İstanbul'un Vefa semtine adı verilen Şeyh Vefa, Fatih devrinin büyük
alimlerinden ve evliyasındandı. Akşemseddin, Molla Gürani gibi devrin manevi
önderlerinden biriydi. Bu büyük zatın oyun yaşlarındaki bir oğlu kötü bir
alışkanlık edinmişti. Ucuna çivi çakılmış bir sopa ile o devirde evlere içme
suyu taşıyan sakaların kırbalarını deliyordu. Evcil hayvan derisinden yapılmış
su tulumu demek olan kırba, sivri bir madde ile dokunuldu mu kolayca delinecek
bir nesneydi. Şeyh Vefa'nın oğlu da bunu yapıyordu. Sakalar, "Bir din ulusunun
oğludur, çok sürmez geçer" diye bir müddet dayandılarsa da baktılar vazgeçeceği
falan yok, Şeyh Vefa'ya şikayet ettiler. Vefa Hazretleri olanları duyunca
hayretler içinde kaldı. Nasıl olur da bunca dikkat ve özenle yetiştirilen, haram
lokmadan uzak tutulan bir çocuk böyle bir şey yapardı? Şeyh Vefa sakalara,
"Tamam" dedi. Konu anlaşıldı, gereken yapılacak, sizin de zararınız
ödenecektir. Önce kendinden işe başladı. "Acaba ben bu çocuğa
yanlışlıkla da olsa haram yedirdim mi?" diye düşündü. Bir şey bulamadı. Hanımına
sordu; "Sen bu çocuğa hamileyken veya süt verirken haram bir şey yedin mi, çok
iyi düşün, bana bildir, yoksa oğlanın sonu kötü" dedi. Hanım
düşündü, taşındı, rüyaya
yattı, nihayet bir olay hatırladı. Oğlana hamileyken oturmağa gittiği bir komşu
evinde, masadaki bir tabakta portakallar varmış. Görünce canı çekmiş ama
istemeye de utanmış. Ev sahibi hanım bulundukları odadan dışarı çıktıkça
yakasındaki iğneyi portakallara batırıp sularını içmiş. Bunu şeyhe anlattı. Şeyh
Vefa "Aman hatun hiç vakit geçirmeden o komşuya git, olanı biteni dosdoğru anlat
ve helallik dile" diye tenbihledi. Kendi de sakaları çağırdı, kimin kaç tane
kırbası delinmişse hepsinin parasını ödedi ve haklarını helal ettirdi. Oğlana
olayın başından sonuna kadar bir şey denmedi. Hakkında böyle şikayet var, bir
daha yaparsan asarız, keseriz yollu tehdit edilmedi. Ama çocuk bir daha çivili
sopa ile kırbaları delmedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder