En
güzel gül
Köyün en güzel kızıydı. Omuzlarına kadar inen saçları, kömür karası gözleri, aşıklarının dolunaya benzettiği yüzü… Köyde ki bütün gençleri ona aşık etmeye yetmiş de artmıştı bile. Evlilik çağına girmişti ve neredeyse her akşam bir talibinin annesi-babası evlerine gelip onu istiyordu. Ama o bir türlü kimseyi beğenmiyordu. Kendisiyle evlenmek isteyen her gençte mutlaka bir kusur buluyordu. Kiminin boyu kısa, kiminin fazla uzun; kimisi çok şişman, kimisi çok zayıf; kimi çok fakir, kimisi çok cimriydi onun gözünde. Köyde gençlerden birisi, diğerlerinden farklı sevdi onu. Sevdalandı,gözü ondan başka kimseyi görmedi. Güzel kızın da kendisine karşı zayıf da olsa ilgisi olduğunu hissediyordu. Ümitlendi, gönderdi anne ve babasını. Ve o da aynı cevabı aldı: hayır! Ama bir tek o sevdası uğruna köyünü terk etti. O köyde yaşamayacağına karar vermişti. Yıllar yılı dönmedi oraya. Hiç evlenmedi. Aşkını kalbine gömdü, üstüne toprağı atmak yıllara kaldı. Artık orta yaşa gelmiş adam, bir yolculuk sırasında köyünün yakınlarından geçiyordu. Ne olduğunu anlamadan kendisini önce köyünde, sonra da gençlik sevdasının evinin önünde buldu. Kapıyı çaldı. Kapıyı açan ve orta yaşının getirdiği kırışıklıklara rağmen güzelliği dikkat çeken kadın, onu görür görmez tanıdı ve içeriye buyur etti. Kadın evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuştu. En küçük oğlu o sırada evdeydi. Adam korka ,korka kiminle evlendiğini sordu ona. Aldığı cevapla beyninden vurulmuşa döndü. Çünkü kadının evlendiği adam, o zamanlar köyün en kısa boylu, en çirkin ve en fakir delikanlısıydı. Evlendiği bu adam, bir iki sene önce bir kazada ölmüştü.
‘’Ama’’ diye kekeledi adam ‘’Nasıl olur? Köyün bütün gençleri senin peşindeydi. Kiminle istersen evlenebilirdin. Böyle bir şey nasıl olabilir?’’
Kadın hüzünle başını önüne eğdi ve ‘’ Senden bir şey isteyeceğim ‘’ dedi, ‘’Belki beni o zaman anlarsın.’’ Sonra da istediğini söyledi:
‘’ Evin arkasındaki bahçeye yol boyu uzanan güllerin içinden bana en güzelini getirmeni istiyorum senden. Ama bir tek şartım var. Hiçbir zaman geriye dönmeyeceksin, gülün yanından geçip gittikten sonra bir daha asla dönüp alamazsın onu. ‘’
Adam, bahçeye çıktı ve titrek adımlarla yolun iki kenarında dizili güllere bakmaya başladı. Bir türlü en güzel gülü seçemiyordu. Çünkü bir zamanlar kalbine hükmeden aşkının hep daha iyisine layık olduğunu düşünüyordu.
‘’ Bu güzel, ama daha güzel vardır ileride. Şu da olmaz, rengi soluk bu daha tam açmamış…’’ derken kendisini yolun sonunda buluverdi. Karşısına çıkan duvar, yolun bittiğini haber veriyordu. Birden kalbi buruldu. ‘’ Eyvah! ‘’ dedi kendi kendisine. ‘’ Bu güzelliğe layık gülü götüremeyeceğim. Bütün güzel güller arkada kaldı. Bir tek şu sağımda duran, solmaya, buruşmaya yüz tutmuş, yapraklarını kimisi dökülmüş gül duruyordu. ‘’
Hiç gül götürememektense, bütün kusurlarına rağmen o gülü götürmeyi tercih etti. Çaresiz o gülü kopardı ve eve girdi. Kadın mahzun gözlerle önce güle, sonra da adama baktı ve sordu:
‘’ Şimdi anladın mı? Kimseyi beğenmeyip reddederken yılların nasıl geçtiğini anlamadım bile. Eski kısmetlerim teker teker evlendiler, çoluk çocuğa karıştılar. Sonunda kimse bana talip olmamaya başladı. En sonunda, bütün kusurlarına rağmen şimdiki kocamın talebini kabul etmek zorunda kaldım. Ama inan, çok mutluyum. Çünkü, kendimi beğenmişliğimden, hırsımdan ve kanaatsizliğimden eser kalmadı. Bana verilen her nimet için şükredebiliyorum artık. ‘’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder