31 Ağustos 2015 Pazartesi

Stephen Hawking'ten yeni teori: Kara delikte pes etmeyin, çıkış yolu var!

Stephen Hawking'ten yeni teori: Kara delikte pes etmeyin, çıkış yolu var!

Bilginin kara delikten geri dönüşüne dair bir mekanizma keşfettiğini duyurdu

 
Stephen Hawking'ten yeni teori: Kara delikte pes etmeyin, çıkış yolu var!  
 
 
Teorik fizikçi Stephen Hawking, bilginin kara delikten geri dönüşüne dair bir mekanizma keşfettiğini duyurdu.

İngiliz fizikçi Stephen Hawking, kara deliğe giren cisimlerin benliklerini yitirip yitirmediği konusunda bir buluş gerçekleştirdiğini açıkladı.

İsveç'in başkenti Stokholm'daki Kraliyet Teknoloji Enstitüsü'nde konuşan Stephen Hawking, "Eğer kara delikte olduğunuzu hissederseniz pes etmeyin, bir çıkış yolu var" dedi.

Ntv'de yer alan habere göre, "Kara deliğe düşen bilgi bir yerde belirmeli" diyen Hawking, bunun için iki yol olduğunu anlattı. Ünlü bilim insanı  "Bilgi, ya kara deliğin ucunda bir tür holograma dönüşüyor ya da alternatif evrende ortaya çıkıyor" diye konuştu.

Stephen Hawking,  kara deliklerle ilgili alternatif tarihlerin varlığının bunun mümkün olabileceğini gösterdiğini söyledi. 

Stephen Hawking kimdir?

Prof. Dr. Stephen Hawking 8 Ocak 1942 Oxford doğumlu  İngiliz fizikçi, evrenbilimci, astronom, teorisyen ve yazar.

Çocukluğu ve eğitim yılları

Hawking 8 Ocak 1942 yılında hayata gözlerini açmıştır. 8 yaşındayken Londra'dan 20 mil uzaktaki St Albans'a gitti. 11 yaşında St Albans okuluna kayıt oldu. Buradan mezun olduktan sonra babasının eski okulu Oxford Üniversitesi kolejine devam etti. Babasının tıpla ilgilenmesini istemesine karşın, o matematiği seviyordu. Fakat okulun matematik bölümü mevcut değildi. Bu yüzden onun yerine fizik öğrenimi görmeye başladı. Üç yıl sonra doğa bilimlerinde birinci sınıf onur madalyasıyla ödüllendirildi. Hawking daha sonra kozmoloji (evrenbilim) üzerine çalışmak üzere Cambridge'e gitti. O zamanlar Oxford'da evren bilimi üzerine çalışma yoktu.

Cambridge'de danışman olarak Fred Hoyle'u istemesine karşın Dennis Sciama atanmıştı. Doktorasını aldıktan sonra ilk önce araştırma asistanı, daha sonra Gonville and Caius College'de profesör asistanı oldu. 1973'de Gökbilim Enstitüsünden ayrıldıktan sonra Hawking, Uygulamalı matematik ve Kuramsal fizik bölümüne geçti. 1979'dan sonra matematik bölümünde Lucasian matematik profesörü oldu. Bu profesörlük 1663 yılında üniversite parlamento üyesi olan Henry Lucas tarafından kurulmuştu.

İlk olarak Isaac Barrow sonra 1669'da Isaac Newton'a verilmişti. Hawking, evrenin temel prensipleri üzerine çalıştı. Roger Penrose ile birlikte Einstein'ın Uzay ve Zamanı kapsayan Genel Görelilik Kuramının, Big Bang'le başlayıp karadeliklerle sonlandığını gösterdi. Bu sonuç Kuantum mekaniği ile Genel Görelilik Kuramı'nın birleştirilmesi gerektiğini ortaya koyuyordu. Bu yirminci yüzyılın ikinci yarısının en büyük buluşlarından biriydi. Bu birleşmenin bir sonucu da karadeliklerin aslında tamamen kara olmadığını, fakat radyasyon yayıp buharlaştıklarını ve görünmez olduklarını ortaya koyuyordu. Diğer bir sonuç da evrenin bir sonu ve sınırı olduğuydu. Bu da evrenin başlangıcının tamamen bilimsel kurallar çercevesinde meydana geldiği anlamına geliyordu

Hastalığından sonraki yaşamı

Stephen Hawking 1960'ların başında 21 yaşındayken tedavisi olmayan Amyotrofik lateral skleroz (ALS) hastalığına yakalandı. Motor nöronların zamanla yüzde seksenini öldürerek sinir sistemini felç eden; ancak beynin zihinsel faaliyetlerine dokunmayan bu hastalık, Hawking'i tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkûm etti. Ünlü bilim insanı, 1985 yılından bu yana sesini de yitirmiş olduğu için, koltuğuna yerleştirilmiş, yazıları sese dönüştürebilen bilgisayarı sayesinde insanlarla iletişim kurabiliyor. Şu anda Hawking, bilimsel uğraşlarında ve günlük yaşantısında çevresinden ve ailesinden büyük destek almaktadır. Konuşmak istediği anda, elindeki elektronik aleti sıkarak, sandalyesine bağlı özel bilgisayarının ekranına, dakikada ortalama 10 kelimeyi sıralayabilmektedir. Bu sessiz konuşan dehanın, özel bilgisayarının hafızasında yaklaşık 2600 kelime bulunmaktadır. Böylece herhangi bir kelimeyi söylemek istediğinde ekrana yazabilmektedir. Sağlıklı insanların konuşmalarında kullandığı kelime sayısı da 2500 civarındadır. Dolayısıyla Hawking, duygularını ifade etmede kelime sıkıntısı çekmemektedir.

Stephen Hawking kuantum fiziği ve kara deliklerle ilgili iddialarıyla, bugün yaşayan bilim insanları arasında dünyada en çok tanınan isimdir. Kitapları, 40 dile çevrildi; evrenle ilgili çılgın teorik bilgilerini popüler hale getirmek için gereken maddi bağımsızlığı sağlayacak ve Cambridge Üniversitesi'ndeki uygulamalı matematik ve teorik fizik laboratuvarını geliştirecek kadar da sattı.

Hawking, hastalığıyla gizemli bir kişilik oluşturmaktadır. Son kitabı “Ceviz Kabuğundaki Evren”de, dünyanın büyük bir felaket ile karşı karşıya kalabileceğini belirterek uzayda insan kolonileri kurulmasını gündeme getirmişti. Bir fenomen haline gelen ve milyonlarca satan “Zamanın Kısa Tarihi: Büyük Patlamadan Karadeliklere” kitabı, Hawking'e asıl şöhreti getirmişti. İlk kitabının yayımlanmasından bu yana gerçekleşen önemli buluşların ardındaki sırrı açığa çıkaran “Ceviz Kabuğundaki Evren”, “Zamanın Kısa Tarihi”nin bir devamı sayılabilir. Yeni kitabıyla yazar, bizleri çoğu kez gerçeklerin kurmacadan daha şaşırtıcı olduğu teorik fiziğin en üst noktalarına çıkarıyor ve evrenin temel ilkelerine dair anlaşılır yorumlarda bulunuyor. Görelilik kuramından zaman yolculuğuna, süper kütle çekiminden süpersimetriye, kuantum teorisinden M-Kuramı’na ve bütünsel beyin algılanımına kadar evrenin bilinen en kışkırtıcı sırlarına kapı aralayan kitap, Einstein’in “Genel Görelelik Kuramı” ile Richard Feynman'ın çoklu geçmiş düşüncesini birleştirerek evrende olup bitenleri tanımlayabilecek eksiksiz ve tek bir teori geliştirmeye çalışıyor.

Okur, kitabı bir bilimsel eser olarak algılayabileceği gibi, rahatlıkla bir bilim–kurgu romanı gibi de değerlendirebilir. Hawking'in “karmaşık önermeleri günlük yaşamdan çekip aldığı analojilerle resmetme becerisi” buna imkân tanımaktadır. 2012'de “Büyük Tasarım” adlı kitabını da çıkartmıştır. Kitaplarında genellikle bir "Yaratan"ın varlığını reddeden Stephen Hawking, Her Şeyin Teorisi (Birleştirilmiş Alan Kuramı)’ne ulaşıldığı zaman, kainat’ın yaratım sürecinde, ‘Tanrı’ kavramına ihtiyaç olmadığını da net bir dille ifade eder.

Stephen Hawking, Einstein’dan bu yana dünyaya gelen en parlak teorik fizikçi olarak kabul edilmektedir. 12 onur derecesi almıştır. 1982'de CBE ile ödüllendirilmiş, bundan başka birçok madalya ve ödül almıştır. Royal Society'nin ve National Academy of Sciences (Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi) üyesidir.

Evren tek ve emsalsiz midir?

Evren tek ve emsalsiz midir?
Andrei Linde, 80’li yılların başında fizikçi Alan Guth’un geliştirdiği kozmik şişme teorisi üzerine çalışırken evrenin tek ve emsalsiz olamayabileceği üzerine bir teori geliştirmiş ve daha sonra bu bilimsel yaklaşım sicim teorisi tarafından da onaylanmıştı. Çoklu evrenler olarak adlandırılan bu model, artık bilim dünyasında yaygın olarak kabul edilen bir fikre dönüştü. Çünkü daha önce fiziğin açıklamakta zorlandığı konuları alternatif bir yaklaşımla aydınlatabiliyor.


Örneğin, evrenin yaşama uygun ortamı barındırmış olması kolayca açıklanmayan konuların başında geliyordu. Bu, ya rastlantısal bir durum olmalıydı ya da yaşamın oluşması için en uygun ortamı sağlayacak şekilde gelişmişti (antropik ilke). Eğer çoklu evrenler modeli doğruysa, bu uyum tamamen bir rastlantı. Çünkü teoride bahsi geçen evren sayısı öyle fazla ki bunca ihtimal içinde bir değil birçok farklı evrende yaşam olabileceği gerçeği ortaya çıkıyor.
Şişme kuramı öncesinde tek ve emsalsiz olan bir evrende yaşadığımızı düşünüyorduk. Dahası kozmolojik gözlemlerimiz de evrenin neredeyse hiç değişmeyen bir davranış modeline sahip olduğunu gösteriyordu. Yani evrenin her yerinde düzenli olma yönünde bir eğilim görülmekteydi ve bu homojen dağılımın sebebini kimse açıklayamıyordu. Linde artık tek ve emsalsiz evren modelini rafa kaldırmamız gerektiğini düşünüyor.Çünkü kozmik şişme teorisi evrenin düzenli olma yönündeki eğilimini açıkladığı gibi beraberinde çoklu evrenler modelini de zorunlu kıldı. Bu nasıl mı oldu? Teoriye göre; evren oluşum aşamasında muazzam hızda bir uzay genleşmesi geçirdi. Böylece uzayın birbirinden farklı içeriğe sahip kısımları esneyerek değişime uğradı, son derece pürüzsüz bir hal aldı. Bu noktada galaksiler belirmeye başladı. Linde bundan sonrasını şöyle açıklıyor; “Evrenin bir futbol topunun siyah ve beyaz altıgenlerden oluşuyor olması gibi bir yüzeyi olduğunu farz edenin. Topu patlatmadan şişirebilecek olsaydık, her bir siyah ve beyaz altıgen müthiş derece genişler ve birbirlerinden uzaklaşmaya başlardı. Siyah altıgenlerden birinde yaşıyor olsak, genişleme arttıkça beyaz kısımların varlığından bile habersiz  duruma gelirdik.  Sonunda tüm evrenin siyahtan ibaret olduğunu düşünüp neden başka bir rengin oluşmadığı üzerine bilimsel açıklamalar üretmeye çalışırdık. Beyaz altıgenlerden birinde yaşayanlar da aynı şeyi düşünüyor olurlardı. İşte şişme kuramı hem siyah hem de beyaz bölümlerin var olabileceğini ve bizim bunu gözlemleyemeyeceğimizi söylüyor.” Özetle Linde, bu altıgenlerin her birinin farklı fizik kurallarına sahip evrenler olduğunu söylüyor.

Günümüzün en güçlü teorilerinden olan sicim kuramı da uzay-zamanı 10 boyutlu (9 uzay boyutu ve zaman) olarak başanlı bir şekilde formüle ederek buna destek veriyor. Ama bizim algıladığımız 3 boyutlu uzayda diğer boyutların fark edilmesi mümkün değil. Çünkü öyle ufak boyutlarda ve öyle sıkıştırılmış gibiler ki onları algılamamız imkânsız. Fizikçiler ekstra 6 boyutun bu kadar küçük olmasının birçok nedeni olabileceğini düşünüyor. Peki, bu derece sıkışıp küçülmelerine rağmen neden patlayıp ortadan yok olmadılar? Linde; “Nedenini hiçbirimiz bilmiyoruz. 10 yıl önce bu duruma bir yaklaşım sunuldu. Ve evrenin farklı bölümlerinde 10 üzeri 500 farklı koşulun olabileceğine dair bir tablo ortaya çıktı. Bu olasılıkların her biri farklı uzay boşluğu enerjisi ve birbirinden farklı madde türleri içeren bölgeleri tarif ediyor” diyor. Bu bölgelerin her biri farklı evrenler olarak tanımlanıyor.
“Tabii ki evrenin diğer kısımlarını göremediğimize göre bu tablonun doğru olduğunu kanıtlayamayız” diyor Linde; “Diğer bir taraftan, bunun aksini de ispatlayamayız çünkü bahsi geçen diğer bölgeler bizden çok uzaktalar. Dolayısıyla konu hakkında şu ana dek gerçekleştirilen en iyi yaklaşım bu teoriden geldiği için 10 üzeri 500 adet farklı evren olduğuna karşı çıkan bir teorinin bunca olasılık arasından neden sadece bir tanesinin tüm evrende geçerli olduğunu kanıtlaması gerek.”
Tabii fizikçilerin tamamının bu modele katılmadığını da belirtmek gerek. Örneğin, Princeton Üniversitesi’nden Paul Steinhardt, “Bu teori hiçbir şeyi açıklamıyor, sadece her şeyin mümkün olabileceğini gösteriyor. Bu yüzden kullanışlı bir model değil” diyor. Perimeter Enstitüsü fizikçisi Lee Smolin de karşı çıkanlar arasında. Tek bir evren olduğunu ve fizik kurallarının zaman içinde gelişerek yaşam için uygun koşulları sağladığını düşünüyor.
İngiliz fizikçi Paul Davies ise bu yaklaşımın bilimsel olmaktan ziyade felsefi açıklamalar ürettiğini dilşünerderden. Ama Linde’nin cevabı hazır: “Eğer tek bir evren olduğu fikrine geri döneceksek şu üç koşulun sağlanması gerek: şimdikinden daha iyi bir kozmolojik yaklaşım, elimizdekinden farklı parçacık etkileşimleri teorisi ve evrenin neden  bir şekilde yaşama uygun koşulları oluşturduğuna dair alternatif bir açıklama.”
– Andrei Linde – Teorik Fizikçi / Stanford Üniversitesi Fizik Profesörü
Kaynak
*BilimFili - "Evren Tek ve Emsalsiz midir?"
http://bilimfili.com/evren-tek-ve-emsalsiz-midir/

16 Ağustos 2015 Pazar

1 milyon 600 bin kilometreden Dünya

1 milyon 600 bin kilometreden Dünya
1 milyon 600 bin kilometreden Dünya

NASA, 1.6 milyon kilometre uzaklıktan çektiği Dünya fotoğrafını yayınladı

Dünya Bülteni/ Haber Merkezi
Amerikan Havacılık ve Uzay Ajanı NASA, ‘Deep Space Climate Observatory’ (DSCOVR) isimli uzay aracının tam 1 milyon mil yani 1.6 milyon kilometre uzaklıktan çektiği Dünya fotoğrafını yayınladı.

Ana amacı, Güneş’in neden olduğu jeomanyetik fırtınaları önceden tahmin etme imkânı sağlamak olan DSCOVR, şubatta fırlatılmıştı. Geçen ay, Güneş ile Dünya arasında bulunan ve ‘Lagrange Point 1’ adıyla anılan, yerçekimi açısından stabil hedef noktasına ulaşan uzay aracı, buradan Dünya’nın en uzaktan çekilmiş portresini fotoğrafladı.

NASA’nın yayınladığı Dünya fotoğrafı hem sosyal medyada büyük ilgi görürken, ABD Başkanı Barack Obama da fotoğrafı resmi Twitter adresinden paylaştı ve “Mavi bilyenin bu yeni fotoğrafını biraz önce NASA’dan aldım. Bu sahip olduğumuz tek gezegeni korumamız gerektiği konusunda çok güzel bir hatırlatma” yazdı.

Bilim dünyasına göre 'evren yavaş yavaş ölüyor'

Bilim dünyasına göre 'evren yavaş yavaş ölüyor'
Bilim dünyasına göre 'evren yavaş yavaş ölüyor'

Evrenin enerji üretimi, son iki milyar yılda yarı yarıya düştü. Prof. Dr. Driver, "Evren, tıpkı yorgunluktan kanepesine yığılan ve battaniyesine sarılan yaşlı bir adama benziyor" dedi

Dünya Bülteni/ Haber Merkezi
Gök bilimciler, evrenin yavaş yavaş sonuna yaklaştığını ileri sürdü. Galaksi ve Kütle Demeti (GAMA) projesi çerçevesinde 200 binden fazla galaksinin 21 farklı dalga boyunda yaydığı ışıkları inceleyen gök bilimciler, evrenin enerji üretiminin son iki milyar yılda neredeyse yarı yarıya düştüğünü ortaya çıkardı.

Avustralya'daki Uluslararası Radyo Astronomi Araştırma Merkezi'nden Prof. Dr. Simon Driver, "Evrendeki enerji miktarını hesaplamak için 200 binden fazla galaksinin farklı dalga boylarında yaydığı ışıkları inceledik. Bunun için hem uzaydaki ve hem de yeryüzündeki  teleskopları kullandık" dedi.

Driver, "Evren, tıpkı yorgunluktan kanepesine yığılan ve battaniyesine sarılan yaşlı bir adama benziyor. Ve bu yaşlı adam, yavaş yavaş son uykusuna hazırlanıyor" diye konuştu.

Sussex Üniversitesi'nden Dr. Stephen Wilkins da yıldız doğum oranının giderek azaldığını, bunun da evrendeki enerji miktarının düşmesini hızlandırdığını kaydetti.

Wilkins, "Yıldız oluşumu, birkaç milyar yıl önce en üst seviyeye ulaştı. Daha sonra da düşmeye başladı. Evrende halihazırda var olan yıldızlar, yaşlandığı için ürettikleri enerji miktarı da azalıyor. Son iki milyar yılda evrendeki enerji miktarı, yüzde 40 oranında azaldı. Yıldız doğumu, azalmaya devam edecek. Dolayısıyla evren de giderek zayıflayacak.  Gel gör ki evrenle ilgili bilgilerimiz, hala çok az. Tek bildiğimiz bu  sürecin milyarlarca yıl alacağı. Şimdilik endişelenmeye gerek yok" ifadelerini kullandı.

Gök bilimciler, kapsamlı bir kozmos tarihçesi hazırlayabilmek için şimdi de evrendeki enerji içeriğinin haritasını çıkarmaya başladı.