30 Ocak 2015 Cuma

Bir Tarikatın Toplu İntiharı: Jonestown Katliamı İncelemesi

Bir Tarikatın Toplu İntiharı: Jonestown Katliamı İncelemesi

18 Kasım 1978 günü Guyana toprakları üzerinde kurulmuş Jonestown kasabasında yaşayan People's Temple (Halkın Tapınağı) Tarikatı'na mensup 900'den fazla kişi, tarikat liderleri Jim Jones  (James Warren Jones)'un vaazı üzerine siyanür içerek intihar etti. İntihar etmek istemeyen üyeler silahla vurularak öldürüldü.
UYARI: Bu galeride yer alan içeriğin bazı bölümleri küçük yaştaki kullanıcılar için uygunsuz olabilir.

Tarikatın Temelleri Jim Jones Tarafından Atıldı

Tarikatın Temelleri Jim Jones Tarafından Atıldı



Her şey, 1951'de Jim Jones'un İndiana Komünist Partisinin toplantılarına katılmasıyla başladı. Bu toplantıların ardından Jim Jones, partilerin halkı yanlış yönlendirdiğine ve komünizme karşı doldurduğuna ikna oldu ve gerçek Marksizmi insanlara yaymak amacıyla kiliseye sızmaya karar verdi.

Kiliseye Topladığı Yardımlar ve Verdiği Vaazlarla Kısa Süre İçinde Pek Çok Kişinin Güvenini Kazandı

Kiliseye Topladığı Yardımlar ve Verdiği Vaazlarla Kısa Süre İçinde Pek Çok Kişinin Güvenini Kazandı


Jim Jones işe ilk olarak kilise hayrına kapı kapı dolaşıp evcil maymun satarak başladı. Irkçılık karşıtı hümanist tutumu ve sevecenliğiyle özellikle toplumdan dışlanmış, Afrika kökenli ve inançlı kişilerin güvenini kazandı. Zaman zaman kilisede vaazlar verdi ve insanları bazı mucizeleri olduğuna inandırdı. Rivayetlere göre bir vaazı sırasında tekerlekli sandalyeye mahkum bir kadını iyileştirmiş, kanser hastası birkaç kişinin de tümörlerini çıkarmıştı. Elbette bunlar müritlerini etkilemek için yaptığı şovlardan başka birşey değildi; zira hiç kimse tekerlekli sandalyedeki kadının Jim Jones'un gösteri için önceden anlaştığı sekreteri, çıkardığını iddia ettiği tümörlerin de tavuk ciğeri olduğunu bilmiyordu. Çaresiz insanların zayıflıklarından faydalanan Jim Jones üyelerin adeta beyinlerini yıkıyordu.

İnsanlar Tüm Mal Varlıklarını Satıp Kiliseye Bağışladı

İnsanlar Tüm Mal Varlıklarını Satıp Kiliseye Bağışladı


Her geçen gün kiliseye Jim Jones'u dinlemeye gelen kişilerin sayısı artıyor ve insanlar tüm birikimlerini ve kazançlarını kiliseye bağışlıyordu. Ve nihayet 1955'te The People's Temple of the Disciples of Christ Tarikatı kuruldu. Tarikatın kurulmasıyla birlikte toplantılar kapalı olarak sadece müritlere özel yapılmaya başlandı. Bu kapalı toplantılara tarikat dışından kimse alınmıyor ve içeride neler olduğunu kimse bilmiyordu.

Tarikat, 1974'te Guyana'da Ormanlık Bir Araziye Taşındı

Tarikat, 1974'te Guyana'da Ormanlık Bir Araziye Taşındı



İnsanların tarikata yönelik merakı medyanın da ilgisini çekmeye başladı. Medyadan ve modern hayattan kaçmak için tarikat,  Guyana'nın ormanlık bir bölgesine taşıdı ve bölgeye Jonestown adı verildi. Varını yoğunu satıp tarikata bağışlayan müritler Jonestown'a yerleştiler. Üyeler arasında iş bölümü yapılarak herkese bungalovların inşasında, tarım alanında, çiftlik hayvanlarının bakımında veya gündelik işlerde görevler verildi. Kasabanın her yanına Jim Jones'un telkinlerini ve emirlerini iletmek üzere hoparlörler yerleştirildi. Böylece Jim Jones kendi tabiriyle "Sosyalist Cennet"ini kurmuş oldu.

Jonestown'da Modern Yaşamdan, Teknolojiden ve Diğer İnsanlardan Uzak Bir Tecrit Hayatı Hüküm Sürüyordu , Ta ki...

Jonestown'da Modern Yaşamdan, Teknolojiden ve Diğer İnsanlardan Uzak Bir Tecrit Hayatı Hüküm Sürüyordu  , Ta ki...


Dünyanın geri kalanıyla iletişimini tamamen koparan Jonestown'daki sessizlik; tarikat üyelerinin ileri gelenlerinden bazılarının yakınlarının yaşadığı Kuzey Kaliforniya'nın bir inceleme heyeti gönderme kararıyla bozuldu. Kongre üyelerinden Leo Ryan ve ekibi 17 Kasım 1978'de Jonestown'a gitmek üzere yola çıktı.

Tarikat Üyeleri Evlerine Dönmek İstiyor

Tarikat Üyeleri Evlerine Dönmek İstiyor


Leo Ryan ve ekibi Jonestown'a ulaştıklarında tarikat üyelerinden 15 kişi onlarla birlikte geri dönmek istediklerini söylediler. Jim Jones, buna sert bir şekilde karşı çıktı ve ayrılmak isteyenleri ölümle tehdit etti. Böylece telkinler, yalandan mucizeler ve göz boyamalarla kandırılmış insanların bir kısmı uyanışa geçti. Ertesi gün ekip, 15 kişiyle birlikte uçağın bulunduğu hava alanına doğru hareket ederken silahlı tarikat üyelerinin saldırısına uğradılar. Leo Ryan ve 4 mürit hayatını kaybetti.

Toplu İntihar Çok Önceden Planlanmıştı, O Akşam Siyanürlü Kokteyller Hazılandı

Toplu İntihar Çok Önceden Planlanmıştı, O Akşam Siyanürlü Kokteyller Hazılandı


Kasabadan ayrılmak isteyen üyelerin yanı sıra tarikattan ayrılmanın çok büyük bir hata olduğunu düşünenler de vardı. Nitekim 18 Kasım 1978 akşamı Jim Jones tüm müritlerini etrafına toplayıp önceden hazırlattığı siyanürlü içecekleri içmelerini söylediğinde hiç düşünmeden zehri yudumlayanlar olacaktı.

"Ölümden Korkmayın"

"Ölümden Korkmayın"


Jim Jones, son vaazında müritlerine, çocuklarına siyanür enjekte ettikten sonra zehirli içecekleri içmelerini emrederken şu cümleleri sarf ediyordu: "Evlatlarım, ölümde büyük bir şeref vardır. Bu, ölecek olan herkes için büyük bir gösteri. Ölümden korkmayın, ölüm yalnızca farklı bir boyuta adım atmak gibi."

İntihar Etmek Günah Değil mi?

İntihar Etmek Günah Değil mi?


Hristiyanlık gereği intihar etmenin günah olduğunu düşünen bazı grup üyeleri bunun yanlışlığını dile getirdi. Bunun üzerine Jim Jones "Biz intihar etmiyoruz, biz insanlık dışı dünya şartlarını devrimci bir protestoyla kınıyoruz" dedi.

İntihardan Kaçanlar Vuruldu

İntihardan Kaçanlar Vuruldu


Yüzlerce mürit, hiç tereddüt etmeden önce çocuklarını, sonra kendilerini öldürdü. Kaçma teşebbüsünde bulunanlar ya diğer üyelerce intihara zorlandı ya da ateşli silahlarla vurularak öldürüldüler.

Ertesi Gün Basın Üyeleri Katliamı Görüntüledi

Ertesi Gün Basın Üyeleri Katliamı Görüntüledi


19 Kasım sabahı helikopterle olay yerine gelen basın ekibi tüm bu olanlardan bihaberdi. Kasabanın dört bir yanına dağılmış 250'ye yakını çocuk 900'den fazla cesedi görünce şok oldu.

"Büyük Bir Kısmı Zehirlenmiş, Geri Kalanı Vurulmuş"

"Büyük Bir Kısmı Zehirlenmiş, Geri Kalanı Vurulmuş"


Kısa sürede olay yerine gelen inceleme ekipleri siyanürlü içeceklerin ve enjektörlerin hazırlandığı bölüme ulaştı. Cesetler üzerinde yapılan incelemeler sonucu çoğunun ölüm nedeninin siyanür zehirlenmesi olduğu tespit edildi. Kalanların ise ateşli silah yaralanması sonucu öldüğü belirlendi. Jim Jones ise kendi silahıyla başına ateş ederek intihar etmişti.
Müritlerin %68'i Siyahi

Müritlerin %68'i Siyahi

İstatistikler sonucu katliamda hayatını kaybeden müritlerin %68'inin siyahi olduğu tespit edildi. Edinilen bilgilere göre tarikat için ırkçılığa ve ayrımcılığa maruz kalmış, toplumdan soyutlanmış kişiler hedef seçilmişti.

Jonestown'da 40 Bebek Dünyaya Gelmiş

Jonestown'da 40 Bebek Dünyaya Gelmiş


Bölgede yapılan araştırma sonucu 870 pasaport ele geçirildi. Katliamda 900'den fazla kişinin öldürülmüş olduğu hesaba katıldığında, 40 kadar bebeğin Jonestown'da dünyaya geldiği tespit edildi.

"Ölmeyi Biz İstemedik"

"Ölmeyi Biz İstemedik"


Evlerde yapılan aramalar sonucu tarikat üyelerine ait pek çok günlük ve intihar notu da bulundu. Yazılanlara göre üyeler, Leo Ryan öldürüldükten sonra intihara zorlanmış ve eğer intihar etmezlerse askerler tarafından öldürüleceklerine inandırılmıştı.

Katliamdan Kurtulanlar

Katliamdan Kurtulanlar


Tarikat üyelerinden bazıları katliamdan kurtulmayı başarmıştı. Kurtulanlardan 79 yaşındaki işitme engelli Grover Davis, intihar anonslarının yapıldığını duymadığı için olaylardan habersiz, kulübesinde uyuyordu. Herşey bittiğinde uyanmış, olanlara anlam verememiş ve kaçmıştı. Stanley Clayton ise kasaba sınırındaki silahlı güvenliği atlatmayı başararak ormana kaçmış ve böylece katliamdan kurtulmuştu.
Yakın tarihin en büyük kitlesel intiharı 2006 yılında Jonestown: The Life and Death of Peoples Temple adıyla belgesel oldu.
Soruşturmanın tamamlanmasının ardından FBI, Jim Jones'un son vaazının ses kaydını internete verdi. Özellikle kaydın sonlarına doğru ağlayan çocukların ve bağıran insanların sesi çok net duyuluyor.

Sinemada Jonestown Etkisi

Sinemada Jonestown Etkisi


2013 yılında The Sacrament adıyla seyircinin beğenisine sunulan filmde toplumdan izole edilmiş bir ormanda yaşayan "Cennet Tarikatı" nın hikayesi anlatılıyor. Filmde isimler değiştirilmiş olsa da açıkça Jonestown katliamına göndermeler mevcut.
Bu içerik Onedio üyesi kullanıcı tarafından üretilmiş, Onedio editör ekibi tarafından müdahale edilmemiştir. Siz de Onedio’da dilediğiniz şekilde içerik üretebilirsiniz.

23 Ocak 2015 Cuma

Şamanizm’den Gelen Bazı Türk Adetleri

Şamanizm’den Gelen Bazı Türk Adetleri

Şamanizm’den Gelen Bazı Türk Adetleri

                          


Okunma Sayısı : 1346
Yorum Sayısı : 0
              

 

 
 
 
 
Türklerin Şamanizm’den İslamiyet’e geçişi yüzyıllar öncesine dayansa da günümüzde Şamanizm’den kalan birçok adet ve gelenekleri bulunuyor. İşte onlardan birkaçı:

Su Dökerek Uğurlama
Gidenin arkasından su dökmek eski Türklerdeki su kültünün doğurduğu bir adettir.

Mum
Cami avlularında mum yakılması, ağaçlara bez ve çaput bağlanması da Şamanizm döneminden günümüze aktarılan geleneklerdir.

Tahtaya Vurmak
Yine, istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya el ile tokmak gibi üç kere vurulması da, kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik eski bir Şaman inanışıdır.
Bazısı Amerikalılara da geçmiş adetlerdir. Geçerken Kuzey Buz Denizi’ndeki Bering Boğazını kullanmış olsa gerektir. Zira Amerikalılar da “knock on the wood” deyip 3 defa tahtaya vururlar.

Kurşun Dökme
Kurşun Dökme de Şaman geleneklerinden kalan bir adettir. Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme” anlamına gelen “Kut Kuyma” adını vermişlerdi. İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldi.

Kırmızı Kurdele
Loğusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdele Şaman döneminden günümüze kadar ulaşmış bir adettir. Bu kurdelenin anneyi ve yeni doğan çocuğu, albız denen şeytana karşı koruduğuna, özelikle Alevilikte gözlemlenen mezarın başına bağlanan kırmızı kurdelenin da ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır

Ay
Anadolu’da yeni ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmekte, gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte bulunulmaktadır. Yeni ayın yeni umutlara ve yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür. Bu olgu da Türklerin eski Gök Tanrı inancından kaynaklanmaktadır.

Kırk Sayısı
Eski Türk inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer. Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir. Kırgız türeyiş efsanesinde de, Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz’un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi. Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır. İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tane kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür.
40 sayısı da totemcilik döneminden kalma bir inanıştır. Semavi dinler dahil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir. İslâmiyet’te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kuran ve Mevlit okutma adetlerinin, Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hıristiyanların paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde o devirlerden kalma Şaman veya totem geleneklerine benzetilmektedir.

Mezar Taşı
Şaman ayin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır. Ölülerin, ailenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanların ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman’a yardım ettiği kabul edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman’a yol göstereceğine inanılır. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman’a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar. Toplumda ulu kabul edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler hâline gelmişlerdir. Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır.

Eski Türklerde mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.
Arap dünyasında mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir. Kutsanması günahtır. Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın sanat eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi İslam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülmektedir.

Dilek Tutma
Gök Tanrı inancında kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır. Saçı, yalma, yani ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır.

Ölüm
Şamanizm’de köpek ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir. Sıradan bir kişi bu ruhu görürse bu onun pek yakında öleceğine işaret sayılır. Anadolu’da günümüzde köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin bazı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır.

İçki
Şamanlar (kamlar), Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar, bu kansız kurban sayılır. Oysa İslâm’da içki içilmesi kesinlikle yasaklanmıştır. Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenektir. Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği vardır.

Kubbe
Ayrıca, cami mimarisine kattığımız “kubbe” gök tanrı dini’nden taşıdığımız bir durumdur.

Nazar
Anadolu’da halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir inançtır. Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” v.s. takılır. Nazar olgusu da eski Türk inançlarındandır.

Halı Kilim Desenleri
Şaman’ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çiyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı. Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler Şaman giysilerinin izleri taşımaktadır.

Müzik
Şamanlar ayinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Müziksiz bir ayin düşünülemez. Oysa İslam dininde Kuran dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günahtır. Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır. Mevlit ve İlahiler sadece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır...

AYDIN İZBUDAK

1346

Anahtar Kelimeler : Şamanizm’den , Gelen , Bazı , Türk , Adetleri , ,

Paralel evrenin geçmişinde mi yaşıyoruz?

Paralel evrenin geçmişinde mi yaşıyoruz?

Paralel evrenin geçmişinde mi yaşıyoruz?       
           


 
 

İngiliz ve Kanadalı bilim insanlarının açıkladığı "Büyük Patlama" ile bizimkine paralel bir evren oluştuğu teorisi son günlerde oldukça popüler. Teori: Büyük Patlama’nın (Big Bang) zamanın geriye doğru aktığı ve bizimkinin yansıması olan bir evreni yarattığını öne sürüyor.

Bilim insanları, evrenin başlangıcı olarak kabul ettiğimiz, yaklaşık 14 milyar yıl önce gerçekleşen Büyük Patlama'nın; imajımızın yansıması olan ve zaman ibresinin tersine aktığı bir başka evren daha oluşturduğu teorisini öne sürdüler.
Teori, İngiltere ve Kanada’daki üniversitelerde görevli bilim insanları Julian Barbour, Tim Koslowski ve Flavio Mercati tarafından öne sürüldü. “Zamanın ibresiyle” ilgili soru işaretlerini yanıtlama girişimleri çerçevesinde ortaya çıkan teoriye göre, Büyük Patlama meydana geldiğinde, zamanda aksi yönde eşit biçimde hareket eden iki evren oluştu.

Geliştirilen bu yeni teorinin temeli, ilk olarak 1927 yılında, Sir Arthur Eddington tarafından ortaya atılmıştı. Eddigton "Zamanın Oku" diye adlandırdığı teorisini halka fiziği sevdirmek maksadıyla kaleme aldığı "Fiziksel Dünyanın Doğası" adlı kitabında:

"Beraber keyfi bir ok çizelim,dünyanın bir yerinde oku takip ederek rastgele bir elemana gittikçe yaklaşarak onu bulunca, rastgele elemanın geçmişe doğru oku azalır daha sonra ok geleceği işaret ediyor. Bu fizikte bilinen tek ayrımdır. Bizim ana tartışmamız rastgele girişin geri alınamaz tek şey olduğunu kabul etmek, bu izlenecek tek yoldur. Uzayın içinde zamanın yerine geçecek analoğu olmayan'bu tek yönlü kavram olan zamanın oku özelliğini kullanmak gerekir." şeklinde açıklamıştır.

"Ludwig Boltzmann ve Entropi"nin Katkısı
Eddington'ın teorisinin gelişiminde önemli bir isim olan Ludwig Eduard Boltzmann, istatistiksel mekanik ve istatistiksel termodinamik alanındaki buluşları ve katkıları ile ünlüdür. Ayrıca Entropi yasası, tersinmezliği açıklamak için Ludwig Boltzmann tarafından ileri sürülmüştür. 

Boltzmann’ın entropi formülü S=k log(W) şeklinde ifade edilmektedir. Bu formüldeki S entropi, k Boltzmann sabiti ve W olayın veya durumun oluşma olasılığıdır. Boltzmann’ı intihara kadar sürükleyen bu teorinin ifade edilen formülü mezar taşında da yazılıdır.

Termodinamiğin İkinci Yasası: Entropi Nedir?
Entropi: Evrende kendi haline, doğal şartlara bırakılan tüm sistemlerin zamanla doğru orantılı olarak düzensizliğe, dağınıklığa ve bozulmaya doğru gideceğini söyler. Diğer bir deyişle entropi yasası her şeyin yıprandığını söyleyen yasadır. 

Canlılar yaşlanır ve ölür, otomobiller paslanır ve evrendeki düzensizlik artar. Sistemlerdeki düzensizlik arttıkça, entropi de artar. Bu durum faydalı (iş yapabilir) enerji miktarını azaltır. Faydasız enerjiyi ise (entropi) arttırır.

"Zaman Neden İleriye Akar?"
Physical Review Letters jurnalinde yayınlanan bilimsel bir araştırmada, bir grup teorik fizikçi “Zaman Oku” konseptine farklı bir açıdan bakarak zamanın evrensel boyutların nasıl dışına çıktığını inceliyor. Bu konseptte zamanın durmaksızın neden ileri gittiği tanımlanıyor.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi; Entropi basitçe bir sistemdeki düzensizlik olarak bilinir. Örneğin bir gazın odayı doldurması ya da buzun erimesi entropiye güzel bir örnektir. Bu örneklerde tersinmez entropi( düzensizlik) gözlenir.

İşte bu örneği evrensel boyuta yani Büyük Patlamayla (Big Bang) evrenin doğuşuna uygularsak başlangıç aşaması düşük entropi ya da minimum entropi olarak adlandırılır . Sonsuz sürede Evren genişleyip soğudukça bu devasa sistemin entropisi artacaktır. Bu nedenle zaman hipotetik olarak entropinin derecesiyle bağlantılıdır.

Entropi enerji ve sıcaklığın fiziksel boyutlarıdır, bu nedenle dış referans çerçevesinden ölçülür. 

Perimeter Enstistüsü Teorik Fizik Bölümü’nden yardımcı araştırmacı Flavio Mercati'ye göre: “Bu evrenin alt sistemleri için yapılabilir, çünkü evren o kadar büyüktür ki dışarıdan bir referans alınamayacağından bunları tanımlayacak bir nokta yoktur. " 

Peki bu entropi değilse, evrensel saati ileri doğru ne kurmaktadır ?


Evrenin Kompleksliği ve Zaman İlişkisi mi?
Komplekslik boyutsuzluğun miktarıdır, en temel formda sistemin ne kadar karmaşık olabileceğini tanımlar. Biri Evren’i incelediğinde kompleksliğinde doğrudan zamanla ilintili olduğunu, zaman işledikçe Evrenin giderek daha da şekillendiğini görürsünüz.

“Araştırmamızda bu soruya bir cevap arıyoruz: Bu sistemleri bu kadar düşük entropiye sürükleyen nedir? Bunun cevabı yerçekimi ve yerçekiminin kaostan düzen ve kompleksliği şekillendirme eğilimi, “diyor Mercati. 

Mercati ve arkadaşları bu fikri test etmek için , küçük bir evrendeki parçacıkları simüle edecek bilgisayar modelleri yarattı. Simülasyon nasıl çalışırsa çalışsın, evrenlerin komplekslikleri zamanla daima artmasına karşın asla azalmadı . Büyük Patlama'da, Evren en az kompleks haliyle başladı (düzensiz parçacıklardan enerjiden oluşan bir sıcak çorba misali). Sonra Evren soğudu ve devreye yerçekimi girdi, gaz kümeleri birleşerek yıldızları ve galaksileri oluşturdu. Evren merhametsizce daha kompleksleşti ve yerçekimi kuvveti bu kompleksliği arttırdı.


Bilim insanlarının, bu yeni teoriye; Newton’un evrensel kütle çekim yasasının etkisi altındaki bin parçacığın bilgisayar simülasyon modelini inceleyerek ve dinamik hareketle, parçacıklar arasındaki mesafeye odaklanarak ulaştıkları belirtildi.

Newton'un evrensel çekim kanunu (klâsik mekaniğin bir parçasıdır) aşağıdaki gibi ifade edilir;

"Her bir noktasal kütle diğer noktasal kütleyi, ikisini birleştiren bir çizgi doğrultusundaki bir kuvvet ile çeker. Bu kuvvet bu iki kütlenin çarpımıyla doğru orantılı, aralarındaki mesafenin karesi ile ters orantılıdır."

Zıt Zaman İbreleri Yarattı

İnceleme sırasında bilim insanları hacimleri ve miktarları ne olursa olsun her bir parçacık gruplaşmasının, düşük kompleksite ölçeği olarak bilinen şeye dönüştüğünü keşfetti. Daha sonra dış kısmı her iki yönden genişleterek, iki farklı ve zıt “zaman ibreleri” yarattılar.


İki Evren Oluştu...

Bu bulgu, bilim insanlarını, Büyük Patlama’dan sonra iki evrenin oluştuğu ve birinde zamanın ileri doğru akarken, diğerinde ise en azından bizim perspektifimizden geriye aktığı sonucuna götürdü.


Diğer Evren Farklı Olabilir
Bilim insanları ayrıca her bir evrenden bakıldığında bir diğerinde zamanın geriye aktığının gözlemleneceğini ve bu evrenin bizimkinin tam anlamıyla aynısı olmayacağını; kendince değişmiş ve gelişmiş olabileceğini belirtti.

Aynı Fizik Kanunları Geçerli 
Öte yandan bu evrende de aynı fizik kanunların geçerli olacağı, yani bizimki gibi gezegenlere, yıldızlara ve galaksilere sahip olabileceği savunuldu. 

Görünen o ki yakın gelecekte böyle teoriler ile daha sık karşı karşıya geleceğiz. Teknolojik imkanlarımız geliştikçe evreni ve onu oluşturan dinamikleri daha iyi anlama imkanımız doğacak..


http://www.pressturk.com/teknoloji/haber/152718/paralel-evrenin-gecmisinde-mi-yasiyoruz.html
 

22 Ocak 2015 Perşembe

Stres Ne Gibi Sorunlara Neden Olur ?

Stres Ne Gibi Sorunlara Neden Olur ?

Stres anında fazla enerji tüketildiğinden birey kendini güçsüz, yorgun ve endişe içinde hisseder. Daha sonraları kişi uyku problemi çekmeye başlar. Sinirli ve çabuk heyecanlanan biri olur. Konsantrasyon kaybı yaşar ve dikkatini toplayamaz. Daha önce yaptığı ve kolay olan işleri yaparken güçlük çeker. Yani kendi işini kendisi zorlaştırır. İş performansı olumsuz yönde etkilenir ve düşer. Madde bağımlılığı görülür ve içe kapanmaya başlar. Kendini rahat hissedemez. Panik ataklar ortaya çıkar.
Stres Ne Gibi Sorunlara Neden Olur ?Ayrıca kalp hızı artar ve ateş basması görülür. Çarpıntı başlar. Baş ağrısı, nefes darlığı, hazımsızlık ve yutkunma zorluğu ortaya çıkar. Mide bulantısı ve iştah kaybı dolayısıyla da kilo kaybı ortaya çıkar. Cinsel fonksiyonlarında değişiklik olur. Vücut direnci düşer ve sık sık soğuk algınlığına yakalanır.
Bunların dışında vücutta tuz tutulmaya başlanır. Böylece tansiyon gerektiğinde yükseltiliyor. Tansiyonun artması kalbin yorulmasına nedne olur. Vücut direncini arttırmak için stres hormonu (kortizol) salgılamaya başlar. Enerji sağlamak için yağ harcandığından kandaki kolesterol ve yağ miktarı artmaya başlar. Bu da kalp damar hastalıklarının oluşumuna zamin hazırlar.
Stresli zaman uzadıkça kas ve kemiklerde kayıp başlar. Şeker hastalığı görülebilir. Çünkü stres hormonu kan şekerinin dengesizi bozmaya ve pankreasa yük bindirmeye başlar. Pankreas kan şekerini dengeleyecek hormonlar ürettiğinden harap olursa şeker düzeyi de değişir.

http://psikolojik.gen.tr/stres-ne-gibi-sorunlara-neden-olur.html

Narsisizm

Narsisizm

Narsisizm, kişinin kendisini özel görmesi sonucu ortaya çıkan bir tür kişilik bozukluğudur. Bilinen adıyla kendini beğenmişlik olan narsisizm, boyutlarına göre kişiye zarar verebilecek düzeylere ulaşabilmektedir. Narsisizm kişilik bozukluğu olan kişiler sürekli olarak ilgi görmek, her konuşmada kendilerinden övgüyle bahsedilmesini isterler. Narsisizm kişilik bozukluğu olan kişiler her zaman en iyiyi, mükemmeli istediklerinden bu uğurda pek çok şeyi göze alabilmektedirler. Toplum içerisinde zirvede gösterilmek, övgüyle bahsedilmek onlar için önemlidir. Narsisizm bozukluğu olan kişiler iş birliği yapmaktan kaçınırlar. Daha çok kendileri için çalışırlar ve başkalarının haklarına saygı duymazlar. Narsisizm rahatsızlığı olan bir kişi için para, güç, başarı ve güzellik en başta gelmektedir. Doyumsuz bir yapıda olan bu kişiler her zaman daha fazlası için çalışırlar. Narsisizm rahatsızlığı olan kişi istediğini elde edemezse depresyona girerek kendisini değersiz hisseder.

Narsisizm
Narsisizm Belirtileri

Narsisizm bozukluğu olan kişilerden pek çok davranış bozukluğu ortaya çıkmaktadır. Bunlardan başlıcaları şunlardır;
  • Aşırı öfke
  • Utanç ve aşağılanmaya karşı gelme
  • Çıkarları için başkalarını kullanma
  • Kendi çıkarlarını düşünme
  • Sahip oldukların abartma
  • Sahip olmak istediği güç, para, güzellik ve başarı gibi şeylerle ilgili gerçek dışı hayal kurma
  • Başkalarından iyi davranışlar ve ilgi beklemek
  • Kıskançlık, hasetlik
  • Aşırı gururlu tavırlar
  • Fedakarlık yapmama
  • İş birliğinden uzak durma
  • Yardım etmeme
  • Empati yapmama
  • Her şeyde haklı olmaya çalışma
  • Sürekli hayal kurma
  • Dikkat çekmek için farklı tavırlarda bulunma
Narsisizm Tedavisi

Narsisizm rahatsızlığının tedavisi tüm kişilik bozuklukları gibi psikiyatri kontrolünden geçmektedir. Bu tür bir rahatsızlığı olan kişiler, rahatsızlıklarını kimi zaman kabullenmezler. Çünkü yaptıkları yanlış davranışların nedenlerini haklı göstererek üste çıkma çabası içerisinde olurlar. Bu nedenle narsisizm rahatsızlığı olan kişileri tedaviye yönlendirmek için uygun zamanın beklenmesi gerekmektedir. Bu uygun zamanda genellikle kriz anlarında ortaya çıkan depresyon halleridir. Narsisizm kişilik bozukluğu olan kişi istediğini elde edemediğinde ya da elindeki kaybettiğine depresyon haline girebilmektedir. Bu depresyon halinde hemen bir psikiyatri desteği alınması gerekmektedir. Psikiyatri desteğinde hastaya ilk aşamada terapiler uygulanmaktadır. Ancak bazı durumlarda hastalar bu yardımı reddederek direnç gösterebilmektedirler. Bu terapi hastanın egosunu zedelemeyecek ve onu normale döndürecek davranışlar içermektedir. Hastanın içinde bulunduğu ruh haline göre tedavi süresi uzayıp kısalabilmektedir.

Narsisizm Kişilik Bozukluğu Olan Kişilerin Genel Özellikleri

Narsisizm kişilik bozukluğu olan kişiler kimi zaman çevrelerine zarar verebilecek davranışlarda bulunabilmektedirler. Ancak bu davranışlar daha çok maddi anlamda kendilerine çıkar sağlamak için oluşabilecek durumlar için geçerlidir. Bunun yanı sıra narsisizm rahatsızlığı olan kişiler empati kurmadıklarından ve başkalarını kullanmayı alışkanlık edindiklerinden çoğu kez iletişim problemleri ortaya çıkabilmektedir. Narsisizm rahatsızlığı olan kişiler fedakar olmak yerine başkalarından sürekli fedakarlık beklemeyi tercih ederler. Özellikle de maddi konular ve ilgi gösterme konusunda bu açık bir şekilde görülmektedir. Narsisizm rahatsızlığı olan kişiler bazı durumlar için öz güveni yüksek kişilermiş gibi gösterilmektedir. Ancak bu tamamen yanlış bir kanı olmaktadır. Çünkü narsisizm rahatsızlığı olan kişiler daha çok kendilerini yüksekte gördüklerinden ve kendilerini çok sevdiklerinden bu şekilde dışarıya kendilerini yansıtmaktadırlar. Narsisizm kişilik bozukluğu olan kişiler, eleştiriye kapalıdır, hangi durumda olursa olsun aşk da dahil olmak üzere en beğenilen olmak için uğraşırlar.
 
http://psikolojik.gen.tr/narsisizm.html

Şizofreni Tanısı

Şizofreni Tanısı

• Şizofrenide görülen belirtiler başka psikiyatrik hastalıklarda da görülebilir.
• Hiçbir belirti tek başına tanı koydurucu değildir. Tanı psikiyatri uzmanı tarafından hastanın ruhsal muayenesi, hasta yakınları ile görüşme ve çoğu zaman hastanın klinik izlenmesi sonucu konur.
• Şizotipal kişilik bozukluğu, şizoaffektif bozukluk, bipolar duygulanım bozukluğu şizofreni ile sıklıkla karışan bozukluklardır. • Bazı bedensel hastalıkların seyri sırasında da benzer belirtiler görülebilir, bu nedenle ayırıcı tanıyı yapabilmek için fizik muayene ve kan tahlillerinin yapılması gerekir.
• Alkol ve madde bağımlılığı olan veya bazı ilaçları kullanan kişilerde de benzer belirtiler olabilir. Hastanın öyküsünün alınması sırasında buna dikkat edilmeli ve öyküde bu durumlardan bahsediliyorsa buna yönelik tetkiklerin yapılması gerekmektedir.
Hastalığın Tekrarlanmaması Konusunda Hasta Yakınlarına Öneriler
• Yakınınızın en yakın ve en devamlı destekçisi olduğunuzu unutmayın
• Yakınınızın hastalığı, teşhisi ve hastalık belirtileri konusunda bilgi edinin.
• Yakınınızı hasta olarak kabullenin, gösterdiği davranışları size karşı yapılmış kişisel hareketler olarak değil, hastalığın belirtisi olarak görün.
• Yakınınıza karşı saygılı olun, bir çocukla konuşuyormuş gibi değil iki erişkin gibi konuşun.
Şizofreni Tanısı • Sakin ve net olun
• Tutarlı olun, benzer durumlarda aynı şekilde davranmaya çalışın
• Kurallarınız, neye izin verip neye vermediğiniz ve yakınınızdan bekledikleriniz net olsun.
• Sevecen bir mesafeliliği koruyun, fazla yakınlık da yakınınızı huzursuz edebilir.
• Yaşamınızın kargaşaya sürüklenmesine izin vermeyin, aktif olun.
• Ailenizde hasta yakınınızdan başka insanlar da olduğunu unutmayın, onları ihmal etmeyin.
• Hastanızın durumu kötüleşse bile olumlu yaklaşımınızı sürdürün.
• Eleştirileriniz genellemelerle olmasın (sen zaten hep böyle..), net bir davranış ya da sözü eleştirin.
• Yakınınızın şu anki işlev düzeyine odaklanın
• Bütün olumlu adımları ve davranışları takdir ettiğinizi gösterin
• Uzun vadeli amaçları küçük adımlara bölün.
• Yakınınızın çok hasta olduğu dönemlerde onunla teması azaltmayı düşünün.
• Yakınınızın tedavisi ve hastalığın gidişi ile ilgili kayıtlar tutun, belgeleri saklayın.
• Kendinizi kurban gibi görmeyin, biraz dinlenip güç topladıktan sonra mücadeleye devam edin
• Yakınınızı karar vermeye teşvik edin.
• Neşenizi kaybetmeyin

http://psikolojik.gen.tr/sizofreni-tanisi.html

Stres Ne Gibi Sorunlara Neden Olur ?

Stres Ne Gibi Sorunlara Neden Olur ?

Stres anında fazla enerji tüketildiğinden birey kendini güçsüz, yorgun ve endişe içinde hisseder. Daha sonraları kişi uyku problemi çekmeye başlar. Sinirli ve çabuk heyecanlanan biri olur. Konsantrasyon kaybı yaşar ve dikkatini toplayamaz. Daha önce yaptığı ve kolay olan işleri yaparken güçlük çeker. Yani kendi işini kendisi zorlaştırır. İş performansı olumsuz yönde etkilenir ve düşer. Madde bağımlılığı görülür ve içe kapanmaya başlar. Kendini rahat hissedemez. Panik ataklar ortaya çıkar.
Stres Ne Gibi Sorunlara Neden Olur ?Ayrıca kalp hızı artar ve ateş basması görülür. Çarpıntı başlar. Baş ağrısı, nefes darlığı, hazımsızlık ve yutkunma zorluğu ortaya çıkar. Mide bulantısı ve iştah kaybı dolayısıyla da kilo kaybı ortaya çıkar. Cinsel fonksiyonlarında değişiklik olur. Vücut direnci düşer ve sık sık soğuk algınlığına yakalanır.
Bunların dışında vücutta tuz tutulmaya başlanır. Böylece tansiyon gerektiğinde yükseltiliyor. Tansiyonun artması kalbin yorulmasına nedne olur. Vücut direncini arttırmak için stres hormonu (kortizol) salgılamaya başlar. Enerji sağlamak için yağ harcandığından kandaki kolesterol ve yağ miktarı artmaya başlar. Bu da kalp damar hastalıklarının oluşumuna zamin hazırlar.
Stresli zaman uzadıkça kas ve kemiklerde kayıp başlar. Şeker hastalığı görülebilir. Çünkü stres hormonu kan şekerinin dengesizi bozmaya ve pankreasa yük bindirmeye başlar. Pankreas kan şekerini dengeleyecek hormonlar ürettiğinden harap olursa şeker düzeyi de değişir.

http://psikolojik.gen.tr/stres-ne-gibi-sorunlara-neden-olur.html

Psikolojik Hastalıklar

Psikolojik Hastalıklar

Psikolojik Hastalıklar, Psikoloji insanın ruh halini tanımlayan ruh bilimidir. Duygu ve düşüncelerini dışarı belli edemeyen insanların belirli bir süre sonra kendi sorunlarını kafalarına takarak kendi içlerinde büyütmeleridir. Kişinin ev- sosyal hayatı, maddi manevi sorunları, sevgiden yoksunluk, her şeyi kendi iç dünyasında yaşamak gibi takıntıları kendi hafızalarında yaşayıp dışarı atamamalarından kaynaklanan sorunlardır. Psikolojik hastalıkları şu şekilde sıralayabiliriz:

Distimi ( Kronik Depresyon )

Kronik depresyon hastalıklarını bazı uzman araştırıcılar biyolojik kökenli olduğunu ve beyindeki kimyasal maddelerinin yetersizliğine bağlı olduğunu söylemektedirler. Bazı araştırmacılarda düşünce sisteminde ki psikolojik dengesizlikten kaynaklanan rahatsızlık olduğunu söylemektedirler. Kronik depresyon belirtileri olan kişilerde:
  • İştah azalması veya aşırı yemek yeme ihtiyacı hissetme
  • Sürekli kendini yorgun ve bitkin hissetmek
  • Uyku düzensizliği ve uyku bozuklukları yaşamak
  • Kendini bir işe verememe
  • Bir işte karar mekanizmasının yok olması
Bu tür rahatsızlıklar görülür. Kronik depresyon hastalarının sürekli belirtisi yoktur ve bu yüzden hastalık sinsi bir şekilde ilerleyerek ruh halini yaşam biçimi haline çevirir. Kronik depresyon hastalığından kurtulmak için kırgın ve küskün olduğunuz insanlarla barışmalı, geçmişte size karşı yapılan haksızlıkları yapan kişileri affetmeli, kendinizi yorgun hissetmekten vazgeçmelisiniz. Kimsenin hayatınıza karışmasına izin vermeden ve etrafta olan bitenleri kafanıza takmadan yaşamanız gerekir. Kafanızda ne kadar olumsuz düşünce varsa hepsini yok edin ve etrafınızda sizi mutsuz edecek kişileri hayatınızdan çıkarın.

Psikolojik Hastalıklar
Paranoya

Paranoya hastalığına yakalanan kişiler genellikle iyi giyinirler ve etrafta olumlu şekilde dikkat çekicidirler. Fakat karşısındaki kişiler fark etmeden garip, kuşkucu ve düşmanca tavır içinde bulunabilir. İntihar, cinayet ve şiddet içeren davranışlar çoğunlukla görülür. Paranoya rahatsızlığı olan kişiler hastaneye polis, aile üyeleri veya yakınları tarafından getirilmelidir. Paranoya hastalığı olan kişiler olmayan bir şeyi yada varlığı var gibi göstermeye çalıştıklarından etrafta zarar verme olasılıkları çoktur.

Yaygınlık

Yaygınlık hastalığı olan kişilerde her zaman en iyisini ben bilirim, en iyisini ben yaparım ve kimse benden iyi bilemez gibi düşüncelere girerler. Genellikle 40 yaşından sonra görülen bir hastalık türüdür. Bu hastalığa yakalananların çoğu evlidir ve sosyo- ekonomik durumları oldukça iyidir.

Panik Atak

Panik atak rahatsızlığı olan kişiler aniden beklenmedik bir anda beklenmedik bir tepki vererek ortaya çıkan kaygı, endişe korku karışımı bir nöbet türüdür. Bu hastalık kişiye başkalarına inanması gerektiğini ve başına kötü bir iş geleceğine kendisini inandırmasıdır. Panik atak sırasında bazı hastalar kalp krizi geçirdiklerini, aklını oynatacaklarını, felç geçireceğini ve düşüp bayılacağını hissederler. Panik atak hastalıkları her yaşta ortaya çıkabilir fakat en sık 20 30 yaşları arasında görülür. Ekonomik durumlar bağlantısı olmayıp her eğitim seviyesinde ki kişilerde görülmektedir. Panik atak kadınlarda erkeklere oranlar 3 kat daha fazla görülür. Panik atak hastalarının %80 kadınlardır ve evli insanların bekar veya dul kişilere oranla daha az rastlanır. Panik atak rahatsızlığı geçiren kişilerde şu bulgulara rastlanır:
  • Çarpıntı hissetme
  • Kalp atışlarını hissedememe
  • Titreme
  • Aşırı derece terleme
  • Baş dönmesi
  • Sersemlilik hissi
  • Göğüs de daralma
  • Kendini bayılacakmış gibi hissetme
  • Gerçek dışı duygular yaşama
  • Bulantı ve karın ağrısı
  • Ölüm korkusu
  • Üşüme
Anksiyete

Anksiyete kişi için tehlikeli bir durum yaratma ve tehlike algısını ortaya çıkaran bir tür hastalıktır. Kişinin sürekli korkuya kapılıp baş dönmesi, korku ve titreme gibi belirtileri ortaya çıkar. Genelde psikolojisi bozuk kişiler ve etrafta dikkat çekmek isteyen kişilerin ortaya çıkarmak istediklerini elde etme çabasıdır. Anksiyete belirtileri şu bulgulardır:
  • Hayattan zevk almama
  • Dikkat çekme
  • Takıntılı davranışlar
  • İçe kapanıklık
Sosyal Fobi

Sosyal fobi hastalığı 13 24 yaşları arasında görülür fakat daha büyük yaşlarda da görülme ihtimali vardır. Kadınlarda daha fazla görülmesine rağmen erkelerin bu konuda daha çok başvurdukları görülmektedir. Sosyal fobi rahatsızlığı daha çok ebeveynlerin aşırı derecede disiplinli olması ve aile bağlarının kopuk olmasından kaynaklanır.

Tik Bozuklukları

Bu durum kişinin istemsiz bir şekilde hareket yada ses çıkartmasıdır. Süresi genellikle 1 saniyeyi geçmemektedir. Tikler bir bölgede veya bir kaç bölgede hissedilebilir. Yoğun stres, kaygı, bitkin düşmek, can sıkıntısı ve başkaları önünde aktif bir rol oynarken istemsiz olarak kendiliğinden gelişir. Yapılan araştırmalarda 1000 kişide 2-6 kişinin tik hastası olduğu saptanmıştır. Erkeklerde kadınlara oranla 3 kat daha fazla görülmektedir.

Uykusuzluk

Kişi kafasına sürekli bir şeyler takarak ve bir an önce her şeyin olup bitmesini istediğinden uyku sorunu yaşar. Kişi de uyku sorunu varsa kafasına bir şeyler takmamalı ve sadece kendini uykuya vermelidir. Uyku sorununuzu her şeye rağmen çözemiyor iseniz bir psikolog desteği mutlaka almalısınız. İntihar girişimlerinin çoğu uykusuzluk problemi olarak ortaya çıkmaktadır. Uyku sorunu yaşıyorsanız eğer şunları yapın:
  • Yatmadan önce yatağınızın başına bir kalem ve defter koyun. Kafanıza takılan ne varsa deftere yazın. Bu sizi psikolojik açıdan rahatlatarak uyumanız sağlayacaktır.
  • Uyku saatleriniz düzene girene kadar saat kaçta uykunuz geliyorsa yatın
  • Klasik müzik dinleyerek uykunuzun gelmesini sağlayabilirsiniz
  • Yatağa girdiğinizde bir kitap okuyarak kendinizi rahatlatır ve aynı zamanda gözlerinizi yoracağı için uykunuzun gelmesinde etkilidir.
http://psikolojik.gen.tr/psikolojik-hastaliklar.html