bırakmamıştır bu konuda… Ve şimdi bizde eskiyle, eski yazıyla yani kadim medeniyetimizle aramızda güçlü bir irtibat kurmamızın bilinciyle diyoruz ki: bizde elif gibi dimdik ve olduğumuz yerdeyiz!Şimdi geçmişimizle olan irtibatımızı diri tutmak adına eski yazı çeşitlerine genelhatlarıyla bir göz atalım:
1) KUFİ
Bu yazının en eski örneklerine miladi 568 senelerinde rastlanır. Dolayısıyla en eski Arapça yazılarındandır. En parlak devrini onuncu ve on üçüncü yüzyıllar arasında yaşamıştır. Geleneğe göre bu yazı çeşidinin en tanınmış hattatı, İbnMukle’dir.Osmanlılarda, Kufi daha arka planda kalmasına rağmen geleneğe uyularak; dini eserlerde, cami ve medrese gibi dini yapıların kitabelerinde, levhalarda ve mühürlerde kullanılmıştır.
Bazı çeşitleri:
Kitap yazısının dayandığı yazı çeşididir. En okunaklı yazıların başında gelir ve hızlı yazmaya elverişlidir. Rivayetlere göre bu yazı şeklinin mucidi de İbnMukle’dir. Kitabelerde, paralarda, levhaların yazımında kullanılır. Özellikle dini kitapların istinsahsında elverişli olduğu için tefsir ve hadis gibi dini kitaplar bu yazı çeşidiyle yazılmıştır.
Bazı çeşitleri:
Yeni çağlarda oluşan yazı tiplerinden birisidir. Kim tarafından icat edildiği bilinmemektedir. Osmanlı devrinde bu yazı Irak ve Suriye’de kullanılmıştır. Kolay ve hızlı yazmaya elverişli olduğu için el yazısına esas olmuştur. Son derece sarih, dik hatlı ve tok bir yazıdır. ‘Sin’ grubundaki harflerin dişlerinin kaldırılmasıyla oluşur. Ayrıca ikili ve üçlü noktalar düz bir çizgi ve çatal şeklinde bu yazı tipinde birleşir. Böylece el yazısını öğrenmenin, güzel yazı yazmanın bütün imkânlarını hazırlamıştır.
4) SÜLÜS
Kalınlaşmış nesih de denir. Bu yazıyı icat edenin de İbnMukle olduğu söylenir. Nesihe göre daha belirgin ve daha derin hatlara sahiptir. Noktalar ve hareketler bu yazı tipine süslü ve gösterişli bir şekil kazandırdığı gibi özel süsleme ve motiflerle daha da gelişmiştir. En büyük hattatları İran ve Osmanlı mekteplerinde yetişmiştir. Türkler; çoğu zaman Cami ve türbe kapılarının üstündeki kitabelerde, besmele, tevhid ve dua metinlerinde bu yazı tipini kullanmıştır.Ayrıca; sikkelerde, berat ve fermanların bazı yerleri, kitapların ve mecmuaların başlıkları yazılırdı.En çok tanınan sülüs tipleri: Gubari Sülüs, Kalın Sülüs, Açık Sülüs ve Girift Sülüs’tür.
Talik yazısı İran’da doğmuştur. Kelime manası; asılma, iliştirme gibi anlamlara gelir. Harflerin birbirine bitiştirilme şeklinden dolayı bu ismi almıştır. Bu yazı çeşidinin kurallarını koyan, bazılarına göre Ebu L’al bazılarına göre Hoca İbrahim adında birisidir. Son olarak; Safevi hanedanı zamanında gelişmesini tamamlamıştır. Kullanım sahalarına gelince; İranlılar her türlü işlerinde bu yazı çeşidini benimsemişlerdir. Türkler ise adalet müesseselerinde, kadılıklarda, şer’iyye sicillerinde kullanmışlardır. Özellikle fetvalar bu yazı şekliyle yazılırdı. Bazı levha ve çeşme kitabelerinde de rastlanır.
Osmanlılarda en yüksek daire olan Divan-ı Hümayun’da kullanılan bir yazıydı. Süslü, gösterişli ve resmi bir niteliği vardır. Harflerinin tıpkı Çiçekli Kufi’de olduğu gibi birbirinin içine girmesi, fakat çizgilerinin köşeli olmayıp, esnek kavisli şekilde olmasıyla meydana gelir. Padişah vesikaları, ahid-nameler, fermanlar bu yazı çeşidiyle yazılırdı.
Çeşitleri:
(ALINTI)
“Kaç silah varsa elif’e çevrilir diyen” şair hemen ardından “elif hep olduğu yerdedir” diyerek aslında söylenecek pek bir şey bırakmamıştır bu konuda… Ve şimdi bizde eskiyle, eski yazıyla yani kadim medeniyetimizle aramızda güçlü bir irtibat kurmamızın bilinciyle diyoruz ki: bizde elif gibi dimdik ve olduğumuz yerdeyiz!Şimdi geçmişimizle olan irtibatımızı diri tutmak adına eski yazı çeşitlerine genelhatlarıyla bir göz atalım:
1) KUFİ
Bu yazının en eski örneklerine miladi 568 senelerinde rastlanır. Dolayısıyla en eski Arapça yazılarındandır. En parlak devrini onuncu ve on üçüncü yüzyıllar arasında yaşamıştır. Geleneğe göre bu yazı çeşidinin en tanınmış hattatı, İbnMukle’dir.Osmanlılarda, Kufi daha arka planda kalmasına rağmen geleneğe uyularak; dini eserlerde, cami ve medrese gibi dini yapıların kitabelerinde, levhalarda ve mühürlerde kullanılmıştır.
Bazı çeşitleri:
- Kuf-i Atik; Özellikle eski kitabelerde görülür, çok basittir.
- Çiçekli Kufi; Harflerin yer sarmaşığı şeklinde birbirine dolaşık olması ile oluşmuştur. Uzun harfler ve ‘dendan’ denilen dişlerin tepesi çiçeklerle süslenmiştir.
- Kuf-i Satrancı; Satranç tahtasında olduğu gibi, harfler karelere bölünmüş kâğıda yazılıdır. Kufi’nin diğer bir çeşidi ise; Kufi-i Müzeyyen’dir.
Kitap yazısının dayandığı yazı çeşididir. En okunaklı yazıların başında gelir ve hızlı yazmaya elverişlidir. Rivayetlere göre bu yazı şeklinin mucidi de İbnMukle’dir. Kitabelerde, paralarda, levhaların yazımında kullanılır. Özellikle dini kitapların istinsahsında elverişli olduğu için tefsir ve hadis gibi dini kitaplar bu yazı çeşidiyle yazılmıştır.
Bazı çeşitleri:
- Neshi Eyyubi; 12. – 13. Yüzyıllar arasında Eyyübiler devrinde tanınmıştır.
- Nesh-i Memlüki; 14. Yüzyıldan itibaren Mısır’da Memlükler devrinde yaygınlaşmıştır.
- Nesh-i Selçuki; 12. ve 13. Yüzyıllarda Anadolu’da gelişmiştir. Osmanlıların bu yazı şeklini buradan alıp geliştirdiği bilinmektedir.
- Nesh-i Osmanî; Nesih yazı şeklini en mükemmel derecede kullanıp, geliştiren Osmanlı Türkleri olmuştur. “Bu yazı tipinde nisbetler iyi bir şekilde korunmuş, mübalağa ve ifratlardan kaçınılmış, fazla süsten arınılmıştır. Bu vasıfları ve belki de geleneğin etkisi altında basılmış kitapların da en fazla bu yazı tipinde basıldığı görülmektedir.”
Yeni çağlarda oluşan yazı tiplerinden birisidir. Kim tarafından icat edildiği bilinmemektedir. Osmanlı devrinde bu yazı Irak ve Suriye’de kullanılmıştır. Kolay ve hızlı yazmaya elverişli olduğu için el yazısına esas olmuştur. Son derece sarih, dik hatlı ve tok bir yazıdır. ‘Sin’ grubundaki harflerin dişlerinin kaldırılmasıyla oluşur. Ayrıca ikili ve üçlü noktalar düz bir çizgi ve çatal şeklinde bu yazı tipinde birleşir. Böylece el yazısını öğrenmenin, güzel yazı yazmanın bütün imkânlarını hazırlamıştır.
4) SÜLÜS
Kalınlaşmış nesih de denir. Bu yazıyı icat edenin de İbnMukle olduğu söylenir. Nesihe göre daha belirgin ve daha derin hatlara sahiptir. Noktalar ve hareketler bu yazı tipine süslü ve gösterişli bir şekil kazandırdığı gibi özel süsleme ve motiflerle daha da gelişmiştir. En büyük hattatları İran ve Osmanlı mekteplerinde yetişmiştir. Türkler; çoğu zaman Cami ve türbe kapılarının üstündeki kitabelerde, besmele, tevhid ve dua metinlerinde bu yazı tipini kullanmıştır.Ayrıca; sikkelerde, berat ve fermanların bazı yerleri, kitapların ve mecmuaların başlıkları yazılırdı.En çok tanınan sülüs tipleri: Gubari Sülüs, Kalın Sülüs, Açık Sülüs ve Girift Sülüs’tür.
- Celi Sülüs;Gösterişli, bazen de serbest olarak birbirine girmiş şekillerle tanınır.
- Sülüs-i Müsenna ise; İsminden de anlaşılacağı üzere çift yazı şeklidir. Bu çeşit bir metni okumak oldukça güçtür. Osmanlılar; mühürlerde ve madalyalarda çok seyrek de olsa kullanmışlardır.
Talik yazısı İran’da doğmuştur. Kelime manası; asılma, iliştirme gibi anlamlara gelir. Harflerin birbirine bitiştirilme şeklinden dolayı bu ismi almıştır. Bu yazı çeşidinin kurallarını koyan, bazılarına göre Ebu L’al bazılarına göre Hoca İbrahim adında birisidir. Son olarak; Safevi hanedanı zamanında gelişmesini tamamlamıştır. Kullanım sahalarına gelince; İranlılar her türlü işlerinde bu yazı çeşidini benimsemişlerdir. Türkler ise adalet müesseselerinde, kadılıklarda, şer’iyye sicillerinde kullanmışlardır. Özellikle fetvalar bu yazı şekliyle yazılırdı. Bazı levha ve çeşme kitabelerinde de rastlanır.
- Nestalik; Osmanlıların talik diye isimlendirdiği yazı şeklini İranlılar Nestalik olarak kullanmışlardır. Yani Nesih ile Talik’in karışımı neticesinde ortaya çıkmıştır. Talik yazısının güç ve ölçüsüz derecede kalın çizgilerden meydana gelen bir çeşidi var ki ‘Tumar’ diye isimlendirilmiştir. Bu yazı çeşidini de özellikle Araplar kullanmıştır.
Osmanlılarda en yüksek daire olan Divan-ı Hümayun’da kullanılan bir yazıydı. Süslü, gösterişli ve resmi bir niteliği vardır. Harflerinin tıpkı Çiçekli Kufi’de olduğu gibi birbirinin içine girmesi, fakat çizgilerinin köşeli olmayıp, esnek kavisli şekilde olmasıyla meydana gelir. Padişah vesikaları, ahid-nameler, fermanlar bu yazı çeşidiyle yazılırdı.
Çeşitleri:
- Celî Dîvânî; Divani yazısının süslü ve stilize edilmiş değişik bir şeklidir. Uzun harflerden ‘Kef’ ve ‘Lam’ harflerinin kanatları ince bir süsle süslenir. Harfler arasındaki başlıkları süs işaretleriyle, çizgilerle ve noktalarla süslü bir hal alır. Ayrıca her satırda birkaç kavisli harfi ‘sin harf grubu’ süslenmemiş bir şekilde bırakılır. Başka bir çeşidi daha var ki; bu da Nesih ve Talik unsurları ile karışmış olan Divani Cerisi denilen yazı tipidir. Bu yazıda, kelimeler Talik kurallarına uygun olarak eğri bir şekilde birbirinin altına gelmiştir. Birbiri üzerine yığılmış gibi duran şekli ile basit Divaniden ayırt edilebilir. Son çeşidi ise; Divani Kırması’dır.
- Hatt-ı Muhakkak; En eski yazı tiplerinden olup Sülüs yazıdaki harflerin yatay kısımlarının daha genişletilmesi sonucunda ortaya çıkmış bir yazı çeşididir.Kûfî ile Sülüs arası bir yer tutar. Geleneğe göre mucidi İbnBevvab’dır. En çok kaside ve şiirlerde kullanılmıştır.
- Hatt-ı Reyhanî; Muhakkak'ın kurallarına bağlı olup onun küçük yazılan şeklidir. Adını Reyhan şehrinden aldığı söylenir.Reyhanî yazısının mucidi bazılarına göre İbnBevvab, bazılarına göre ise; Ali Bin Ubeydü’rReyhanî’dir.Bu iki yazı 16. yüzyıla kadar Sülüs ve Nesih ile birlikte birçok alanda kullanılmıştır. Özellikle Kur’an-ı Kerim ve dua kitaplarının yazılmasında kullanılmıştır. Sonraki dönemlerde fazla yer kaplamasından dolayı önemini kaybetmiştir.
- Siyakat (Şikeste, Kırma); İranlıların talikten başka icat ettiği bir yazı şekli de hatt-ı şikeste vardır ki Türkler buna ‘kırma’ Araplar da ‘siyakat’ der. Ayrıca Siyakat kırması da denmektedir. Şekli daha çok Kufiyi hatırlatır. Bu yazıda hareke ve nokta olmadığı gibi kendine mahsus ayrı rakamları vardır. Belli daire ve makamlar, vergi defterleri ve maliye hesapları gibi işlerde kullanır.
(ALINTI)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder