30 Kasım 2014 Pazar

Malya Ovası 774 de ne oldu

O kanlı kıyamdan kalmadır Anadolu’da açan her gelincik…” 774 yıl önce Malya Ovası’nda kan gölü
 Adnan Yılmaz Yazdı; O kanlı kıyamdan kalmadır Anadolu’da açan her gelincik…” 774 yıl önce Malya Ovası’nda kan gölü
Babai isyanlarına iştirak etmeleri nedeniyle Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından çok sayıda Ahiler de tutuklanmış, bu tutuklananlar arasında Ahi Evran da yer almış. Hacı Bektaş’ın kardeşi Menteş öldürülmüştür.İslam kaynakları ve Selçuklu yazarı İbn Bibi, Babailer ‘in lideri Baba Resul’u İslam muhitinde ileri gitmiş eski bir Türk Şamanı ve de kâfir olarak vasıflandırmıştır. Babai İsyanı’nın nasıl ve hangi sebeplere bağlı olarak ortaya çıktığına ilişkin devrin resmi tarihçileri: Babailerin dini düşünüş ve yaşayışlarıyla ilgili olarak “Etnak-ı Bidin” (Dinsiz Türkler) , “Babaiyan-ı Harici (Harici Babailer), “Tapdukiyan Mübahi “(Her kötülüğü geçerli sayan Tapduklular) gibi tezyif ve tahkir edici ifadeler kullanmışlardır. Babai ayaklanmasının bastırılması Anadolu Türkmenleri’ni durdurmaya, onların söylemlerini unutturmaya yetmez. Baba İlyas müritlerinden Horasanlı Hacı Bektaş'ı Veli, kendi adını taşıyan tarikatı kurar.
23 Ağustos 2014 Cumartesi 22:59:40
“Menteş kardeşim benim,
sen cansın, sen yiğitsin;
Bektaş yapayalnız.
Hırka Dağı, serinlet beni.
Su vermez ki Seyfe Gölü, baştan sona tuzdur.
Yürüyor Türkmenler kadın erkek, çoluk çocuk;
davar sürüleri ve çadırlarıyla
ta Horasan’dan Sivas’a Tokat’a, Malya Ovası’na.
Malya Ovası kımıl kımıl, Seyfe Gölü ışıl ışıl. Yürüyor Gıyasettin’in kiralık askerleri Erzurum’dan Malya Ovası’na; en mükemmel silahlar ve zırhlarla.
Fakat göğüslerinde korku ve titreyen kalpleri.
Celalettin mısra mısra gazeller düzmekte Konya sokaklarında döne döne.
Kelimeler, kelimeler;
Türkmenlerin dilinde Türkçe, Celaleddin’in dilinde Farsça…
Ve Peygamberin dilinde Arapça …
Konya, ne oluyor sana. Bir titriyorsun, bir celalleniyorsun?
Celaleddin,
Mevlana Celaleddin,
bırak Konya sokaklarında sema yapmayı da bu tarafa bak;
sonra şiirlerini okuyacak kimse kalmayacak.
(Kıyam Durali Yılmaz)
 
Babai İsyanı’nın birbirinden yüzlerce kilometre uzakta ki güçlü kaynağı bulunmaktadır. Birincisi, topluluğun dini yönlendiricisi Baba İlyas’ın Amasya bölgesindedir. İkincisi Baba İlyas’ın müridi Baba İshak’ın Türkmen hoşnutsuzluğunu yönlendirdiği Suriye-Türkiye sınır bölgesindedir.

Baba İshak, Baba İlyas’dan aldığı talimatlarla Türkmenlerin sığır ve koyunlarını satarak silahlandırır. Kimi tarihçilere göre 50 bin, kimilerine göre 60 bin askeri Türkmen gücü oluşmuştur. İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev’in üzerine asker gönderdiği Baba İlyas, Amasya Kalesi’ne sığınır.
Aynı günlerde Amasya Kalesi’nin kuşatıldığını öğrenen Baba İshak, Baba Resul’dan (Baba İlyas) gelen bir haberle 1240 yılı sonlarında ayaklanmayı başlatır. Önlerine tüm şehirleri zapt ederek Sümeysat, Kahta ve Adıyaman’ı ele geçirirler. Malatya Valisi’ni de bozguna uğratarak ele geçirirler. Cebniler, Karamanlılar da bu isyanlara katılırlar. Tokat da Babailerin eline geçer.

Kuzey Suriye’de başlayan Türkmen yürüyüşü, bütün hızıyla sürerken Baba İlyas, Amasya’da Selçuklu askerlerince iyice kuşatılır. Kıstırıldığı Amasya Kalesi’nde öldürülür.
Baba İlyas’ın müritleri ölüsünü kaçırıp ambarlı evliya tekkesine gömerler. Baba İlyas’ın öldürülmesinden kısa bir süre sonra, Baba İshak yönetimindeki Babalı güçleri Amasya’ya girerler. Türkmenler, şeyhlerinin öldürüldüğüne inanmayıp eski Şaman inancına göre onun gökten melekleri çağırmaya gittiğine inanarak bütün güçleriyle Selçuklu ordusuna saldırıp Selçuklu komutanı Armağan Şah’ı öldürürler. Ordusunun yenildiğini duyan Selçuklu Sultanı, Erzurum da sınırı beklemekle görevli ordusunu geri çağırır.
Gürcü, Frenk askerleri ile donattığı bu orduyu güçlendirir. İki ordu, 1240 yılı Kasım’ı başında Kırşehir Malya Ovası’nda savaş düzenine girer. Babalılar’ın dinsel gücünden ürken Müslüman askerler de savaşa girer. Selçuklu ordusu karşı saldırıya geçer. Aylardır yenilgi nedir bilmeyen Türkmenler şaşırmışlardır. Ebul Ferec, savaşı şöyle betimler:
“Roma diyarında (Anadolu’dan) gelip toplanan 60 bin atlı, 6 bin Türkmen’den kurulu bu küçük kuvvete hücum edemediler. Bunun üzerine Sultanın hizmetinde bulunan bin Frenk atlı, hiddetle alevlenerek dişlerini gıcırdattılar ve yüzlerinin üzerine hac işareti yaparak bu sapık adamların üzerine hücum ettiler ve onları dağıttılar. Daha sonra Araplarda bunlarla beraber hareket ederek Türkmenleri çemberlediler ve hepsini kılıçtan geçirerek mahvettiler. Bunlardan, erkek, çocuk, hayvan, velhasıl. hiçbir şey kurtulmadı.”
Selçuklu Sultanı’nın ordusu ilerleyen Babailerle Kırşehir vilayetinin Malya sahrasında karşılaşmış. Sultan bu savaşta öncü kuvvet olarak Hıristiyan askerlerini çıkarmış, askerlerin başında Frenk kumandanı ve Gürcü oğlu (Fardayla) Şalva’nın oğlu Pherdavla da bulunmuştur. Osman Turan, İbn Bibi’nin bu kaydını Ebul Ferec’in Beayuais’in teyit ettiğini de belirtmekte, daha da önemlisi yazar, Süryani Ebul Ferec’e göre Selçuk Sultanının hizmetinde bulunan Frenk askerlerinin, asilere karşı hiddetlenerek dişlerini gıcırdattıklarını, Baba Resul’ün maneviyatına karşı alınlarına haç işareti yapmadan savaşmadıklarını belirtmektedir.
Babailerle savaşmaya kimse cesaret edemediğinden, Latinler Babai Türkmenlerini imha edince Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev, Latinleri 300 bin Florin altın vererek ödüllendirmiştir.
Osman Turan‘ın aktardığı kaynaktaki bilgilerde 4 bin kişinin kılıçtan geçirildiği, nihayet 2-3 yaşındaki çocuklar dışında Türkmenler’den hiç kimseyi sağ bırakmayacak şekilde doğrandığına işaret edilmektedir. Osman Turan, Ebul Ferec’in Süryanice eserinde “Amasya’da Selçuklu büyükleri tarafından yakalanan Baba’nın boğdurulduğunu”, Arapça Muhtasar’da da asilerin son imhası sırasında (ki burası Kırşehir Malya Ovası’dır.) Baba ve İshak adlı iki şeyhin esir edilip boyunlarının vurulduğunu, Baba İshak’tan da Baba’nın Adıyaman’a gönderildiği müridi şeklinde bahsedildiğini aktarır.
Ebul Frec’in anlatımına göre, Baba’ya pusu kurup boğmuşlar. Bu haberi alan Türkmenler Baba İshak’ı aramışlarda onu da bulamamışlar. Ancak Baba’nın göklere çıkıp meleklerin yardımını getireceğine inanıp savaşa devam etmişlerdir.
Baba İlyas, Barhebraeus’a göre çatışırken, Simonde Saint Quentin’e göre yaralandıktan sonra. Selçuklu yazarı İbn Bibi’ye göre de asılarak öldürülmüştür.
X. ve XIII. Yüzyılda tüm bilimlerin dinsel tabular içinde tutuklu olduğu hatırlatıldığında sözü edilen dönemde her türden eylemliliğe girişen hemen bütün çevreler eylem ve istemlerine dinsel kalıp ve kılıflar geçirerek, işi halka sunmak durumunda kalmışlardır ki, Baba İlyas ve ardılıları da böyle yapmıştır.
Söz konusu isyanın oluşumunda en büyük rol üstlenen Baba İlyas, Anadolu’ya Horasan’dan gelmiş Amasya’ya yerleşerek büyük bir şeyh olmuş, dervişlerine de Babai denmiştir.
XII-XII. yüzyıl.’da Erzurum, Malatya, Sivas ve Elbistan dolayları Türkmenlerin toplu olarak yoğun yaşam sürdürdükleri bölgelerdir. Bunların önde gelen kimseleri Amasya’da bulunan Baba İlyas’ın müridi olmuşlardır.
Sözü edilen dönemde eski Türk Şamanlarını hatırlatan “Baba” lakaplı Türkmen şeyhleri, köylülerin ve göçebelerin manevi hayatlarının başlıca nazımı ve hakimi idiler.
İslam kaynakları ve Selçuklu yazarı İbn Bibi, Babailer ‘in lideri Baba Resul’u İslam muhitinde ileri gitmiş eski bir Türk Şamanı ve de kâfir olarak vasıflandırmıştır.
Babai İsyanı’nın nasıl ve hangi sebeplere bağlı olarak ortaya çıktığına ilişkin devrin resmi tarihçileri: Babailerin dini düşünüş ve yaşayışlarıyla ilgili olarak “Etnak-ı Bidin” (Dinsiz Türkler) , “Babaiyan-ı Harici (Harici Babailer), “Tapdukiyan Mübahi “(Her kötülüğü geçerli sayan Tapduklular) gibi tezyif ve tahkir edici ifadeler kullanmışlardır.


Babai ayaklanmasının ilk ve büyük kıvılcımının nasıl ateşlendiğini Baba İlyas’ın torunu ve Kırşehirli Aşık Paşa’nın oğlu Elvan Çelebi’ye dayanarak aktaran Ahmet Yaşar Ocakİkinci Gıyaseddin Keyhüsrev’in Amasya’da yerleşmiş bulunan Baba’nın gün geçtikce büyüyen ve çoğalan müritlerinin endişelenmeye başladığını, ortada bir çok dedikoduların dolaştığını, köre kadının sözlerine kanarak kumandanlarına Çat köyünü basmalarını emrettiğini, bu sırada Selçuk askerlerinin üzerine geldiğini haber alan Baba İlyas’ın en yakın müritlerlerini de yanına alarak, köyü ve zaviyesini terk edip o zamanlar Haransa diye alınan Amasya Kalesi’ne sığındığını, bu arada şeyhinin başına gelenleri öğrenen İshak-ı Sami’nin (Baba İshak) isyanını başlattığını” söylemektedir.

Burada adı geçen Çat köyünün şimdiki adının “İlyas” olduğu bilinmektedir. Esasen Selçuklu kaynaklarına göre, Baba İlyas’ın Sultan I. Alaaddin’le ilişkileri son derece sıcak olmuş, dahası sultan Alaaddin, Baba İlyas’a vaktiyle Kayseri kadılığını ve Amasya’da bir tekkenin şeyhliğini vermiştir. Babasını zehirleyerek sultan olan İkinci Gıyaseedin Keyhüsrev’in babasının yakın dostlarına karşı sıcak olmayacağı da bir gerçektir.
Selçuklu Devleti’ni şiddetli bir şekilde sarsan ve Hükümdarını taç ve tahtından ümit kestirecek kadar korkutup, başkentten kaçıran büyük isyan bu şekilde sona erdi. Sultan, tehlikenin bertaraf edildiğinden emin olduktan sonra Konya’ya dönerek yeniden eğlenceli hayatına başladı.


Babai isyanlarına iştirak etmeleri nedeniyle Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından çok sayıda Ahiler de tutuklanmış, bu tutuklananlar arasında Ahi Evran da yer almış. Hacı Bektaş’ın kardeşi Menteş öldürülmüştür.


Babai ayaklanmasının bastırılması Anadolu Türkmenleri’ni durdurmaya, onların söylemlerini unutturmaya yetmez. Baba İlyas müritlerinden Horasanlı Hacı Bektaş'ı Veli, kendi adını taşıyan tarikatı kurar.
Bektaşilikle ve daha öncesinde Babailikle barışıl olmayan Mevlevilik kaynakları bile “Horasanlı Hacı Bektaş, Anadolu’da zuhur eden ve taraftarlarınca Baba Resul Allah denilen Baba Resul’un Halifesi idi” diyerek Babailikten Bektaşiliğe uzanan sürecin, birbirinin ardılı olduklarını doğrular.
          http://kirsehiringunisigi.com/tr-TR/haberler/395/.U_nglJfxxtI.facebook
 

28 Kasım 2014 Cuma

Soğuk lipoliz

Soğuk lipoliz























Karın, basen, bel,sırt,  kollar, uyluk iç yüzleri gibi bölgelerdeki lokal yağ birikimlerini gidermek için uygulanan yeni bir metottur.Yağ dokusu belli bir derecede soğutularak   dondurulur .Böylece tahrip olan yağ hücreleri belli bir süre içerisinde vücuttan atılır.

COOLSHAPING patentli entegreli cryo, vakum ve LED teknolojisi ile hedeflenen bolgesel yaglari azaltir. Coolshaping cryo sogutma sistemi ile yag hucrelerini ameliyatsiz bir sekilde parcalar ve yok eder.
Amerikada yapılan araştırmalar sonucunda etkinliği kanıtlanmış olan bu yöntem FDA onayı alarakta güvenilir ve tedavi amaçlı kullanılabilir bir uygulama olduğunu dünyaca kabul ettirmiştir.
Soğuk lipoliz uygulamalar sonuçları, etkinliği  acısız olması ve çok az seansa ihtiyaç duyulması sebebiyle en sık tercih edilen bölgesel zayıflama yöntemidir

Coolshaping tedavi esnasinda cryo-enerjiyi vakum ve LED teknolojisinin tedaviyi arttirici etkisiyle aktarir.Sistem ozel olarak cilt yuzeyini korur ve cryo-enerji diger dokulara zarar vermeden sadece yag hucrelerini kristalize eder. Kristalize olan donan yağ hücreleri artık işlevlerini yerine getiremez ve vücut tarafından parçalanarak atılır. Vücudun normal katabolik mekanizması ile parçalandığı için herhangi bir şekilde ciltte sarkma veya uygulama bölgelerinde düzensiz çökme görülmemektedir.
Cryo lipoliz yöntemi ile hızlı ve etkin bölgesel incelme zayıflama sağlanabilir. Yoğun kilolu ve yağ dokusu daha uzun süreli mevuct olan kişilerde tek seans yerine seans sayısını artırarak 2-3 seans aynı bölgeye 15-20 gün aralıklarla uygulama yapılarak sonucun daha hızlı ve etkin olması sağlanabilir. Coolshaping cryo soğuk lipoliz uygulamanın yanı sıra başlıklar içersinde yer alan led ve lazerler ilede yağlı dokuya ekstra yağ sıvılaştırma etkisi ve cilde yakın dokuların stimulasyonunu sağlama morluk riskini azaltma gibi etkilerde sağlar.
Başlık içersinde yer alan lazer modülleri cildin altına inerek yağ hücrelerinin zarlarındaki geçirgenliği artırarak içerdeki yağın dışarı çıkmasını sağlar ve direk vücuttan atılmasını sağlar.
Sonuçları Ne zaman Görülür ?
Uygulama yapıldıktan sonra on beş (15) gün içinde sonuçlar görülmeye başlanır.  Asıl sonucu görmek için 2-3 ay arası bir süre geçmesi gerekmektedir. Bu süre sonunda % 20-40 oranında bir incelme görülür.


http://maltepehastanesi.com.tr/icerik/270/soguk-lipoliz.aspx

HİPERTANSİYON

           
HİPERTANSİYON
Hipertansiyon dünyada en yaygın olarak görülen  bir sağlık problemidir. Her dört yetişkinden birinin tansiyonunun yüksek olduğu bilinmektedir. Tansiyon ya da kan basıncı, kalbten pompalanıp  atardamara  gönderilen kanın damar duvarında oluşturduğu basınçtır. Atardamarlardaki kan basıncının 140/90 mmHg üzerinde olması hipertansiyon olarak tanımlanmaktadır. Atardamarlardaki basıncın yükselmesiyle  damar sertliği gelişerek  özellikle beyin, kalp ,  göz  ve böbrekler olumsuz etkilenmektedir.   Oluşan bu olumsuz etki ile felç, kalp yetersizliği, kalp krizi ve böbrek yetersizliği  gelişim riski belirgin olarak  artmaktadır.

Hipertansiyonun tipik belirtisi yoktur. Kan basıncı oldukça yuksek seviyelere ulaşmasına rağmen hiçbir şey hissedilmiyebilinir. Bunun yanı sıra baş ve ense ağrısı,nefes darlığı, vücutta baskı hissi, çarpıntı, burun kanaması  gibi belirtiler olabilir. Ancak bu belirtiler tansiyonu normal olan kişilerde de ortaya çıkabilmektedir.

Hipertansiyon toplumda  sık görülüp  riski yüksek olmakla birlikte tedavisi olan bir hastalıktır.  Kan basıncı kontrol altına alındıktan sonra  belirtilen riskler belirgin olarak azalmaktadır. Hipertansiyon  nedenleri  %95 esansiyel olarak tanımladığımız genetik ve  ailesel kökenli, %5’i  ise hormonal , böbrek  veya böbrek damar hastalıkları  veya doğuştan olan damar hastalıklarına bağlıdır.
Hipertansiyonla mücadele de yaşam tarzımızın doğru olarak programlanması oldukça önemlidir. Tuz kısıtlaması, kilo vermek,  düzenli egzersiz, doğru  beslenme, sigaranın  bırakılması,  alkolden olabildiğince uzak durulması  yapılması gerekli yaşam tarzı değişikliklerimizdir. Hipertansiyon tanısının erken dönemde konulması , ilaçla tedavi ve yaşam  alışkanlıklarımızın doğru bir şekilde düzenlenip ,  en önemlisi  sürekli uygulanması  kalp ve tüm damar hastalıkları riskini düşürmek için mutlaka gerekli.
Tuz kısıtlaması hipertansiyon tedavisinde olmazsa olmazlardan. Günlük aldığımız tuz miktarı 1.5-2 gr olmalı(toplam düz silme çay kaşığı kadar)  . Tuz miktarını azaltmadan hipertansiyon kontrol altına almak  neredeyse mümkün değil. Tuz alımının  artımı ile birlikte günlük stres ve yorgunluk dönemlerinde  hipertansiyon atakları ile karşılaşma riski oldukça yüksektir.
Kilo almayıp vermeye çalışmak gerekli, bu anlamda   30 dakikadan az olmayacak  şekilde  haftada  5  gün düzenli yürüyüş yapmak, yiyeceklerimizde karbonhidrat  ve yağ oranı fazla olan gıdalardan uzak durmak gerekmektedir.

Alkol  gerek hipertansiyonun ortaya çıkışında ve  gerekse tedavide başarıya ulaşamamada önemli faktor. Alkol miktarı arttıkça  belirtilen riskler de  artmaktadır.
Hipertansiyon tedavisinin hayat boyu olduğunu bilmek gerekir. Kişinin tansiyonunu düzenli olarak kontrol etmesi , olumsuz yaşam alışkanlıklarının düzeltilmesi ve düzenli doktor kontrollerini ihmal etmemesi  tansiyonla mücadelede önemlidir.

Doç Dr. Nilüfer Ekşi Duran
Kardiyoloji

Zatürreden korunmak için neler yapmalıyız ?

Zatürreden korunmak için neler yapmalıyız ?

ZATÜRREDEN KORUNMAK İÇİN NELER YAPILMALI?
Zatürre (pnömoni) akciğer dokusunun iltihaplanmasıdır. Bakteriler başta olmak üzere çeşitli mikroorganizmalara bağlı olarak meydana gelir. Zatürreler tüm dünyada ve ülkemizde en sık görülen ve en fazla ölüme neden olan hastalıklar arasındadır. Türkiye’de beşinci sıradaki ölüm sebebidir. Özellikle, bebeklerde, çocuklarda, yaşlılarda ve bilinen başka bir hastalığı olan kişilerde zatürreler daha ölümcül olabilmektedir.
Dünyada her yıl 5 yaşın altında 10 ile 12 milyon çocuk zatürre nedeniyle ölmektedir. Bu ölümlerin %90’ı gelişmekte olan ülkelerde olmaktadır. Ülkemizde 1-12 aylık bebek ölümlerinin %48’inden zatürre sorumludur. Bir ile dört yaş grubunda bu oran %42’dir. Erken teşhis ve tedavi ölümleri önlemede son derece önemlidir.
Bazı zatürre türlerinde hasta kişiden sağlam kişilere doğrudan bulaşma riski vardır. Ama, hastalık çoğunlukla, hastanın kendi ağız, boğaz veya sindirim kanalında bulunan mikropların akciğere ulaşmasıyla meydana gelmektedir. Normal durumlarda hastalığa neden olmayan bu mikroplar, vücut savunması zayıf düşmüş kişilerde zatürre oluşturur.Zatürrenin ortaya çıkmasında bulaşmadan çok, kişinin vücut direncini kıran risk faktörleri rol oynar. Zatürreye zemin hazırlayan grip ve benzeri viral solunum yolu infeksiyonları ise çok bulaşıcıdır. Hapşırık ve öksürükle yayılabildikleri gibi, ağız ve burun sekresyonlarıyla bulaşma, bardak, mendil, çatal-kaşık, kapı kolu gibi eşyalar aracılığıyla diğer kişilere geçebilirler. Bir kişinin zatürreye yakalanmasını kolaylaştıran çeşitli risk faktörleri vardır. Bunlardan korunmak mümkün olabilirse, zatürreler önlenebilir. Erişkinlerde; ileri yaş, kronik hastalıklar: akciğer hastalıkları (KOAH, bronşektazi, akciğer kanseri), kalp hastalıkları, böbrek hastalıkları, karaciğer hastalıkları, şeker hastalığı, sinir sistemi hastalıkları, inmeler, bunama, yutma güçlüğü yapan durumlar, bağışıklık sistemi hastalıkları (AIDS, kan ve lenf bezi kanserleri), sigara kullanımı, alkol alımı, kusmalar, geçirilmiş uzun süren ameliyatlar, grip salgınlarıdır. Çocuklarda ise; 2 yaş altında olmakdüşük doğum ağırlığı, erken doğum, anne sütü ile beslenememe, yeterli beslenememe, D vitamini eksikliğidüşük sosyoekonomik düzey, kalabalık yaşam koşulları, altta yatan kronik hastalıkların varlığı, doğumsal kalp, akciğer hastalığı, şeker hastalığı, yetersiz aşılanma, kızamık ve boğmaca aşılarının etkin bir şekilde uygulanmaması, başta sigara olmak üzere hava kirliliği, kış mevsimi, anne yaşı ve eğitimidir.
Zatürre Belirtileri
Tipik zatürre, genellikle üşüme-titreme, 39-40°C’ye varan yüksek ateş, öksürük, kirli, iltihaplı (yeşil, sarı, pas rengi) balgam çıkarma ve yan ağrısıyla ani olarak ortaya çıkar. Atipik formlarda ise, sinsi bir başlangıç söz konusudur. Birkaç gün devam eden iştahsızlık, halsizlik, eklem ve kas ağrılarını takiben kuru öksürük, ateş yükselmesi, bulantı, kusma, baş ağrısı gibi belirtiler görülebilir.
Çocuklarda zatürre belirtileri çocuğun yaşına ve zatürreye yol açan etkene göre değişim gösterebilir. Zatürresi olan çocuklarda bazen tek bulgu hızlı soluma olabilir. Zatürre akciğerlerin karna yakın alt kısımlarını etkilediğinde, solunum sistemi ile ilgili hiçbir bulgu olmaksızın çocuklarda sadece ateş, karın ağrısı ve kusma şikayeti olabilir. Öksürük balgam, hızlı soluma nefes darlığı, çekilmelerin varlığı (göğüs kafesinin altındaki ve kaburgaların arasındaki kasların her nefes alma ile içeri çekilmesi) göğüs ağrısı, baş ağrısı, kas ağrısı, azalmış aktivite, büyük çocuklarda iştah azlığı ya da küçük çocuklarda beslenememe, kusma, karın ağrısı, nadiren dudaklarda ve tırnaklarda morarma diğer belirtilerdir.
Nefes darlığı, hızlı nefes alıp verme, ateşin 38.9°C’den, 6 aydan küçük çocuklarda ise 38°C’den yüksek olması durumlarında doktora başvurulmalıdır.
Hastanın yakınmaları zatürreyle uyumlu ise, genellikle yapılan muayene ve akciğer röntgenindeki bulgularla tanı konulabilir. Gerekli durumlarda kan ve balgam tahlilleri yapılabilir.
Zatürre bazen grip, soğuk algınlığı ve bronşit gibi hastalıklarla karışabilir. Bu gibi hastalarda, ateşin üşüme-titremeyle yükselmesi ve 39-40°C’ye kadar çıkması, hastanın genel durumunun bozulması, hastalığın ağır seyredip uzun sürmesi, koyu renkli, kanlı balgam ve göğüs ağrısının eşlik etmesi durumunda, mutlaka zatürre olasılığı dikkate alınarak araştırma yapılmalıdır. Birçok vakada zatürre evde tedavi edilebilir. Ağır olguların, yaşlı hastaların, oksijen tedavisi veya yoğun bakım desteği gerektiren hastaların hastaneye yatması gerekir. Tedavi hastaya göre değişir. Tedaviye erken başlandığında ve ayaktan tedavi edilebilen olgularda, sonuçlar yüz güldürücüdür. Ancak, teşhis ve tedavisi gecikmiş, ağır zatürre olgularında ölüm oranı yüksektir.
Zatürreden Korunma
Zatürreden korunmak için zatürre oluşumunu kolaylaştıran olumsuz faktörler düzeltilmelidir. Bu amaçla müzmin hastalıkların uygun şekilde takip ve tedavisi, stresten kaçınma, dengeli beslenme ve hijyenik barınma koşullarının sağlanması, alkol, tütün ve ilaç bağımlılığının kontrolü ile ağız ve mide içeriğinin solunum yollarına kaçmasına (aspirasyon) yol açan risk faktörlerinin azaltılması gerekir. Zatürreye yol açabilen veya kolaylaştırıcı olan grip salgınları sırasında kalabalıkla temasın azaltılması, maske kullanılması önerilir.
Yüksek riskli kişilerin zatürreye karşı bağışıklığının arttırılmasına yönelik olarak, pnömokok aşıları ve yıllık grip aşısı uygulamaları da zatürreden korunma stratejileri arasında yer alır. Özellikle yüksek riskli gruba grip bulaştırabilecek kişilerin aşılanması, korunma için önerilmektedir.
Yeterli beslenememe çocuklarda zatürre gelişimini kolaylaştıran en önemli faktördür. Ülkemizde bebeklerin %10’dan azı, doğumu izleyen üç ay içinde sadece anne sütüyle beslenebilmektedir. Anne sütü bebeklerin bağışıklık sistemini güçlendirmekte ve aşılara daha iyi yanıt verilmesini sağlamaktadır. Bu nedenle, yeterli anne sütü alımının teşvik edilmesi gerekmektedir. Çocukların sigaraya maruz kalması zatürre sıklığını, hastaneye yatışları ve ölümü artırmaktadır. Çocuklardaki pasif sigara içimi (sigara dumanına maruziyet) engellenmelidir.
Ülkemizde aşılanma oranları oldukça düşüktür. Kızamık, boğmaca ve tüberküloz çocuklarda en önemli zatürre etkenleridir. Bu nedenle, söz konusu hastalıklara ait aşıların yapılması zatürre sıklığını azaltacaktır. Yine çocuklarda zatürre nedenleri arasında sık rastlanan bir bakteri olan Haemophilus influenzae’ye karşı geliştirilen H. influenzae tip b aşısının çocuklardaki rutin aşılama programına dahil edilmesi önemlidir.
 
http://maltepehastanesi.com.tr/icerik/281/zaturreden-korunmak-icin-neler-yapmaliyiz-.aspx

Astım ile Yaşam Nasıl olmalıdır

Astım ile Yaşam
Astım akciğerlerinizde meydana gelen kronik bir rahatsızlık olup, iki farklı boyutu vardır:

Daralma(Constriction)
Akciğerlerinizdeki hava yollarının etrafındaki kaslar beraberce kasılır veya daralır. Bu daralmaya genel olarak "bronkokonstriksiyon" denir, ve akciğerlerinizin nefes alıp vermesini zorlaştırabilir.

İltihaplanma(Inflammation)
Astım hastasıysanız, akciğerlerinizde bulunan hava yollarınız genelde şişik ve rahatsızdır. Nöbet başladığı zaman daha da şişer ve rahatsızlanır. Doktorunuz bu şişme ve rahatsızlıktan "iltihaplanma" olarak bahsedebilir. İltihaplanma, ciğerlerinizden alıp verebildiğiniz hava miktarında azalmaya sebep olabilir.

Daralma ve iltihaplanma; hırıltılı solunum, öksürük, göğüs darlığı ve nefes darlığı gibi semptomlara yol açabilir. Ayrıca, tedavi edilmediği takdirde, astım uzun vadede akciğer işlevlerinin kaybına da sebep olabilmektedir.

Astımınız varsa ve herhangi bir tetikleyiciye maruz kalırsanız, akciğerlerinize giden hava yolları her zamankinden daha çok şişerek iltihaplanır ve nefes almanız zorlaşır. Hava yollarını çevreleyen kasların daralması sonucu hava yolları da kasılır ve mukoza oluşması nedeniyle "tıkanırlar".

Astım semptomlarınızın alevlenmesine yol açan birtakım tetikleyiciler vardır. Bunların arasında alerjiler, enfeksiyonlar ve eviniz veya ofisinizde maruz kalabileceğiniz kuvvetli koku veya buharlar olabilir. Herhangi bir tetikleyiciye maruz kalıp tepki verdiğiniz zaman, hava yollarınız diğer tetikleyicilere karşı daha da hassaslaşır. Bundan dolayı, astımınızı sürekli olarak kontrol altında tutmanız önemlidir. Semptomlarınızın kuvvetli olmadığı zamanlarda bile hava yollarınız iltihaplı kalabilir.

Belirtileri:
Astımınız kontrol altında olmadığı zamanlarda neler yaşıyorsunuz? Nefes alırken ötme sesi mi çıkarıyorsunuz? Göğsünüzde darlık mı hissediyorsunuz? Çoğu astımlı hasta aşağıdaki klasik semptomların bir veya daha çoğunu yaşar:

Ötme Sesi - Nefes verirken çıkan ıslığa benzer ses.

Öksürük - Bir türlü kesilmeyen ve geceleri başlayan veya daha da kötüleşen bir öksürük

Göğüs Darlığı - Göğsünüzün çevresi halatla sıkılıyormuş gibi bir his

Nefes Darlığı - İncecik bir kamıştan nefes almaya çalışıyormuş, hatta hiç nefes alamıyormuş gibi bir his. Özellikle nefes vermekte zorluk.
Yukarıda sayılan semptomlar doktorunuzun önerdiği tedavi planına uymadığınız (hatta bazen uyduğunuzda bile) durumlarda oluşabilir.

Astımın temel gerçeği şudur: Astım hiç yakanızı bırakmayan sessiz ve sinsi bir rahatsızlık olabilir. Semptomlarınız olmadığı zamanlarda bile hava yollarınız daralmış ve iltihaplı olabilir. Bu yüzden de kendinizi iyi hissediyor olsanız bile astımı sürekli olarak kontrol altında tutmak büyük önem taşır. Tedavi edilmediği durumlarda, astımın uzun vadede akciğer işlevi kaybına yol açtığını gösteren kanıtların sayısı artmaktadır.

Astım tetikleyicileri:
Astım tetikleyicileri, çevrenizde bulunan ve astım semptomları veya astım nöbeti yaşamanıza neden olabilecek şeylerdir. Astım semptomlarınızı alevlendirebilecek çeşitli tetikleyiciler vardır ve bunlar insandan insana farklılık gösterir. Siz tetikleyicilerinizi belirleyip bunlardan uzak kalarak, rahatsızlık veren astım semptomlarını önleyebilirsiniz. Tetikleyicilerinizi tanıyıp, belirleyip bunlardan kaçınmak, astımınızı başarıyla kontrol altına alabilecek detaylı bir eylem planının parçası olmalıdır.

Astım tetikleyicilerinin tümünden kurtulmak mümkün olmayabilir. Yine de, onları ev ve iş ortamınızda olabildiğince kenidinizden uzak tutmalısınız. Bu sayede, çok daha az astım semptomu veya nöbeti geçirerek daha sağlıklı bir yaşam sürebilirsiniz.

Sigara
Evinizde ve etrafınızda sigara içilmesine izin vermeyin, bilhassa yatak odası ve arabanızda.

Dumanaltı alanlardan uzak durun.
Toz Böcekleri
Toz böcekleri, kumaş ve halılarda yaşayan, gözle görülmeyen hayvancıklardır.

Yatak ve yastığınızı toz geçirmeyen özel bir kılıfla kaplayın.

En az 5 yılda bir eski yastıklarınızı yenileri ile değiştirin.

Yatağınızdaki çarşaf ve yorganları her hafta sıcak suda yıkayın. Suyun ısısı 55 dereceden yüksek olmalıdır (ev tozları bu ısıda ölür).

Yatağınızın tozlanmaması için, gündüzleri tüm yatağı kaplayan bir yatak örtüsü serin. Gece örtüyü başka bir odaya koyun.
Ev Hayvanları

Bazı insanlar tüylü hayvanların derilerinden dökülen maddeler veya kurumuş tükürüğe karşı alerjik olabilmektedir. Eğer sizin için de durum böyle ise;
Hayvanınız varsa ona yeni bir ev bulun veya baştan evinize sokmayın. Bunu yapmak çok zor olabilir. Ama hayvanlara alerjiniz varsa, astımınızı kontrol altına almanın en iyi yolu bu olacaktır.

Evinizde hayvan bulunmasına engel olamıyorsanız hiç olmazsa yatak odanıza sokmayın ve yatak odasının kapısını sürekli kapalı tutun.

Yatak odanızdaki klima mazgallarına filtre taktırmayı deneyin.

Evinizdeki halıları ve varsa mobilyaların üzerine attığınız kumaşları kaldırın. Bu mümkün değilse, hayvanı evde bunların olduğu odalara sokmayın.
Hamamböcekleri

Astımı olan birçok kişi hamam böceklerinin kuru döküntü ve dışkılarına alerjiktir.
Yatak odanızda yiyecek bulundurmayın.

Yiyecek ve çöpü kapalı kutularda bulundurun (gıda maddelerini asla dışarıda bırakmayın).

Tuzaklar ve ilaçlar ile hamamböceklerini yokedin.

Hamam böceklerini öldürmek için sprey kullanıyorsanız, koku geçene kadar o odaya girmeyin.
Ev Küfü
Damlayan musluk, boru ve diğer su kaynaklarını onarın.

Küflü yüzeyleri çamaşır suyu içeren bir temizlik maddesi ile silin.

Küflenmiş banyo perdelerini yıkayın veya yenileyin.
Duman, Kuvvetli Kokular ve Spreyler
Mümkünse odunlu soba, kerosenli ısıtıcı kullanmayın ve şömine yakmayın.

Parfüm, talk pudrası, saç spreyi ve boya gibi kuvvetli koku ve spreylerden uzak durmaya çalışın.
Polen veya Açık Hava Küfleri

Alerji mevsimi süresince aşağıdakileri yapmaya çalışın:
Pencereleri kapalı tutun.

Mümkünse, öğlen ve öğleden sonra saatlerinde evde kalın ve pencereleri kapalı tutun. Polen ve bazı küf tipleri bu saatlerde çok yoğundur.

Alerji mevsimi başlamadan önce astım tedavinizde herhangi bir ayarlama gerekip gerekmediği konusunda doktorunuza danışın.

Spor

Astımınız olsa da aktif bir yaşam sürebilirsiniz. Egzersiz, spor, oyun veya yoğun çalışma gibi aktivitelerde bulunurken astım semptomları yaşıyorsanız doktorunuzla görüşün.
Egzersiz yapmaya başlamadan önce semptomları önlemek amacıyla herhangi bir ilaç alma konusunda doktorunuza danışın.

Egzersize başlamadan önce 6 ila 10 dakika boyunca gerilerek veya yürüyerek ısının.

Hava kirliliği ve polen düzeylerinin (polene alerjiniz varsa) yüksek olduğu zamanlarda açık havada çalışmayın veya başka bir aktivitede bulunmayın.
Soğuk Algınlığı ve Enfeksiyonlar

Soğuk algınlığı ve enfeksiyonlar astımınızı tetikliyorsa, kendinizi hasta hissettiğiniz zamanlarda nasıl bir tedavi planı uygulamanız gerektiği konusunda doktorunuz ile görüşün. Ayrıca aşağıdakileri deneyebilirisiniz:
Grip aşısı olun.

Bol bol dinlenin, dengeli beslenin, düzenli olarak egzersiz yapın, bol sıvı tüketin, ve soğuk algınlığı olanlardan uzak durarak sağlıklı kalmaya çalışın.
Hava
Soğuk ve rüzgarlı günlerde ağız ve burnunuzu bir atkıyla kapatın.

Polen ve küf alerjiniz varsa, polen ve küf düzeylerinin yüksek olduğu günlerde sokağa çıkmamaya çalışın (hava raporlarını takip edin).
Diğer Tetikleyiciler
Sülfitli gıdalardan uzak durun: Örneğin, astım semptomlarına neden oluyorsa, bira veya şarap içmeyin, karides, kuru meyve, veya işlenmiş patates yemeyin.

Diğer ilaçlar: Doktorunuza diğer bütün almayı düşündüğünüz tüm ilaçları söyleyin. Bunlara aspirin, nezle ilaçları, nonsteroidler (ibuprofen, naproksen) ve hatta göz damlası bile dahildir.
Astım, genelde astım semptomları veya nöbetlerine yol açan "tetikleyicileri" temel alan kategori veya gruplara ayrılır. Bu kategoriler veya astım türleri aşağıdaki gibidir:Kaynakwh webhatti.com: Astım bronş astımı

Alerjik Astım

Alerjik astım, polenler veya hayvan dışkısı gibi alerjenlere karşı alerjik bir tepki olarak tetiklenir. Bu tip astım hastalarının kendileri veya ailelerinde alerji (örneğin, saman nezlesi) ve/veya egzema (kaşıntılı, kızartılı ve su toplaması gibi sonuçlar doğuran bir cilt problemi) geçmişi vardır.

Mevsimsel Astım

Alerjik astımın bir şekli olan mevsimsel astım, havaya polen bırakan ağaçlar, çimen ve çiçekler tarafından tetiklenebilir. Örneğin, bazı insanların astımı ilkbaharda bitkiler çiçek açarken daha kötü olur. Bazı insanlar ise yazın son dönemleri ve sonbaharın başlarında yapraklar küf tuttuğunda daha çok sorun yaşar.

Alerjik Olmayan Astım

Bazı astım hastalarının nöbetleri alerji kökenli olmaz. Bu kişilerin semptomları ve hava yollarında oluşan değişiklikler alerjik astımı olanlarla aynı olsa da, astımlarını tetikleyen şey alerji değildir. Ancak, astımı olan birçok kişi gibi, tütün dumanı, tahta dumanı, oda deodorantları, çam kokuları, taze boya, ev ve temizlik ürünleri, mutfaktan gelen kokular, iş yerinde bulunan kimyasallar, parfümler ve hava kirliliği gibi havadan solunan bir veya daha fazla alerjik olmayan rahatsız edici madde yüzünden astım nöbeti geçirebilirler. Nezle veya grip gibi sıradan solunum enfeksiyonları veya sinüs enfeksiyonu da semptomların ortaya çıkmasına neden olabilir. Egzersiz, soğuk hava, hava sıcaklığında ani değişimler, ve hatta gastroözofageal reflü bile alerjik kökenli olmayan astım hastalarının semptomlarını tetikleyebilir.

Spor/Egzersiz Kökenli Astım

Egzersiz kökenli astım, egzersiz veya benzeri fiziksel aktivitelerden tetiklenen astım semptomları anlamına gelir. Bu semptomlar genelde egzersiz esnasında veya hemen sonrasında fark edilir. Bu tip astım hastalarının kışın açık havada spor yapmaları özellikle yanlıştır.

Gece Astımı

Astımı olan her kişide olabilir. Gecenin ortasında, genellikle saat 2 ila 4 arasında kötüleşen astım semptomlarına bu ad verilir.

Astım semptomlarının gece daha da kötüleşmesine neden olan şeyler arasında sinüs enfeksiyonları ve ev tozları, veya hayvan döküntülerinin neden olduğu burun akıntıları da sayılabilir. Vücut saatinizin de burada bir rolü olabilir. Vücudunuzun astımla savaşmak için ürettiği adrenalin ve steroid gibi maddeler sabah saat 4 ve 8 arasında en düşük düzeydedirler. Bunun sonucunda, astım semptomlarının bu saatlerde nüksetmesi daha kolaydır.


Tedavi:
Günümüzde astım tedavisi, enflamasyonu ve havayollarının çok fazla daralmasını önlemek üzerine odaklanmaktadır. Yani, ataklarınızı başlamadan durdurabilmeniz hedeflenmektedir.

Sizin durumunuzu göz önüne alarak, doktorunuz size gerekli tedaviyi önerecektir. Düzenli izleme, tetikleyici faktörlerin anlaşılması ve doktorunuzla iletişim kurma aracılığıyla astımınızın kontrol altına alınması, hergün sağlıklı nefes almanıza yardımcı olacaktır. Astım tedavisinde kullanılan ilaçların iki türü vardır:
Tüm hastalarda yakınmalar başladığı anda hemen alınacak şikayet giderici (rahatlatıcı) ilaçlar (kısa ve uzun etkili bronkodilatörler).


Hastaların çoğunda gerekli olan, yeni krizlerin gelmesini önleyen havayolları çeperlerindeki iltihabı tedavi eden koruyucu ilaçlar (anti-enflamatuarlar).
Size uygun tedavi yöntemi için doktorunuza danışın
 
http://maltepehastanesi.com.tr/icerik/72/astim-ile-yasam.aspx

26 Kasım 2014 Çarşamba

Tükenmişlik sendromu nedir?

Tükenmişlik sendromu nedir?
Tükenmişlik nasıl yaşanır, nasıl farkına varılır?
 
Tükenmiş bir kişi bunu ya duygusal çöküş ya duyarsızlaşma ya da azalmış başarma motivasyonu şeklinde yaşar. Bunların her biri kişinin rutin hayatını, işlevselliğini ve tepkilerini ciddi oranda etkiler. İşi, ailevi sorumlulukları, bireysel sorumlulukları, yardıma muhtaç yakınının bakımı gibi o sırada sürdürmeye çalıştığı uğraşı ile ilgili istek, güç, gayret, olumlu duygu ve davranışlarını gittikçe azaltarak, kişinin yetersiz kalmasına neden olur.     Bu motivasyon, ilgi ve istek kaybı ile birlikte kişide genel bir enerji kaygı, kendisi ile ilgili olumsuz duygu ve düşünceler, yetersizlik ve başarısızlık hissi gelişir. Bunlara ek olarak, başkalarına karşı da ilgi kaybı, negatif duygu ve davranışlar  ortaya çıkar. İşte bütün bunlar kişiyi çevreden uzaklaşmaya, kişilerarası ilişkilerde çatışmaya veya kendi içine kapanmaya zorlar.     Tükenmişliğin getirdiği bu genel enerji kaybı, kişide fiziksel olarak kronik yorgunluk ve bir takım bedensel yakınmalarla kendini gösterir. Hem duygusal hem de fiziksel kayıplar kişide çaresizlik, ümitsizlik, özgüven eksikliği oluşturarak duygusal ve zihinsel tükenmeye neden olur. Dolayısıyla kişi sorumlu olduğu görevleri sürdüremez hale gelir, insan ilişkileri tamamen bozulabilir.
Tükenmişlik birbiri içine geçmiş 4 evreden oluşan bir süreçtir:
Birinci evresi  idealistlik  evresi olarak tanımlanır. Bu evrede kişi yüklendiğini, zorlandığını fark ettikçe kendi gücünü daha fazla zorlayarak bu durumdan çıkma çabasına girer. Bu sırada yüksek bir umut ve  enerji ile doludur  ve bu nedenle kendi gerçeğine, kapasitesine ve şartlarına uymayan  boyutlarda beklentiler içine girer.Bu evrede kişi için mesleğini ya da o sıradaki sürdürdüğü uğraşısı her neyse, onu her şeyin önünde tutarak  uykusuzluğa, gergin çalışma ortamlarına katlanır. Kendine ayırması gereken zaman ve enerjiden çalarak gücünü tamamen bu amaç için harcar. Bunu sağlarken de aşırı bir uyum çabasına girdiğinden ve kendi enerjisini aşırı tükettiğinden habersizdir.
    
Ancak bu süreç giderek yorucu olmaya başlar. İkinci evrede kişi zamanla isteğinin ve umudunun azaldığını hissetmeye başlar. Verdiği çabanın beklentileri karşılamadığını, karşılaştığı güçlüklerden, daha önce umursamadığı ya da yok saydığı bazı noktalardan giderek rahatsız olmaya başladığını görerek duygusal olarak çöküş içine girdiğini farkeder.
    
Bu fark edişler kişide aşırı engellenmişlik duygusu oluşturur. Engellenme adı alan bu 3. evrede kişi karşılaştığı tüm olumsuzlukları değiştirmenin zorluğu karşısında kendisini engellenmiş ve çaresiz hisseder. Bu durumda kişi uyum sağlamaya odaklı olarak tüm savunma mekanizmalarını harekete geçirse de yetersiz kalır. Ortaya uyum bozucu savunmalar çıkar ve kişinin sorunla başa çıkma gücünü daha da bozarak tükenmişliği daha da belirgin hale getirir. Bu dönem gittikçe kişinin kaçınma davranışı geliştirmesine ve kendini geri çekmesine, kişilik özelliklerine bağlı olarak değişik davranışsal tepkiler göstermesine neden olur. Ani öfkelenmeler, karşı çıkmalar, umursamama, ya da aşırı tepki gösterme, şüphecilik gibi güven sorunları ile uyku - iştah bozuklukları ve diğer fiziksel hastalık belirtileri, özellikle de kaygı endişe halinin oluşturduğu solunum ve mide-barsak sistemine ait belirtiler gözlenebilir.
    
Tüm çabaların boşa çıkması ise zamanla kişiyi bir tepkisizliğe götürür ki, işte bu 4. ve son dönem olan APATİ evresidir. Bu evrede çevresel olaylara duygusal olarak tepki vermede azalma, donuklaşma ve duyarsızlaşma ortaya çıkar. Belirgin bir umutsuzluk hali ve daha önceden inanılan değerlere karşı derin bir inançsızlık hakim olur. Kişinin mesleki ve toplumsal iletişim performansı tamamen düşebilir. Bu dönemde rapor talebi, istifalar, bakım verdiği kişilere karşı ilgisizlik, görevini yerine getirememe sık görülür.
Kimler tükenmişlik sendromu açısından daha fazla risk altındadır?Kronik hastalığı veya fiziksel engeli olanlar, kronik bir hastaya, zihinsel ya da fiziksel bir engelliye ya da yaşlı bakıma muhtaç birine bakım verenler, sağlık ve eğitim sektörleri gibi insan ile doğrudan ilgilenen mesleklerde çalışanlar, baskı, engellenme, kıtlık, şiddete maruz kalma ve benzeri zorlanma koşulları altında uzun süre yaşamak durumunda kalanlar ve bu sayılan durumlara daha fazla maruz kalmaları nedeni ile de özellikle kadınlar daha fazla risk altındadırlar.
    
Ancak benzeri durumları yaşayan herkes bu sendromu geçirebilir. Kişinin kişilik özellikleri, yaşı, cinsiyeti, aldığı eğitim, sorunlarla başa çıkma kapasitesi ve yöntemleri, medeni hali, sosyal desteği, işinden maddi-manevi doyum durumu, işin riskleri, zorlukları, tehlikeleri, tehdit unsuru olabilecek diğer etkileri ve işverenin yapısı, adaletsizliği, sunduğu kısıtlı imkanlar gibi özellikler, tükenmenin ortaya çıkışını kolaylaştırıcı etkenlerdir. Evlilik gibi sosyal desteğin varlığı, işinde deneyimin ve sorun çözme becerisinin artışı, çalıştığı işe olan ilgi ve sevgisi, iş ya da zorunlu olarak yaptığı eylem dışında kendisi için yaptığı faaliyetler ise tükenmeyi durdurabilecek ya da riski azaltabilecek özellikler olarak sıralanabilir.
 
 Önlem alınmazsa nasıl sonuçlar doğurabilir?
    
Tükenmişlik sendromu uygun zamanda fark edilip önlenmediğinde çoğunlukla iş kaybı, maddi kayıplar, ailevi sorunlar ve diğer ilişki güçlükleri, dolayısıyla yalnız kalma gibi manevi kayıplar, alkol-sigara ve diğer madde kullanım bozuklukları, fizyolojik ve psikolojik belirtilerle giden somatoform bozukluklardan depresyona kadar giden çeşitli psikiyatrik hastalıklarla sonuçlanabilir.
Nasıl önlemler alınabilir?
Burda kişiye ve çalıştığı kuruma bağlı olarak iki yönden alınacak önlemlerden söz etmek gerekir. Kişinin özellikle 2. evreden itibaren yüklenme durumunu fark etmeye başlamasıyla birlikte, kendine zaman ayırması, işini eve taşımaması, bir bakım veriyorsa yardımcı edinmesi,  iş ya da sorumlu olduğu uğraşı dışındaki ilgi alanına giren keyif verici başka etkinliklere ve sevdiklerine de şans tanıması (sevdiği kişilerle sanatsal etkinlikler, sportif faaliyetler, geziler gibi), gerektiğinde yardım istemeyi bilmesi, zorlanmakta olduğunu ilgili mercilere doğrudan bildirmesi, aralıklı olarak molalar verebilmesi (yıllık izin gibi) ve başa çıkma yöntemleri geliştirme konusunda danışmanlık alması gerekebilir.
    Kişilerin yüklenme düzeylerinin azaltılması için iş yerinde de olanak ve kaynakların artırılması, motive edici işlemlerin saptanıp yürütmeye sokulması, var olan sorunların düzeltilmesi, ileride olabilecek  sorunların ön görülerek önlemlerinin alınması, işveren olarak belirli aralıklarla çalışanların sorunları ve gereksinimlerinin araştırılması, çözümlerinin ivedilikle bulunarak uygulanması, çalışanlara onlarla ilgili kararlara katılabilme hakkı tanınması, adaletli ve eşit şartlar uygulayan bir idarenin benimsenmesi gerekmektedir.
Tükenmiş hissettiğinizde ise, ilk adımınız mutlaka uzmana danışmak ve yardım almak olmalıdır. Sonrasında gelişmiş bir psikiyatrik rahatsızlık varsa, çekinmeden psikiyatriste başvurmalı ve geçikmeden o rahatsızlığın tedavisine başlanmalıdır.

MOTORSİKLET VE TARİHÇESİ

TARİHÇE

İlk örnekleri bisikletlere motor takma girişimleriyle ortaya çıkmıştır. 1869 yılında ABD Massachusetts’li Sylvester Roper buhar gücüyle çalışan motosiklet benzeri bir taşıtı geliştirmeye çalışmıştır. 1893 yılında Felix Millet beş silindirli bir motoru bir bisikletin ön tekerleğine takarak bugünkü motosiklete oldukça benzeyen bir taşıt gerçekleştirmiştir.

Başarılı ilk iki tekerlekli motorlu taşıt tasarımını Fransız mucitler Michael ve Eugene Werner gerçekleştirmiştir. Werner kardeşler aracın motorunu, kadronun altına iki teker arasına yerleştirdiler. O tarihten sonra motosiklet tasarımlarında motor hep aynı yerde kalmıştır.

Üretilen motosikletlerde tip ayrımından çok kullanıcıların tercihleri öne çıkmaktadır. Örneğin hem gezi hem de spor motosikletlerinin özelliklerini tek motosiklette barındırma çabası sonucu üretilen gezi-spor motosikletleri çok fazla motor sever tarafından tercih edilmektedir. Tabiki bu motosiklette gezi motosikletinin sürüş rahatlığı olmamasının yanında bir spor motosikletteki hız da beklenmemelidir. Sonuç olarak gezi motosikletinden daha iyi performansa sahip olup spor motosikletinden daha iyi sürüş rahatlığı sunan bir motosiklettir.

ÇEŞİTLERİ

*Scooter:
Scooter, genelde 50 ila 800 cc arası motor hacmine sahip , otomatik vitesli, küçük tekerlekli, kaportalı, daha çok şehir içinde kullanılan bir motosiklet türüdür. Motorun arkaya yakın ve tekerlerin küçük olması sebebiyle, diğer motosiklet türlerine göre oldukça dengesiz bir yapıya ve ön tekerlek bağlantısı yüzünden daha az manevra kabiliyetine sahipti. Teknolojik yapısı geliştikçe, tekerlek boyutları büyütülmüş, manevra ve denge kabiliyetini arttırmıştır.

İlk olarak II. Dünya Savaşından sonra İtalyada uçak hurdalarından imal edilmiş olan ilk scooter vespa bu türün de genel adı olmuştur.

Bunun yanı sıra Suzuki(Burgman AN400, AN650), Honda (Silverwing), Yamaha (Majesty, Morphous), Kymco (Myroad700, Xciting), Piaggio (Beverly 500, X9500) gibi markaların da maxi scooter olarak bilinen 400-650 cc arasında Scooter modelleri bulunmaktadır.

Uzakdoğu ve Özellikle Çinde Düşük Maliyetli Scooter modellerinin üretilmesi , hızlı bir şekilde yayılmasına, İş ve hobi kullanımında tercih edilir ulaşım aracı olmasına neden olmuştur.

*Off-Road motosiklet(arazi motorsiklet):
Motosikletler arasında en hafifi arazi motosikletleridir. Ayrıca sele de diğer motosikletlere göre oldukça yüksektir. Arazide rahat hareket sağlaması için yerden yüksekliği ve dolayısıyla sele yüksekliği diğer motosiklet türlerine göre fazladır. Aynı motoru paylaştıkları diğer motosiklet modellerinden, şanzımanları ve torklarıyla fark gösterirler. Arazide yüksek hız yerine güç gerektiği için torkları yüksek olur. Bu türün lastikleri toprakta iyi çekiş sağlamak için uzun ve sık dişlidir. Motorlardaki küçük değişiklikler büyük farklar yaratabilir. Örneğin bir eksoz değişimi motorun gücünü 6 beygire kadar artırabilir. Bu motorlar şehiriçi kullanım için değil sert arazi koşulları için üretilmişlerdir.

*Mobilet:
Standart 50 cc hacimde iki zamanlı motoru olan bisiklet diye anılan bir tür motorlu taşıt.
Ucuz olması ve az yakıt harcaması sebebiyle Türkiye'de taşrada tercih edilen bir vasıta olmuştur. Ayakla vurdurmak diye tabir edilen yöntemle yani hızlıca pedalını iterek çalışır. Çalışmamakta direndiğinde yanında koşularak ve/veya ayaklıkta iken üstünde boşa pedal çevrilerek çalışır. Gençler tarafından modifiyeye en yatkın iki tekerli taşıt olarak da görülür.

*Touring motosikleti(gezi motorsiklet):
Gezi motosikleti, uzun yolcuklar için tasarlanmış oldukça rahat bir sürüş sunan motosiklet türü. Bu motosikletler tasarımları gereği daha uzun mesafeleri daha az duraklayarak almayı sağlayacak kapasitede üretilmiştir. Diğer motosiklet tiplerine göre daha büyük yakıt deposu, daha az yakıt tüketimi, rahat bir oturuş pozisyonu, yan ve arka çantalarla birlikte daha fazla yük taşıyabilme gibi özellikleri vardır. Birçok motosiklet firmasının "gezi" ya da "turing" tipi modelleri bulunur. Bu motosikletlerin dezavantajı, ağırlıklarının diğer motosikletlerden daha fazla olması ve şehir içi trafik sürüşlerinde geniş kalarak aralarda yol almalarının güç olmasıdır.

*Chopper motosiklet(alçak motorsiklet):
Alçak motosiklet olarak bilinen bu motosikletler chopper olarak sınıflandırılırlar.Chopper motosikletler aslında cruiser motosikletlerin kişinin isteğine göre düzenlenmesi sonucu ortaya çıkan bir motosiklettir.Chopper motosikletlerin tarihi oldukça eskilere dayanmaktadır.savaş sonrası evlerine dönüş yolunda olan kişilerin motosikletlerini daha hafif ve olduğundan biraz daha hızlı yapmak istemeleri sonucu ortaya çıkan yepyeni bir sınıftır.Chopper kelimesi ise kesmek kırpmak biçmek anlamına gelmektedir.Ayrıca bir helikopterin peranesinin çıkardığı chop chop chop sesininde ilham kaynağı lduğu söylenenler arasındadır.Her chooper kendi sınıfında tektir ve bir başka eşi benzeri yoktur.Tamamen kişiye özeldir.Sadece motor kısmı hariç.Motor aksamı ve tekerleğe aktarma Dünya üzerindeki her chopper motosiklette aynıdır.Bu yönden bakarsanız aslında chopper motosikletlerin dünyada eşi benzeri olmadığı söylenemez ve birçoğunda kullanılan aksesuarlar aslında aynıdır. Örneğin aynalar çoğu yaprak şeklinde ya da malta hacı şeklinde ayna kullanırlar. Chopperlar üzerinde yaklaşık 256 adet parça kişiye özel olarak dizayn edilebilmektedir.Hız amacı gütmeyen sadece gezi amaçlı motosikletlerdir.

*Spor motosiklet:
Spor motosikleti, hız için tasarlanmış sürüş rahatlığının ikinci planda kaldığı bir motosiklet tipidir. Spor motosikletlerin sokak (street), arazi (off-road) ve ikili spor (dual-sport) olmak üzere 3 farklı çeşidi vardır.

*Enduro motosiklet:
Enduro motosiklet, arazi motosikleti ile gezi motosikleti arası bir motosiklet tipidir. Daha çok hem gezi ve hem de arazide motosiklet kullanmak isteyenlerin tercih ettiği bir motosiklettir.

*Kruvazör motosiklet:

*Supermoto motosiklet (Hypermotard):
Supermoto, motokros ile pist yarışları arasında olup normal motor yarışlarına benzemeyen, pistlerin kısa ve virajlı olduğu, hızı 160km/h’den düşük, değişik viraj alma teknikleri olan ve tamamen motorun performansından çok sürücünün yeteneğine bağlı olan bir motor sporudur. Bazı Avrupa ülkelerinde Supermotard olarak da adlandırılmaktadır. Yarışların %70’i asfalt, %30’u toprak zeminde geçmektedir. Supermotolar, off-road motoruna yarış motorunun lastiklerinin ve jantlarının takılmasıyla oluşur.


MOTORSİKLET MARKALARI VE HANGİ ÜLKE YAPIMI OLDUĞU

*Mondial : türk malı
*Honda :Japon
*Yamaha :Japon
*Suzuki :Japon
*Kawasaki :Japonya
*Harley-Davidson :Amerikan
*BMW : Alman
*Vespa :İtalyan
*Piaggio :İtalya
*Peugeot :Fransız
*Gilera :italya
*Ducati :italya
*Aprilia :italya
*Hyosung :kore
*Kymco :çin
*Regal Raptor :çin
*Keeway :macar malı :üretim çin
*Kanuni :türk malı
*Kubamotor :türk malı
*Ural:rus malı
*Bisan :türk malı
*Uğur Mondial :türk malı
*Asya Motor :türk malı
*Ramzey :türk malı
*Beldeyama : -
*Hazey Türk :türk malı


Önemli not: Arkadaşlar türk mallarının çoğu çinde üretilmiş parça kullanılmaktadır.Parçalar Çinden ithal edilip Türkiye'de montajı yapılmaktadır.                                                                                                                                                                                                                                                          

19 Kasım 2014 Çarşamba

Ahlak Nedir

Ahlak Nedir

Ahlak Nedir Tanımı Anlamı Ahlaklı insan
Ahlak, moralite ya da aktöre güncel anlamda: toplum içinde kişilerin uydukları davranış biçimleri ve kurallardır. Tarafsız ve genel bir ifadeyle iyi ve kötü arasındaki niyet, karar ve etkinlik farklılığıdır. İkinci anlam daha genel geçerdir. Halk arasında ahlak, doğru ve haklı olan zorunlu davranış biçimidir. Genel bir görüş olarak bakıldığında ise “üzerinde uzlaşılan bireyler arası kurallar” anlamındadır. Ahlakın felsefi olarak sorgulanmasında daha çok “etik” adı kullanılır. Aristoteles ile gelişen “etik” daha çok genel yargılara varan sistemsel ahlak anlayışı olarak anlaşılır. Ahlak ise bireylerin doğru ve yanlış algısını betimlemek için kullanılmıştır. Türkçede ikisine de ahlak karşılığı verilmiştir.

Ahlak- terim olarak:
 1. Belli bir dönemde belli insan topluluklarınca benimsenmiş olan, bireylerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen törel davranış kurallarının, yasalarının, ilkelerinin toplamı. Çeşitli toplumlarda ve çağlarda kapsamı ve içeriği değişen ahlaksal değerler alanı. 2. Bir kişi ya da bir insan öbeğince benimsenen eyleme kurallarının toplamı. 3. Ahlaksal olan şeylerle bağlantısı olan bir görüşler dizgesi (tek kişinin, bir ulusun, bir toplumun, bir çağın). 4. Felsefenin bir dalı olarak: a. Ahlak üzerine kavramsal öğretiler. b. İnsanların kişisel ve toplumsal yaşamdaki ahlaksal eylemlerine ilişkin sorunları inceleyen felsefe öğretileri. Kökenbilimsel sözlükte: Arapça: ahlâq “yaradılış, huylar” kökünden gelir.
Bazen iyilik ya da doğruluk sözcükleriyle eş anlamda kullanılır. Toplumun hoş gördüğü davranış biçimleridir. Ahlaki olan “insanların karşı çıkmadığı”dır denebilir. Ahlaksızlık ise bunun tam tersidir. Olay anındaki varsayımlara aksi davranıştır. Genellikle felsefe, din, toplumun birleştiği bir önerme vardır. “Altın kural” adıyla bilinen bir ilke “ahlaki davranış”ın özünü sergiler. “Kendine davranılmasını istediğin gibi davran” Bu, Immanuel Kant’tan Isa peygambere kadar kabul görmüş ahlaki özdür. Ahlak, çocuk gelişimi ve toplumbilimin özellikle ilgilendiği bir konudur.

Piaget’ye göre Ahlak Gelişimi

1. Dışsal kurallara bağlılık dönemi(Ahlaki Gerçeklik) (6-12 yaş): Çocuk kuralların değişmezliğine inanır. Yargı, sadece sınırlı olarak gözlenen gerçeklere dayalıdır ve kural ihlalinde ceza, otomatik olarak verilmelidir. Davranışın gerisindeki nedenler dikkate alınmaz.
2. Ahlaki özerklik dönemi: Kuralların insanlar tarafından oluşturulduğu ve gerektiğinde değiştirilebileceği bilincine ulaşır.  Ceza, kurallar ihlal edildiğinde otomatik olarak verilmez, ihlal edilme nedenleri de önemlidir. Kuralları ihlal edenlerin niyetleri ve içinde bulundukları durumlar da dikkate alınır.

Lawrence Kohlberg’e göre Ahlak Gelişimi

1. Ceza ve itaat: Gelenek öncesi dönemdir.Kurallara cezalandırılmamak için boyun eğilir, kuralların doğruluğu önemsizdir. 2. Araçsal ilişki: Gelenek öncesi dönemdir. Diğer insanların da ihtiyaçları fark edilir ancak birinci planda kendileri vardır.
3. Kişilerarası Uyum: Geleneksel dönemdir. Birey dış dünyaya ve kendi dışındaki olaylara kendi dışındaki bir bakış açısından yaklaşmaya başlar. Artık ceza almamak yerine başkalarını mutlu etmek için de davranılır. 4. Kanun ve Düzen: Geleneksel dönemdir. Ahlaki davranış çevredeki önemli kişilerin beklentisine göre değil, toplumun yasalarına ve normlarına göre şekillenir.
5. Sosyal Sözleşme: Gelenek sonrası dönemdir. Genelde toplumsal normlarla değerlere uyulur.İnsani değerlerle çatışan yasal düzenlemeler sorgulanır. Bunları reddedebilir. Kanunları demokratik değişimini savunur. 6. Evrensel Ahlak: Gelenek sonrası dönemdir. Kişi ahlak ilkelerini kendisi oluşturur. Bu ilkeleri ihlal eden kanunlara uymaz. Adalet yasanın üstündedir. Bireyin haklarına saygı esastır.
Sonuç olarak ahlakın toplumun köklerinden biri olduğunu ancak bireysel özgürlüklere kast edebildiğini söylemeliyiz. Zaman ve mekane göre çok değişik ahlak anlayışları olabildiği gibi, ahlaksızlık anlayışı bundan apayrı bir şekilde irdelenmelidir. Bundan 400 sene önce köleliğe karşı çıkmak ahlaksızlıkken, bugün tam tersi ahlaksızlıktır.

Alıntı

Bir kadın, hasta ve ölmek üzeredir. Son zamanlarda hayatını kurtarabilecek ilaç, aynı kasabada oturan bir eczacı tarafından bulunmuştur. Eczacı, ilaç için 2000 dolar istemektedir. Bu fiyat, ilacın maliyetinin on katıdır. Hasta kadının kocası Heinz, borç para alabileceği herkese gider. Fakat topladığı paralar, ilaç fiyatının yarısı kadardır. Heinz, eczacıya karısının ölmek üzere olduğunu söyleyerek ya ilacı biraz ucuza satmasını ya da daha sonra ödemesine izin vermesini ister. Ancak eczacı kabul etmez. Heinz çaresiz bir durumdadır. Eczanenin camını kırarak karısı için ilacı çalar. Ahlaki bir davranış mıdır? Ahlakın göreliliği hakkında ne düşünülebilir?

Dünyanın ahlaksız diye adlandırdığı kitaplar dünyaya kendi utancını gösterenlerdir. Oscar Wilde
Öldürmek yasaktır, dolayısıyla tüm katiller cezalandırılır; tabi kitle halinde ve trampet sesleri eşliğinde öldürmedikleri sürece. Voltaire
Aşırı ahlaklı olmayın. Yaşam boyunca kendinizi aldatmak zorunda kalabilirsiniz. Ahlaktan yukarısını hedefleyin. Sadece iyi olmayın, iyi bir şeyler yapın. Henry David Thoreau
Akıl bir sarkaç gibi mantıklı ile mantıksız arasında gidip gelir; doğru ile yanlış arasında değil. C.G. Jung
Ahlak konusunda inandığım ilke şudur; bir şeyi yaptıktan sonra kendini iyi hissediyorsan o ahlakidir; eğer kendini kötü hissediyorsan o gayri ahlakidir. Ernest Hemingway
İçimizdeki hayvan aldatılmak istiyor; ahlak o hayvanın bizi paramparça etmesini önleyecek vazgeçilmez bir yalandır. Ahlak varsayımlarında yatan yalanlar olmazsa, insanlar hayvan olarak kalacaktı. Ancak insanlar ahlakla birlikte kendilerini daha üstün bir şey olarak kabul etmişler ve kendilerine daha kesin kurallar dayatmışlardır. Bu yüzden, hayvanlığa daha yakın kalan düzeylerden nefret ederler ki bu da, eskiden insan olmayan, şey olan bir varlık olarak görülen köleye yönelik aşağılamayı açıklar… Friedrich Nietzsche- İnsanca, Pek İnsanca s.106
Aslında yan yana iki çeşit ahlaka sahibiz, birisi öğütlediğimiz ama uygulamadığımız, diğeri uyguladığımız ama nadiren öğütlediğimiz… B.Russell 

15 Kasım 2014 Cumartesi

LİMON VE SARIMSAK NE İŞE YARAR

 
BUNU YILDA BİR KEZ MUTLAKA YAPIN
Limon suyu ve sarımsakla yapılan karışım, damar sertlikleri, damar yağlanması, damar tıkanıklıkları ve tansiyon gibi sorunları ...kalıcı olarak ortadan kaldırıyor.
EVİNİZDE KENDİNİZ YAPABİLİRSİNİZ
- 2 Litre hiç su katılmamış sıkılmış limon suyu
- 40 diş soyulmuş ve ezilmiş sarımsak (Mümkünse Anadolu'da yetiştirilmiş ithal olmayan sarımsaklardan)
- Ağzı sıkı kapanan koyu renkli bir kavanoz (2 litrelik pet şişeler de kullanılabilir)
HAZIRLANIŞI
2 Litrelik kavanoz ya da pet şişeyi dolduracak kadar limon satın alın. Limonların suyunu iyice sıkıp şişeye doldurun. Soyulmuş 40 diş orta boy sarımsağı yıkamadan ve ezerek limonun içine atıp şişenin kapağını sıkıca kapatın. 25 gün boyunca normal ılık bir yerde tutun ve her gün birkaç kez çalkalayın. Yaklaşık 25 gün sonra sarımsakların limon suyunun içinde eridiğini göreceksiniz.
25 gün sonra hazır hale gelen karışımdan her sabah kahvaltıdan yarım saat önce yarım çay bardağı için. Bunu hergün düzenli olarak ve mümkünse aynı saatte yapın. Bu karışımın içine asla başka bir madde (şeker, tuz, tatlandırıcı vs. katmayın)
FAYDALARI
1- Tüm damar iltihaplarını (vasküler) tedavi ediyor, tıkanan damarları açıyor, damar sertliklerini ve hipertansiyonu
önlüyor.
2- Kolesterol ve lipidi düşürüyor, zararlı yağların yakılmasını sağlıyor, kilo verdiriyor (bazal metabolizmayı hızlandırıp yağların yakılmasını sağladığı için iştahı açıyor.), vücuttaki şeker oranını dengeliyor, pankreasin yenilemesini sağlıyor.
3- Böbrek ve safra taşlarını eritiyor, idrar söktürüyor, vücuttaki şişkinliği yok ediyor ve dokularda ödem oluşmasını engelliyor.
4- Helycobeacter pylori adlı ülser mikrobunu öldürerek mide ve oniki parmak bağırsağı ülserinin kesin tedavisini
yapıyor.
5- Tüm romatizmal iltihabi önleyor, her tür romatizmal ağrıları dindiriyor, kireçlenmeyi önlüyor, eklem yüzeylerinin
yenilenmesini sağlıyor ve her türlü ağrıyı kesiyor.
6- Beyin hücreleri ve tüm sinir sistemlerini yeniliyor, sinirdeki aksiyon potansiyelini düzenleyip ileri-refleks hızını artırıyor, felç ve inme riskini azaltıyor.
7- Vücudun bağışıklık sistemini son derece mükemmel hale getiriyor ve her türlü alerjiyi, özellikle de damarsal kökenli ve strese bağlı cilt alerjilerini kökünden engelliyor. Kanser oluşumlarına karşı tüm vücudu koruyor.                                                                 
                                                                                                                                               Alıntı
 

11 Kasım 2014 Salı

Zeka Geliştirip Zihin Açan Besinler

Zeka Geliştirip Zihin Açan Besinler

Bu besinler zihni açıyor...
Zaman zaman aklımızın durduğunu artık hiç bir şey yapamaz hale geldiğini görürüz. Aynı zamanda zeka aktivitelerinde bir düşüşün farkına varırız işte bu durumda imdadınıza yetişecek besinler var.
 

Somon

Yağlı deniz ürünleri omega 3 kaynağıdır. Zihni kuvvetlendirmek için bu vitamini somon balığından alabilirsiniz.
Bu besinler zihni açıyor...

Ceviz Fındık  Fıstık

Ceviz, fındık, fıstık gibi sinirleri kuvvetlendiren yiyeceklerin yenmesi öneriliyor.
Bu besinler zihni açıyor...

Biberiye

Biberiye hafızayı güçlendirir, akıl berraklığını sağlar ve beyin yorgunluğunu azaltır. Çalışmalar, biberiyenin uzun dönemli hafızayı yüzde 15 geliştirdiğini gösterdi.
Bu besinler zihni açıyor...

Bitter Çikolata

Magnezyum ve antioksidan içeriğiyle beyne oksijen taşıyarak daha aktif çalışmasını sağlıyor.
Bu besinler zihni açıyor...

Çilek

İçeriğindeki fisetin maddesi hafıza kaybının etkilerini azaltıp, bunamayı geciktiriyor.
Bu besinler zihni açıyor...

Yumurta

Beynin katı kısmı yağdan oluştuğu için, ona iyi yağlar sağlamalısınız. Yağ asidi veya EFA- çünkü vücudumuz bu yağları üretemez. Beyindeki anıların yaratılması ve sürdürülmesine dahil olan sinapsın (kromozomların birleşmesi) oluşması için yağ gereklidir. Yumurta mükemmel bir EFA kaynağıdır.
Bu besinler zihni açıyor...

Ispanak

K vitamini bakımından zengin olan ıspanak beyin fonksiyonlarını güçlendirmede önemli rol oynuyor.
Bu besinler zihni açıyor...

Tahıl

Önemli bir B vitamini kaynağı olan tahıllar, kan şekerini dengeliyor.
Bu besinler zihni açıyor...

Midye

Zeka geliştirdiği ve zihni açtığı biliniyor.
Bu besinler zihni açıyor...

Uskumru-Sardalya

Uskumru yüksek değerde EFA’ya sahiptir. Öğrenme gücünü ve hafızayı geliştirir. Ayrıca sadece Sardalya’da bulunan koline kimyasalı beyin için önemlidir.
Bu besinler zihni açıyor...

Üzüm Suyu

Dopamin salgılanmasını arttırarak problem çözme yeteneğini geliştiriyor.
Bu besinler zihni açıyor...

Patates

Kan şekerini dengeli olarak yükseltiyor bu sayede zeka daha verimli çalışıyor.
Bu besinler zihni açıyor...

Yoğurt

İçinde bulunan tirozin isimli madde hafızayı güçlendirip, beyni uyarıyor.
Bu besinler zihni açıyor...

Vücut Yorgunluğunu Gideren Yiyecekler Gıdalar Hangileridir

Vücut Yorgunluğunu Gideren Yiyecekler Gıdalar Hangileridir ?

Vücut Yorgunluğunu Gideren Yiyecekler Gıdalar Hangileridir ?, Hangi yiyecekler Yorgunluğun giderilmesini sağlar sorusunun yanıtını size vermek istiyoruz.
Yorgunluk Giderici Gıdalar
Bu aralar çok yoğun bir programınız olmamasına rağmen elinizi kaldırmak bile istemiyorsunuz. Bunun nedeni iyi dinlenememekten kaynaklanabileceği gibi, beslenmenizdeki düzensizliğe de bağlı olabilir.

Kendinizi sürekli olarak yorgun hissediyorsunuz. Bu durum, yetersiz dinlenmekten kaynaklanabileceği gibi, beslenmenizdeki düzensizliklerden
de ileri gelebilir. Niasin, B1, B2, B6, B12, folik asit ve C vitamini ile demir, potasyum, krom, selenyum ve iyot minerallerinin yetersizliği
durumunda yorgunluk kendini gösterir. Peki bazı besinlerin yorgunluğu önlediğini biliyor musunuz? İşte yorgunluğunuzu giderebilecek yiyecekler..
Balık
Niasin ve B2 vitamini, demir, krom, selenyum ve iyot minerali içerdiği için haftada 2-3 kere yenilmelidir. Bu bağlamda ton balığı da oldukça yararlıdır.
Yağlı tohumlar
Niasin ve E vitamini, demir ve potasyum minerali içeren fındık, yerfıstığı, badem ve ceviz tüketim sıklığına önem verilmeli,
ancak yüksek enerji içeriklerinden ötürü miktarına dikkat edilmelidir. Günde bir avuç yenilmesi sayısız yarar sağlar.
Yeşil yapraklı sebzeler
C, E ve B2 vitamini ile demir ve potasyum minerali açısından önem taşıyan yeşil yapraklı sebzelerin özellikle koyu renkli olanlarının tercih edilmesi önerilmektedir (ıspanak, roka, nane, tere, pazı).
Yumurta
Niasin, E ve B2 vitamini ile demir, krom ve iyot minerallerinden zengin olan yumurta anne sütü kalitesinde protein içerir ve “örnek protein” olarak tanımlanır. İçermiş olduğu doymamış yağ asitleri sayesinde de çok besleyici bir besindir.
….
Kurubaklagiller
Niasin, B1 ve B2 vitamini ile demir ve potasyum içeriğinden ötürü yorgunluğa birebir gelir. Aynı zamanda içerdiği diyet lifi (posa) sayesinde kan şekerini kontrol altında tutarak vücut direncinin sürekliliğini sağlar. Bu nedenle haftada 2-3 kere kuru fasulye, nohut, mercimek, kuru barbunya, kuru bakla, kuru börülce, soya fasulyesi gibi baklagil tüketilmelidir.
Kepekli tahıllar
Niasin, E, B1 ve B2 vitamini ile potasyum, krom, iyot ve az da olsa demir minerali açısından zengin olan kepekli tahıl ürünlerinin tercih edilmesi; işlenmiş olan tahıllardan uzak durulması yorgunluğu önlemek adına büyük önem taşır.
Süt ve süt ürünleri
Niasin ve B2 vitamini ile demir, potasyum, krom ve iyot minerali içeren süt, yoğurt ve peynirin yarım yağlı hatta yağsız (light) olarak tercih edilmesi daha sağlıklı olacaktır.
İlave besinler
Tüm bu besin gruplarına ilave olarak ayçekirdeği, karaciğer, havuç, patates, elma, kayısı, kivi, üzüm, avokado, muz gibi meyveler, maydanoz,
lahana, kereviz, bezelye, turp, enginar, mantar, soğan, kırmızı pancar, sarımsak gibi sebzeler ve yeşil çay yorgunluğu giderici besinler olarak
tanımlanır.
Egzersizi ihmal etmeyin
Yapılacak düzenli egzersizler de vücudu canlandırmaya yardımcı olacaktır. Öte yandan alkol, asitli içecekler, hazır besinler, sakatatlar, yağlı ve şekerli besinler yorgunluk vermektedir.
NotDenizi Yararlı Bilgiler Sunar.

9 Kasım 2014 Pazar

Halsizliğe İyi Gelen Yiyecekler

Halsizliği İlaçla Değil Besinle Yenin

Uzmanlar, sürekli hissedilen yorgunluk için bal, ıspanak zeytinyağı gibi gıdaların yanında vitamin takviyesi öneriyor
SÜREKLİ olarak yorgunluktan şikayet eden kişiler için besin desteği büyük yarar sağlayabilir. Uzmanlarca önerilmiş besin takviyeleri; B vitamin ailesi B-6, B-12 ve folik asidi de içeren B-11 vitaminlerinden oluşur. B6 vitamin eksikliği de demir gibi anemi ve kronik yorgunluk ile bağıntılı. B6 vitamini ihtiyacınızı muz, tavuk, hindi, patates, meyve suyu, karpuz, ıspanak ve bal gibi besinlerden karşılayabilirsiniz. B-12 vitaminin eksikliği ise homosistein seviyelerinin artmasına yol açar. Yüksek homosistein seviyesi kalp hastalıklarına yakalanma riskinin artması anlamına gelmektedir. Bu açığı da baklagiller, bonfile, ton balığı, balık, hindi, yoğurt, süt, tavuk ve peynir yiyerek kapatabilirsiniz.
Vitamin desteği
C vitamini, bağışıklık sistemini güçlendiren önemli bir antioksidandır. Hastalık veya stres durumlarında, bağışıklık sisteminin düzgün çalışması için gereken bir vitamindir. Ayrıca C vitamini ile sağlıklı adrenal fonksiyonların çalışması da artıyor. Bu nedenle bu fonksiyonlar özellikle stresli durumlarla başa çıkabilmek için çok gereklidir. C vitamini açısından zengin besinler arasında brokoli, çilek, portakal, greyfurt, mango ve yeşil biber sayılabilir.
Magnezyum protein sentezi, enerji üretimi ve hücresel bölünme için gerekli olan çok önemli bir mineraldir. Günümüzde pek çok insanda magnezyum eksikliği görülmektedir.
Demir eksikliği de anemi ve kronik yorgunluğa yol açan önemli bir faktördür.
E vitamini çok önemli bir antioksidan koruyucu olarak hücreleri toksinlerden ve serbest radikallerden korumaktadır. Ayçiçek yağı, fıstık ezmesi, badem, ton balığı, somon, mısırözü yağı, zeytinyağı E vitamini açısından zengin besinler arasınada yer alır.

http://www.notdenizi.com/halsizlige-iyi-gelen-yiyecekler-13314/

Bağışıklık Sisteminizi Güçlendiren Besinler‏

Bağışıklık Sisteminizi Güçlendiren Besinler‏

Güçlü bir bağışıklık sistemi, her şeyden önce hastalıklara yakalanmamızı önler. Bunun için yaşlı-genç herkesin özellikle yediği besinlerle bağışıklık sistemini güçlendirmesi gerekir. Brokoli, kivi, enginar, yoğurt, domates, havuç gibi besinler hem bağışıklık sistemini güçlendirir hem de kendimizi sağlıklı ve dinç hissetmemizi sağlar.
Sağlıklı olmanın birincil koşulu doğru beslenmek! Düzenli ve dengeli beslenerek bağışıklık sisteminizi de güçlendirmeniz mümkün… Biliyorsunuz, güçlü bir bağışıklık sistemi bebeklerden yaşlılara kadar herkes için önemli. Hastalıklardan korunmanın en birincil koşulu. Bunun öneminin herkes farkında ama iş doğru beslenmeye gelince birçoğumuz yediklerine yeterince dikkat etmiyor. Oysa çok basit önlemler ve doğru besinlerle bağışıklık sistemini güçlendirmek zor değil! Acıbadem Poliklinik Bağdat Cad. Dyt. Evrim A. Demirel ve Acıbadem Hastanesi Kozyatağı Beslenme ve Dyt. İpek Cirit bağışıklık sistemini güçlendiren besinlerle ilgili önemli ipuçları veriyor.
Anti-oksidanlar önemli
Sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenmenin, bağışıklık sisteminin dengelenmesinde olumlu etkileri olduğunu araştırmalar ortaya koyuyor. Peki ama bu nasıl oluyor? Evrim Ayhan soruyu şöyle yanıtlıyor: “Yediklerimiz, vücuda enerji vermek için oksijenle yanarlar, yanma sırasında zararlı maddeler olan serbest radikaller oluşur. Serbest radikallerde, bir elektron eksilmiştir ve bu eksik molekülü elde etmek için serbest moleküller başka moleküllere saldırır, saldırılan molekül serbest radikal haline gelir ve çoğalır. Çoğalan serbest radikaller, vücudun tüm hücre ve organlarına zarar vermeye başlarlar. Bunun dışında çevredeki hava kirliliği, ultra viyola ışınları, radyasyon, egzoz gazları, sigarı dumanı gibi bir çok faktör hücrelerimizi etkileyerek serbest radikalleri çoğaltır. Vücutta serbest radikallerin çoğalması kalp hastalığı, kanser, katarakt ve yaşlanma gibi sağlık sorunlarını daha çabuk ortaya çıkarır. Bu zararlı etkilerden kurtulmak için vücudumuz serbest radikallere karşı savunma mekanizması geliştirir. Vücutta üretilen bazı enzimler, serbest radikallerden kurtulmamızı sağlar, yanmayı (oksitlenmeyi) önleyen anti-oksidan maddeler enzim miktarını artırır. Böylece savunma mekanizması güçlenir.” İşte anti-oksidan besinlerin önemi burada ortaya çıkıyor. Bu anti-oksidanların en önemlileri C ve E vitamini ve beta-karotendir. Anti-oksidanları içeren besinleri günlük beslenmemiz içerisinde bol miktarda tüketmek gerekiyor. Limon, portakal, çilek, greyfurt, kivi, dolmalık biber, enginar, brokoli, fasulye, maydanoz, kuşburnu ve ahududu da bol miktarda C vitamini ayçiçek yağı, zeytin yağı, fındık, badem, soya, ceviz ve fıstık türleri de E vitamini yönünden zengin. İpek Cirit, E vitaminin önemi konusunda şunları söylüyor: “E vitamini selenyum ile birlikte bağışıklık sisteminin fonksiyonunu artmasına yardımcı olur. Vitamin E hem erkekte hem de kadında kalp krizi riskini azaltır, birçok kanser türüne karşı da vücudumuzu korur. Turuncu, kırmızı, yeşil sebze ve meyvelerde bol miktarda bulunan beta karoten de bağışıklık sistemi hücrelerinin sayısında önemli derecede artış sağlar. Bu vitamini içeren gıdaları tüketmekle hem bağışıklık sistemini güçlendirmiş, hem de kanserden korunmuş oluruz.” Üstelik beta karoten, vücutta A vitaminine çevrilerek dolaylı yarar da sağlıyor. A vitamini, havuç, ıspanak, kabak, marul, brokoli, karaciğer ve domateste bulunuyor.
Probiyotikler
Probiyotik kelimesi son 5-10 yılda hayatımıza girdi. Bu besin grubu güçlü bir bağışıklık sisteminin bir parçası! Probiyotikler bağırsak florası için faydalı etkilere sahip olan canlı bakteriler bileşimi ve bağırsak sistemini destekleyerek hastalık yapan mikroorganizmaların üremesine engel oluyorlar. Evrim Ayhan “En önemli probiyotik yiyecek yoğurttur” diyerek şöyle devam ediyor: “İshal ile besin alerjilerinin önlenmesi ve iyileştirilmesinde önemli faydaları vardır. Sindirimi kolaylaştırırlar ve bağırrsaklarda üretilen vitaminlerin sentezinde rol alırlar. Sütteki laktozun laktik asit bakterileri tarafından laktik asite çevrilmesi ile oluşan yoğurt içinde bulunan yararlı bakteriler sayesinde probiyotik etki yaparak hem çocukların hem de erişkinlerin bağışıklık sistemini güçlendirir.”
Bu besinleri beslenmenize ekleyin
Kimisinin adını sıkça duydunuz, kimisini ise muhtemelen ilk kez duyuyorsunuz ama öyle besin maddeleri var ki günlük beslenmemize eklememiz bağışıklık sistemini güçlendirici etki yapıyor. İpek Cirit bu besinlerle ilgili şunları söylüyor: “Keten tohumunu içeriğinde bulunan lignan östrojene bağlı gelişen kanser riskini azaltır. Soya fasulyesinin içeriğinde bulunan isoflavanlar kanser, kemik erimesi ve kalp damar hastalıkları riskini azaltır. Sarımsakta bulunan kükürtlü bileşikler kanser ve kalp damar hastalıkları riskini azaltır. Meyan kökünde bulunan glikozidler alerji ve iltihabı azaltır. Bununla birlikte omega 3 yağ asitleri adı verilen ve balıkta bolca bulunan yağ asitleri ve proteinli gıdalarda aldığımız arginin amino asidi, bağışıklık sistemimiz için önemli besin kaynaklarıdır. Bağışıklık sistemimizi güçlendirecek gıdalara ek beta-glukan, ekinezya, probiyotikler, izozomlar ve yeşil çay gibi doğal maddeleri saymak da mümkündür. Ekinezya doktorlar tarafından çok eski tarihlerden bu yana soğuk algınlığı tedavisinde kullanılır. Fakat ekinezyanın düzenli ve sürekli kullanılması halinde bile, vücudun buna alışması bağışıklık sisteminde gerektiğinde istenilen etkiyi gösteremeyebilir. Bu nedenle doktor kontrolü ile kullanılması gerekir.”
BESİNLER VE VİTAMİN DEĞERLERİ
1. C VİTAMİNİ – Limon, portakal, çilek, greyfurt, kivi, dolmalık biber, enginar, brokoli, fasulye, maydanoz, kuşburnu ve ahudududa var. Serbest radikallere karşı savunma mekanizması geliştiriyor.
2. E VİTAMİNİ – Ayçiçek yağı, zeytin yağı, fındık, badem, soya, ceviz ve fıstık türlerinde bulunuyor. Hem erkekte hem de kadında kalp krizi riskini azaltır, birçok kanser türüne karşı da vücudumuzu koruyor
3. A VİTAMİNİ – Havuç, ıspanak, kabak, marul, brokoli, karaciğer ve domateste bulunuyor. Bağışıklık sistemi hücrelerinin sayısında önemli derecede artış sağlar.

http://www.notdenizi.com/bagisikligi-guclendiren-yiyecekler-5915/

Sağlıklı Besinler Listesi

Sağlıklı Besinler Listesi

Sağlıklı Besinler Listesi
Gripten uykusuzluğa, sağlam dişlerden güzel bir cilde kadar herşey doğal besinde. İşte size liste…
Sağlıklı Besinler Listesi 12/03/2007 Vücudun ihtiyacı olan vitaminleri, meyve ve sebzeden almak mümkün. Portakaldaki C vitamini, gribe karşı haplardan daha iyi koruma sağlıyor
Meyve ve sebze tüketimine dayalı doğal beslenme sağlıklı bir hayatın kapılarını açıyor. Çünkü taze meyve ve sebzeler, bağışıklık sistemini güçlendiren ve kanser riskini azaltan antioksidan, lif, mineral ve pigmentlerden oluşan fitokimyasalları da içeriyor.
Eğer C vitamini gibi bazı takviyeler alınmazsa, A, D ve E gibi diğer antioksidan vitaminler toksik etki yaratabilir. İşte doğal beslenme yoluyla vücudun alması gereken vitaminler:

A VİTAMİNİ: Bağışıklık sistemi için önemli. Deri, diş ve kemikleri güçlendirir. Ciğer, peynir, balık yağı ve yoğurt gibi besinlerde bulunur.

B6 VİTAMİNİ: Bağışıklık sistemi için yararlı. Cinsiyet hormonlarını dengeler. Ayrıca adet öncesi sendromunu azaltır. Muz, tavuk, balık, yeşil yapraklı sebzeler ve fırında pişmiş fasulye gibi besinlerde bulunur.

B12 VİTAMİNİ: Despresyonu yatıştırır ve enerji verir. Ciğer, biftek, yumurta, süt gibi besinlerde bulunur.

C VİTAMİNİ: Sağlıklı bir cilt için gereklidir ve bağışıklık sistemine faydalıdır. Vücudun demir tüketimine yardım eder. Çilek, kuşüzümü, biber, portakal, domates, patates ve brokolide bulunur.

KALSİYUM: Güçlü dişler ve kemikler için bire birdir ve kemik erimesinin önüne geçer. Kalp atışlarını da düzenler. Süt, peynir ve yoğurtta bulunur.

D VİTAMİNİ: Güçlü kemikler ve dişler için birebirdir ve kalsiyum tüketimini ayarlar. Uskumru ve sardalye balıkları ile beyaz peynirde bulunur.

E VİTAMİNİ: Sağlıklı bir cilt için gereklidir. Parkinson hastalığının tedavisinde de kullanılır. Ay çiçeği tohumu ve yağında, badem, çamfıstığı, yer fıstığı ve avokadoda bulunur.

FOLİK ASİT: Bebeklerde doğum kusurlarını önler ve kalp krizi riskini azaltır. Ispanak, brokoli, muzda bulunur.

GLUKOSAMİN: Kıkırdağın önemli bir yapıtaşı. Romatizma ve kireçlenmeye karşı bire birdir. Vücut kendisi üretir.

DEMİR: Alyuvar üretimine katkıda bulunur. Eksikliği anemi hastalığının habercisidir. Regl kanamaları nedeniyle kadınların erkeklerden daha çok ihtiyacı vardır ama takviye olarak doktor tavsiyesiyle alınmalıdır. Tahıl, ciğer, kuru meyve, yumurta, yağsız kırmızı et ve yeşil sebzelerde bulunur.

K VİTAMİNİ: Kan pıhtılaşmasını önler ve kemikleri güçlendirir. Tüm yeşil sebzelerde bulunur.

MAGNEZYUM: Vücuttaki her türlü biyokimyasal faaliyet için zorunlu bir mineral. Özellikle dişler ve kemikler için önemli. Fındık, çamfıstığı, mısır patlağı, beyaz balık ve yumurtada bulunur.

NİASİN (B3 VİTAMİNİ): Vücudun yemeği enerjiye dönüştürmesine yardımcı olur. Ayrıca sağlıklı bir sindirim sistemi için gereklidir, deri ve sinirlere de iyi gelir. Gündelik yiyeceklerde, balık, biftek, fındık ve yumurtalarda bulunur.

OMEGA-3: Yararlı yağlardan biridir ve çalışmalar kalp krizi riskini önemli ölçüde azalttığını kanıtladı. Eksikliği düşük IQ ve davranış problemlerine yol açabilir. Balık yağı, lahana, ıspanak, brokoli, yeşil sebzelerde bulunur.

POTASYUM: Böbrek faaliyetlerini düzenler, kalp atışı ve su seviyesini ayarlar. Birçok meyvede, muz, fındık, domates ve tavukta bulunur.

RİBOFLAVİN (B2 VİTAMİNİ): Sağlıklı bir cilt, göz ve sinir sistemine yardımcı olur, ayrıca metabolizmanın demir tüketimini de ayarlar. Mantar, peynir, yeşil sebzelerde bulunur.

SELENYUM: Pek çok kanser riskini azaltmanın yanında bağışıklık sistemi için önemli bir mineraldir. Brezilya fıstığı, ceviz, balık, biftek, yumurtada var.

TİAMİN (B1 VİTAMİNİ): Depresyon ve uyku bozukluklarına karşı bire birdir. Tahıllar, domuz eti, bezelye, yer fıstığı ve bakliyatta bulunur.

ÇİNKO: DNA’yı korur ve tamir eder, hormonları düzenler, bağışıklık sistemini güçlendirir ve yaraları kapatır. Pek çok et çeşidinde, balkabağı çekirdeğinde, Brezilya fındığı ve yumurtada bulunur.

http://www.notdenizi.com/saglikli-beslenme-listesi-1461/