OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN
AZıNLıKLARıN SOSYAL VE EKONOMİK
DURUMLARı
Dr. Yelda DEMİRAG*
Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan azınlıklann sahip olduklan
sosyal, hukuki ve ekonomik haklanna ilişkin bazı batılı tarihçilerin
objektif davranmadıkları bir gerçektir. Fakat bir kısım yansız
tarih yazarlan, Osmanlı İmparatorluğu'nun kendi Gayrimüslim uyruklanna
baskı yaparak onları istismar eden katı bir teokrasi uygulamadığını,
tam aksine azınlıklann büyük ölçüde yerel ve toplumsal
özerkliğe sahip olduklannı hatta aynı dönemin Avrupasında yaşayan
etnik ve dinsel gruplara kıyasla çok daha toleranslı muamele
gördüklerini kabul etmektedirlerı.
Bu
çalışma, Osmanlı İmparatorluğu'nun temelde teokratik bir
yapıya sahip olmasına karşın, yönetimin hoşgörülü olduğu ve azınlıklan
baskı altında tutmadığı gerçeğini kanıtlama amacını gütmektedir.
Üzerinde egemenlik kurulan topraklardan İmparatorluğun
maddi ihtiyaçlan geldiği sürece, bölgesel yönetime doğrudan
kanşılmamış, kültürel ve dinsel baskı uygulanmamıştır. Böylece
sürdürülen bölgesel özerklik İmparatorluğun çeşitli etnik ve dinsel
*
Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü.
i. Bu şekilde düşünen tarihçilerden Stanford Shaw, şöyle demektedir: "Osmanlılar
baştan beri, fethettikleri ülkelerin Hıristiyan ve Yahudi halklarını ne köleleştirmeye, ne de
din değiştirmeleri için zorlamaya çalışmışlardır. XIX.ve XX.yüzyıliann başında Osmanlı
azınlıklannca çıkarılan sorunlar, Osmanlı İmparatorluğu'nun önceki beşyüz yıl boyunca
onlara karşı uyguladığı hoşgörülü yönetimin sonuçlarıdır",
History of the Ottornan Ernpire
and Modern Turkey,
(Cambridge:1977), Edward Amold, Turkey in Europe, (London:
1900), A.J.Toynbee,
Treatment of Arrnenians in the Ottornan Ernpire, (London:1923),
Bemard Lewis,
The Emergence of Modern Turkey, (Cambridge: 1965), Felix Valyi,
Revolutions in Islam,
(New York: 1975), A. Poweli, The Struggle for Power in Moslern
Asia,
(New York, 1925).
16 YELDA DEMİRAG
yapılarındaki ulusal benliğin sürdürülmesine yardımcı olmuştur.
Milliyetçilik akımı Güney Doğu Avrupa'ya geldiği zaman burada
uygun bir ortam bulabilmiş ve Osmanlıların bu hoşgörülü yönetimi
bir bakıma devletin parçalanmasında etkili olmuştur. Kısaca, Balkanlar'da
Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya ve Arnavutluk
gibi ülkelerin bağımsızlıklannı kazanmalarından hemen sonra,
kolaylıkla Avrupa sisteminde ulusal devletler olarak yer almalarında
ve ulusal bütünlüklerini korumuş olmalarında Osmanlı yönetim
anlayışının hoşgörüsü azımsanmayacak bir roloynamıştır.
Avrupa'nın emperyalist devletlerinin elinden kurtulan diğer bölgelerdeki
devletlerin ulusal, kültürel ve ekonomik bütünlük konularındaki
güçlükleri ortadadır. Batı' nın "Osmanlı Doğu despotizminin
baskıcılığı" iddialarına karşı bu anlamlı bir kanıttır.
Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren özellikle devletin
yükselme döneminde, İmparatorluk sınırları içinde yaşayan azınlıklara
Osmanlı "millet sistemi" içinde etnik ve dinsel kimliklerini banş
ve düzen içinde koruma fırsatı verilmiştir.
İslamiyetin yayılmaya başladığı yıllarda, İslam devletinin temel
esaslarından biri olarak ortaya çıkan ve "millet" anlayışına dayanan
bu sistemi geliştiren ve en iyi şekilde uygulayan Osmanlılar
olmuş, fethettikleri yerlerde yaşayan Gayrimüslim topluluklara,
kendilerini yönetmelerini sağlayacak haklar tanımışlardır. Osmanlıları
böyle bir sistemi uygulamaya yöneIten nedenlerin başında şüphesiz
İslam hukukunu benimsemeleri bulunmakla birlikte, bunun
yanında iktisadi ve ticari şartlardaki değişmeler de önemli etken olmuştur.
XV. yüzyılda Avrupa' da gerçekleşen coğrafi keşiflerden sonra
ticaret yollarının başka yönlere çevrilmesi Yakındoğu'nun ekonomik
hayatını olumsuz yönde etkilemiş, Osmanlılar da bölgedeki ticari
faaliyeti canlandırmak için yeni tedbirler almak zorunda kalmışlardır.
Özellikle Fatih Devrinde bir yandan ticaretle meşgulolan
Venedik ve Cenevizlilere ticari, hukuki ve dinf kapitülasyon hakları
verilirken, diğer yandan da Osmanlı tabiyetine geçmiş Gayrimüslimlere
geniş cemaat haklan tanınmıştır. İşlevini yitirmek üzere bu
OSMANLı
İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLıKLARıN... 17
lunan Ortodoks Rum Patriği ihya edilmiş ve Patrikhaneye Bizans
İmparatorlarının verdiklerinden daha fazla dilli ve hukukf haklar tanınmıştır.
Aynı şekilde, Musevilere kendi havralarına sahip olmak
olanağı sağlandığı gibi, Ermenilerin başına da bir patrik tayin edilerek
cemaatler arasında bu şekilde denge sağlanmaya çalışılmıştır
2•
Her cemaat kendi örf ve adetlerine uygun bir düzen kurmada serbest
bırakılmıştır. Ancak dini liderlerin aynı zamanda idaıf vazifeleri
de olması nedeni ile sadece din başkanlarının seçimine devlet
müdahale etmiştir. Onun dışında evlenme, boşanma ve vasiyet gibi
medelli haklar konusunda kendi dilli ve hukukf kurallarını uygulamışlardır
. Azınlıklarla ilgili davalar, kilisede kurulan mahkemelerde,
kilise kanunlarına göre görülmüş, verilen kararlar onlar adına
Osmanlı Devleti tarafından uygulanmıştır.
"Ümmet" anlayışından "Millet Sistemi" şekline dönüşen bu anlayış
içinde din, ırk, hukuk ve kültür eşitliği Osmanlı toplumunda
her devirde mümkün olabilmiş ve ehl-i kitap dinler yüzyıllar boyu
İmparatorlukta yaşayabilme imkanı bulmuşlardır. Bu hoşgörü çerçevesinde
Osmanlı tebaası Gayrimüslimler kısa zamanda devletin
tüm ekonomik gücünü ellerine geçirmişlerdir
3•
Gayrimüslim tebaa içinde en önemli unsur Rum Ortodoks Kilisesi
etrafında toplanan Hıristiyanıardı. Divan-ı Hümayun tercümanlığı
gibi önemli görevler RumIara verilmişti. Bunun başlıca nedeni,
Osmanlı yönetici ve aydınları daha çok Arapça ve Farsça biliyor
ve çok azı batı dillerine aşina iken İstanbullu RumIarın Batı dillerine
sahip olmalarıydı. RumIarın bu mevkilere getirilmeleri İstanbul'
da bir cins Rum aristokrasisinin doğmasına neden olmuştur.
Kentin Fener bölgesinde oturan bu aristokratlar (Fenerli RumIar),
görevlerinden elde ettikleri geliri, ailelerinin genişlemesi ve zenginleşmesi,
Yunan kültürünü öğrenme ve güçlendirme ile hem Ortodoks
millet içinde hem de Osmanlı hükümet sisteminde güç ve statülerini
artırmak için kullanmışlardır
4•
2. İlber Ortaylı, "Osmanlı İmparatorluğu 'nda Millet",
Tanzimattan Cumhuriyete
Ansiklopedisi,
(Ankara: 1970), c.IV, s.998.
3. Türkkaya Ataöv, "Azınlıklar Üstüne Bazı Düşünceler",
A.Ü. Siyasal Bilgiler
Fakültesi Dergisi,
(Ankara: 1987),cXLlI,no.1-4,s.53.
4. earter V. Findley,
Bureaucratic Reform in the Ottoman Empire,the Sublime
Porte,
1789-1922, (Princeton:1980),s.92.
18 YELDA DEMİRAG
Bunların bazıları oldukça ünlü de olmuştur. Örneğin, Alexander
Mavrocordato, Köprülü Ahmet Paşa'ya hizmet etmiş ve Karlofça
barış görüşmelerinde kilit bir roloynamıştır. Bundan başka Fenerli
RumIarın siyasi görevlerde de bulunduklarını bilmekteyiz. Örneğin,
Eflak ve Buğdan gibi bağlı prenslikler Bab-ı Ali'de iki tane
Rum "Kapı Kahyası" tarafından temsil edilirlerdi. Bundan da önemlisi
1711 ve 1716'da Eflak ve Buğdan'a Fenerli Rumlar yönetici
olarak atandılar. Hatta böyle yabancı bir yönetsel unsurun Romanya'nın
birleşmesi ve Romen ulusçuluğunun gelişmesinde önemli etkisi
olduğu söylenmektedir
5• Yunanlı Rumlar bu siyasal görevlerini
Bizans emperyalizminin "megali ideası"nı canlandırmak için de
kullanmışlardır6 .
Osmanlı İmparatorluğu' nda yaşayan Slav, Romen ve Balkan
RumIarının yanı sıra Anadolu RumIarı ve Ermeniler de XII. ve
XIII. yüzyıllar ve sonrasında Müslüman olma koşulu aranmaksızın
Osmanlı Ordularına sipahi, hatta komutan olarak alınmışlardır. Zorla
müslümanlaştırılan Hıristiyanlar sadece "devşirme sistemi" için
alınacak ve Sultanın kullan olarak hükümet ve orduyu oluşturacak,
ileride de Osmanlı aristokrasisine katılmak üzere eğitilip yetiştirilecek
genç erkeklerden oluşuyordu? Ama sağladığı güç ve zenginlik
nedeniyle bu tür din değiştirmenin ödülü de büyüktü.
Hıristiyanlar ve Yahudiler, Müslümanların yapmakla yükümlü
oldukları bazı görevlerden de muaftılar. Bunlardan en önemlisi, kimi
zaman yaşam boyu süren askerlik hizmeti idi. Askerlik hizmetinden
muaf tutulmaları karşılığında her Gayrimüslim erkek "cizye"
adı verilen vergiyi öder
8, fakat maddi açıdan bu vergiyi ödeyemeyecek
durumda ise bu konuda da yine anlayışla karşılanarak cizye-
5. Kemal Karpat,
Balkanlarda Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk (Ankara: 1997).
6. Benjamin Lewis Braude,
Christians and Jews in the Attornan Empire, 2 cilt (New
York: 1982),s.l2.
7 Devşirme konusu için bkz: Halil İnalcık,
The Attornan Empire: The Classical Age
1300-1600,
(London: 1973), s.47.
8. Cizye konusunda ayrıntılı bilgi için bkz: Yavuz Ercan, "Osmanlı İmparatorluğu'nda
Gayrimüslimlerin Ödedikleri Vergiler ve Bu Vergilerin Doğurduğu Sosyal Sonuçlar",
Belleten Dergisi,
(Ankara: 1991),c.L V,s.371-401. Ömer Lütfi Barkan, Kanunnameler,
(Ankara: 1983) c.I, s.3S
ı.Halil İnalcık, Djizya, Encyclopedia of Islam, s.S62.
OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLIKLARıN... 19
den muaf tutulurlardı. Ayrıca kadın, çocuk, akıl hastası, fakir olanlardan
ve din adamlarından da cizye alınmazdı. Sayılanlar dışında
ondört-yetmişbeş yaş arasında bulunan tüm Gayrimüslim erkekler
devlete cizye ödemekle yükümlüydüler. Ama bu konuda da Gayrimüslimler
arasında vergi ödemernek için hileli yollara başvuranlar
oluyordu
9.
İşlenen suçlar karşısında Gayrimüslimlere verilen cezalar incelendiğinde
Müslümanlara göre daha hafif cezalara çarptırıldıkları
anlaşılmaktadır, Örneğin, Süleyman Kanunnamesinde zina ile ilgili
suçlarda gayrimüslimlerin, aynı suçu işleyen Müslümanlara göre
yan yarıya daha az cezaya çarptırılacağına dair hüküm bulunmaktadırıo,
Aynı suçu işlemiş zimminin, Müslümanın ödediği cezanın yarısını
ödemekle yükümlü olması akla üç olasılık getirmektedir: İlk
olarak, Müslümanlann gayrimüslimlere nazaran daha az suç işlemelerini
sağlamak için Müslümanlara daha çok ceza ödetilmesi.
İkincisi, bu cezanın ancak zimmiler arasında işlenen bir suç için tayin
edilmiş olması. Son olarak da, Gayrimüslim halkın korunması.
Burada cizyenin azalmamasını sağlamak asıl neden olabilirlı.
Gayrimüslim Osmanlı Tebaanın Ekonomik Durumlan
Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Gayrimüslimler devlet
hizmetinden muaf olmalarının avantajıyla genellikle esnaflık ve ti-
9. Vergi verecek Zimminin yaşını tayin etmek bir çok güçlüklere yol açıyordu. Her
şeyden önce vergi vermemek için Gayrimüslimler yaşlaonı küçük gösteriyorlardJ. Bu yüzden
vergi mükellefinin yaşını doldurduğunu anlamak için bazen özel ve ilginç yöntemlere
başvuruluyordu. Örneğin, yaşı belirlenecek kimsenin boynu iple ölçülüyor ve bunu iki
misli alınıyordu. Daha sonra bu ipin iki ucunu Zimmi dişleri ile tutuyor ve maydana gelen
halka başından geçiriliyordu. Eğer halka başından kolaylıkla geçerse, zimmi vergi verecek
yaşa gelmiş demektL Geçmezse henüz vergi verecek yaşa gelmediği kabul ediliyordu.
Boris Christoff Nedkoff, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Cizye", (Çev. Şinasi Altundağ),
Belleten Dergisi,
(Ankara: 1986),c.VIII,s.621,623,624.
10. Yavuz Ercan, "Türkiye'de XV. ve XVI. Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin Hukuki,
İçtimai ve İktisadi Durumu",
Belleten Dergisi, (Ankara: i983), c.xLVII, s.1143. c.f.
Kanunname-i AI-i Osman (Kanuni Kanunnamesi), Tarih-i Osmani Mecmuası
(TOEM) yayını, s.3-4. ".... Bu zikrolunan ceraim kafirden sadır olsa, gani Müslümandan
alınan cerimenin nısfı ve mutavassıtü'l-halden, orta halli Müslümandan alınan cerimenin
nısfı ve fakirden, fakürü'l-hal Müslümanlardan alınan cerimenin nısfı alına".
ı
1. Ercan, Ibid., s.II43.
20
YELDA DEMİRAG
caretle ilgilenmişlerdir. Esnaf defterlerinde zimmilerin Müslümanlarla
birlikte aynı esnaf teşkilatı içinde yer aldıkları anlaşılmaktadır.
Bu defterlere önce Müslümanlar, sonra Hıristiyanlar, son olarak da
Yahudiler kaydedilirdi. Zimmiler dil bilmeleri yüzünden ticaıl hayatta
ve devlet hizmetinde çok avantajlı yerler edinmişlerdi. İngiliz
konsolosu Palgrave l868'de bir raporda şunları yazıyordu: "Türkiye'deki
Hıristiyanların Müslümanlara kıyasla refah içinde olmalarını,
onların daha enerjik, çalışkan ve erdemli olmalarına yormak
yanlıştır. Gerçek şu ki, çalışkanlık, doğruluk, namusluluk ve dürüst
iş çıkarma bakımından Müslümanlar şaşmaz biçimde, Rum ve Ermeni
hemşehrilerinden kesinlikle bir gömlek üstündürler. Ama ne
var ki, Müslümanlar muazzam bir yükü n altında sistematik olarak
ezilmişlerdir ve ezilmektedirler. Hıristiyanlar ise Osmanlı Devletindeki
ayrıcalıklı durumlarını sürdürerek son yüzyıldan beri sürekli
olarak zenginleşmişlerdir. Zenginleşmeleri de çok su götürür spekülasyonlarla,
apaçık hilelerle ya da tefecilikle olmuştur"12.
İmparatorlukta kuyumculuk, sarraflık, bankacılık, hekimlik ve
mimarlık gibi işler genellikle zimmiler tarafından yürütülmüştür.
Örneğin, II.Mahmut döneminde Bolu Şehri'ne ait şer'iyye sicilleri
incelendiğinde burada bulunan Gayrimüslimlerin büyük çoğunluğunu
Ermenilerin oluşturduğu ve bunların uğraştıkları çalışma kollarının
çeşitli alanlarda olduğu gözlenmektedir: Kuyumculukl3, sarraflıkl4,
kerestecilikl5, çerçilikl6, kahvehane işletmeciliği 17.Ayrıca
1613 yılında Bolu'ya gelen Polonyalı Simeon şehirdeki Ermenilerin .
boyacılık ve kaftancılıkla uğraştığını söylemektedirl8. 1808 yılında
12. Bilal Şimşir, İngiliz belgelerinde Osmanlı Ermenileri, (Ankara: 1986),sJ5,Belge
NO.23/1.
13. Milli Kütüphane'de bulunan Bolu Şeriye Sicilieri 851 No'lu Defter (851 :71B)
(1250- 1
252/1834- 1836).
14. Bolu Şeriye Sicilieri 852 No'lu Defter (852:79A) (1230-1232/1815-1817).
15. Bolu Şeriye Sicilieri 865 No'lu Defter (856:IOA) (1236-1238,1241/1820-
1823,1825/1826).
16. Bolu Şeriye Sicilleri 856 No'lu Defter (856:7A) (1236-1238,1241/1820-
1823,1825/1826) .
17. Bolu Şeriye Sicilleri 870 No'lu Defter (870:18 B7) (1252-1257/1836-1841).
18. Enver Konukçu, "Jean-Baptiste Tavemier ve Simeon'a Göre Bolu", Çele-Bolu
(1965) Ağustos, 28/27, s.4.
OSMANLI İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLIKLARıN... 21
buraya gelen Fransız seyyah Adrien Dupre ise şehirdeki Gayrimüslimlerin
altın işi ile uğraştıklarını bildirmektedir
19•
XIX. yüzyıl boyunca bugünkü Türkiye sınırı içinde kalan alanlarda
İstanbul en büyük ithalat, İzmir ise en büyük ihracat limanı
durumundaydı. Bu kentlerin dışında Trabzon, İskenderun, Samsun,
Mersin, Selanik, Basra ve Beyrut diğer önemli dış ticaret limanlarını
oluşturmaktaydı. Sözü edilen limanlardan gerçekleştirilen dış
ticaret başlıca iki kesimin elinde bulunuyordu. Biri Avrupalı tüccarlar
diğeri ise Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan gayrimüslim
azınlıklardı, yani Osmanlı tebaası olan Rum, Ermeni ve Yahudi tüccarIardan
oluşuyordu.
Çeşitli Avrupa ülkelerinden gelerek belli başlı liman kentlerine
yerleşen Avrupalı tüccarlar, dış ticareti kurdukları aile şirketleri ve
ticaret evleri aracılığı ile yürütüyorlardı. Öyle ki, 1840 yılında İzmir'
deki İngiliz ticaret evlerinin sayısı 35' e yükselmişti
20• İkinci
gruba giren, yani İmparatorlukta yaşayan Gayrimüslimlerin oluşturduğu
tüccarlar, özellikle İmparatorluğun gelenek ve görenekleri ile
üretim kalıplarını bilmeleri ve ticari deneyim ve becerileri nedeniyle
Avrupalılar için vazgeçilmez bir ortak durumuna gelmişlerdi.
Bunların yardımı olmaksızın hem ithal edilen mamul Avrupa mallarının
satışı, hem de ihraç edilecek malların Osmanlı üreticilerinden
toplanarak limanlara yollanması oldukça zor bir işti.
Osmanlı İmparatorluğu' nda yaşayan azınlıklar, kapitülasyonların
verdiği imtiyazlar ve Batılı devletlerin himayeci politikaları sonucu
ekonomik açıdan oldukça iyi duruma gelmişlerdi. Yine kapitülasyonlarla
yabancı elçilere yerli gayrimüslimlerden tercüman
kullanma hakkı tanınmış, bu hak daha sonra genişletilerek yabancı
konsolosların da tercüman kullanabilmelerine dair izin çıkmıştı.
Hatta kapitülasyonlara aykın olduğu halde yerli Hıristiyanlardan
konsolos tayinine bile başlanmıştı.
19. Semavi Eyice, "Tarihte Bolu",
Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu BeZleteni,
Mayıs-Haziran, 47/326:1-20, s.8.
20. Şevket Pamuk, "xıx. Yüzyılda Osmanlı Dış Ticareti",
Tanzimattan
Cumhuriyete Ansiklopedisi,
(Ankara:i970),c.III, s.763.
22
YELDA DEMİRAG
Elçilerin veya konsoloslann maiyetinde çalışacak olan Fenerli
tercümanlara beratla izin verildiği için bunlara "beratlı" da denmekteydi.
Beratlılar da elçi ve konsoloslar gibi vergiden muaftılar. Bunun
dışında diplomatik imtiyazlan da vardı
21• Yabancı devletler berat
sağlama karşılığında dolgun ücretler almaya başladıklanndan,
berat satışı zamanla karlı bir iş haline gelmiş, bu nedenle bir konsolosluğa,
hatta hiç konsolos bulunmayan yerlere birden fazla tercüman
atanmış gibi gösterilerek bundan büyük maddi menfaatler elde
edilmeye başlanmıştı. Beratlılar tercümanlıktan çok sahip oldukları
imtiyazlan da kullanarak serbestçe ticaret yapabiliyorlar ve gayrimenkul
satın alabiliyorlardı.
Kurmuş oldukları bankerlik işletmeleri ile Osmanlı halkının
ekonomik hayatı, hatta günlük yaşam koşullarını etkilemede büyük
roloynayan bir başka ekonomik çıkar grubu da Galata bankerleri ya
da sarrafları olarak adlandırılan ticaret topluluğuydu
22• Batıdaki sanayi
devriminden sonra bu Bankerlerin önemi daha da artmış, özellikle
II. Mahmut döneminde, başta İstanbulolmak üzere, İzmir, Karadeniz
ve güney limanlanna batıda sanayi devrimi sonucu üretilen
çeşitli ve ucuz mallar bu bankerler aracılığı ile getirilmişti. Bunun
neticesinde Galata bankerlerinin bu limanlarda bulunan acenta ve
ortaklan kısa zamanda büyük zenginlikler elde etmiştir. Batı'dan
getirilen mallara karşı sadece saray, vükela ve beylerden değil, aynı
zamanda halktan da büyük talep gelince bankerlerin iş hacmi genişlemiş,
böylece Galata bankerleri İmparatorluğun her türlü kredi işlerine
hakim olmuş, bir taraftan yerli tüccarı, diğer taraftan da tüketiciyi
finanse eder bir duruma gelmişlerdi. 1912 yılında İstanbul'da
kayıtlı 40 özel bankerin hepsi de Gayrimüslimdi: 12 Rum, 12 Ermeni,
8 Yahudi ve Levanten
23•
21. Çağlar Keyder, "Osmanlı Devleti ve Dünya Ekonomik Sistemi",
Tanzimattan
Cumhuriyete Ansiklopedisi,
(Ankara: 1970), c.III, s.646.
22. Halil İnalcık-Osman Okyar,
Türkiye'nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi, (Ankara:
1980), s.42.
23. Charles Issawı , "The Transformation of the Economic Position of the Millets in
the 19th century", Bemard Lewis-Benjamm Braude (Ed.),
Christians and Jews in the
Ottoman Empire,
(New York:1982), 2 cilt, s.261.
OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLıKLARIN... 23
Özellikle yerli Rum bankerler tüccar ortaklan ile faiz haddi göreli
olarak düşük olan Batı'dan getirdikleri ve kredi ile satın aldıklan
malları İmparatorluk hudutları içinde peşin para ile satarak ellerinde
biriken paraları birkaç misli faizle, bu malları pazarlayanlara
ve tüketicilere kredi olarak veriyorlardı
24•
Rum bankerlerin Rum tüccarlarıyla yaptıkları bu ortaklıklar,
finansman ağırlığı sayesinde onları adeta tekelci alıcı ve satıcı olarak
güçlendirirken, Ermeni ve Yahudi sarraflar da daha çok iç tüketimi
ve özellikle sarayın artan tüketim ihtiyaçlarını finanse eder duruma
gelmişlerdi.
Gayrimüslim Osmanlı Tebaanın Sosyal Durumu
İmparatorlukta yaşayan Gayrimüslimlerle Müslümanlar arasındaki
ilişkilere bakılacak olursa her iki topluluğun kendi içlerinde olduğu
gibi, bazen de birbirleri ile olan ilişkilerinde meydana gelen
anlaşmazlıkların günlük hayatın içerisinde olabilecek türden münakaşalar
olduğu şeriyye sicillerinde bulunan kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Böyle bir olay, 1834 Ağustosu başlanna tarihlenen bir belgede
bulunmaktadır. Bolulu bir Ermeni, İstanbul'a yazdığı arzuhalinde,
babası keresteci Vasil'in, yine kereste tüccarlarından Hacıalioğlu
Mustafa Çavuş tarafından tabanca ile vurulduğunu bildirmiştir.
Bolu'daki yetkililere gönderilen emimamede, Mustafa Çavuşun
kaçtığı Akçaşehir kasabasında yakalanıp, mahkeme edilmesi, sonra
da kendisine gereken cezanın verilmesi istenmektedir
25• 10 Nisan
1840 tarihli diğer bir belgede ise Bolu'da Debbağ1ar Mahallesi sakinlerinden
Bakkal Çalıkoğlu Arif İbn Molla İbn Elhac Mehmed,
Ankaralı Karaçor adındaki bir zimmiyi mahkemeye şikayet etmektedir.
Belgeye göre adı geçen Müslüman şahıs, zimminin kahvehanesinde,
kahvehane sahibince dövülmüş, setresinin yakası yırtılmış
ve küfredilerek oradan kovulmuştur. Mahkemece Karaçor suçlu bu-
24. Haydar Kazgan, "Galata Bankerleri",
Tanzimaltan Cumhuriyete Ansiklopedisi,
(Ankara: 1970),5.762-793.
25. Milli Kütüphane'de bulunan Bolu Şeriye Sicilieri 865 Nol'lu Defter
(865: ıoA)1248- 1255/1837-1840).
24 YELDA DEMİRAG
lunmuş, kendisine şer'an tazir lazım geldiği ve setrenin bedelinin
ödenmesi gerektiği kararına varılmıştır
26•
Gayrimüslimlerle Müslümanlar arasında borç alıp verme gibi
durumlara da rastlanmaktadır. Örneğin, Bolu ve Viranşehir Sancakları
Mutasarrıfı Abbas Paşa'nın ölümünden sonra çıkartılan, 13 Eylül
1841 tarihli muhal1efatında, kendisinin Mark adındaki bir zimmiye
olan 45 kuruş borcu, diğer giderler arasına işlenmiştir
27•
Zimmilerle, Müslümanların birbirlerinden etkilendiklerine dair
de belgeler bulunmaktadır. Böyle bir etkileşim örneği 22 Mart 1819
tarihli Bolu Müftüsüne gönderilen bir buyrultuda görülmektedir.
Buna göre Bolu'daki Müslümanların, Hıristiyan bayramlannda
(Paskalya Bayramı olmalı) onlardan görerek yumurta boyadıkları,
ateş yakıp üzerinden atladıkları yazılmaktadır
28•
Hıristiyanıann Müslümanlardan etkilenmeleri ise din değiştirmeye
kadar varmaktadır. Örneğin 12 Temmuz 1822'de, Yuve adındaki
bir Bulgar, kendi dininin batıl olduğunu müşahade ettiğini söyleyip,
Din-i Muhammediyye'yi kabul etmek istediğini belirtmiş,
sonra da Kelime-i Şehadet getirerek, adını da Mustafa olarak değiştirerek
Müslüman olmuştur
29.
imparatorlukta yaşayan azınlıkların giyimleri konusunda yükselme
devrine kadar geniş ölçüde bir sınırlandırmanın bulunduğunu
gösterecek her hangi bir belgeye rastlanmamaktadır. XV. yüzyıl ortalarında
imparatorluğa yerleşmiş olan Yahudilerden isak Zarfati
adlı şahıs, Almanya ve Macaristan' daki Yahudileri Osmanlı topraklarına
oturmaya davet ederek, bunun nedenlerini şöyle sıralıyordu:
"Burada en iyi elbiseleri giyebilirsiniz, herkes kendi asma ve incir
ağaçlarının altında oturabilir. Hıristiyan egemenliğinde, çocuklarını
mosmor ve kıpkızıl dövülme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmadan,
mavi veya kırmızı renkli elbiseler giydirebilirsiniz"30. Bu sözler bi-
26. Bolu Şeriye Sicilleri (870:80B) (1252-1257/1836-1841).
27. Bolu Şeriye Sicilleri (851:81B) (1228-1229/1813-1814).
28. Bolu Şeriye Sicilleri (853:80B) (1231-1235/1816-1820).
29. Bolu Şeriye Sicilleri ( 856:92 A).
30. Yavuz Ercan, "Türkiye'de XV.ve XVI.Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin İçtimai ve
İktisadi Durumu",
Belleten Dergisi, (Ankara: 1983)cXLVII, s.1141.
OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLıKLARıN... 25
ze
O dönemde imparatorlukta yaşayan zimmilerin içinde bulundukları
sosyalortamın rahatlığı ve Osmanlılar ile Hıristiyan dünyası
arasındaki anlayış farkını karşılaştırma konusunda fikir verir.
XVI.yüzyılın sonlarından itibaren azınlıkların giyimlerine bazı
kısıtlamalar getirilmeye başlanmıştır. Toplum içinde görülen bu değişiklikte
devletin çöküntüye gitmesinin rolü büyüktür. III. Murat
zamanında 4 Eylül 1577 tarihli bir fermanla yasaya aykırı elbise giyenIerin
doğrudan doğruya cezalandırılmaları emredilmiştir
31•
Ancak bu kayıda göre bir Müslim ve Gayrimüslim eşitsizliğinin
var olduğu öne sürülemez. Zira yasaklama her iki taraf için de
geçerlidir. Yani Gayrimüslimlerin Müslüman kıyafetinde, Müslümanlarında
Gayrimüslim kıyafetleri ile dolaşmaları yasaklanmıştır.
Hatta bir bakıma bu kısıtlamaların Gayrimüslimlerin lehine olduğunu
söyleyebiliriz, çünkü bu yolla zimmilerin kıyafet konusunda
kendi kültürel değerlerini ve geleneklerini farkında olmadan korumaları
sağlanmıştır
32•
1568 tarihli bir fermanda hıristiyanların yakalı kaftan, kıymetli
kumaştan özellikle ipek elbise,ince tülbent, kürk ve sarık taşımaları
yasak1anmıştı. 1568, 1574, 1577 tarihli çeşitli fermanlarla Hıristiyanların
ve Yahudilerin bu yasaklara uymamalarının ince kumaş fiyatını
yükselttiği belirtilmiştir
33• Demek ki, engellenmek istenen
şey, sadece Müslümanların Hıristiyanlara benzemeleri değil, kumaş
fiyatlarının da artmasıdır, yani ekonomik etkenler de zimmilerle ilgili
bazı kısıtlamaların getirilmesine yol açmıştır.
Gayrimüslimlerin sarık sarmaları yasaklanıyor ve şapka giyrnek
zorunluluğu getiriliyordu. ilk bakışta bu yasaklama ile zimmilerin
baskı altında olduğu düşünülürse de, gerçekte böyle değildir.
Şapka hiçbir devirde islam ülkelerinde kullanılmamıştır, Gayrimüslim
topluluklara özgü bir giyim eşyası olan şapkanın devlet tarafın-
31. Ahmet Refik,
Onbirinci Asr-ı Hicride İstanbul Hayatı, (İstanbul: 1931), s.74.
32. Yavuz Ercan, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Gayrimüslimlerin Giyim, Mesken ve
Davranış Hukuku",
Osmanlı Tarihi Araştınna Merkezi Dergisi, (Ankara: 1990), c.xxı,
s.118.
33. Karl Binswanger,
Untersuchungen zum Status der Nichtmuslime im
Osmanischen Reich des 16J ahrhunderts,
(Kiel:1977), s.l.
26
YELDA DEMİRAG
dan onlara zorla giydirilmesi, daha evvel de belirtildiği gibi bir bakıma
Gayrimüslimlerin kültür ve geleneklerinin devlet tarafından
korunması demekti. Osmanlı devleti bu uygulamayı bilinçli olarak
yapmasa da uygulama sonuçta Müslüman olmayan halkın aleyhine
değil, lehine olmuştur
34•
Osmanlı devletinde zimmilerin oturduklan meskenlere ve yerleştikleri
bölgelere bakılacak olursa, genellikle şehrin kenar semtlerinde,
Rum, Ermeni, Yahudi mahallelerinde gruplar halinde yaşadıkları
anlaşılır. İstanbul'da Fener, Balat, Kumkapı gibi semtler
azınlıklann oturdukları bölgelerdi
35• İmparatorlukta yaşayan Gayrimüslimlerin
ikamet konusunda çok önemli şikayetlerinin olmadığı,
bazı olaylann ise sadece günlük yaşantı içinde ortaya çıkabilecek
türden konular olduğu anlaşılmaktadır.
Örneğin, İstanbul'da Ayasofya Vakfına dahil Mahmut Paşa
Ham'nda bulunan ve kürkçü RumIara ait olan dükkanlar yıktınlmıştır
36•
Dükkanıann yıktınlma nedeni, tahtadan yapılıp, hana sonradan
eklenmiş olmalan ve bu dükkanıarda Gayrimüslimlerin toplanarak
kavga etmeleri, bu yüzden yine han içinde bulunan mescitteki
Müslümanların rahatsız olmalandır
3? Anlaşıldığı gibi, bu olay
İslam Hukukunun yasaklayıcı hükümleri açısından ele alınmamış,
günlük hayatın olağan geçimsizlikleridir.
Dönemin belgelerinden anlaşıldığına göre azınlıklara sadece
Müslümanlar için kutsal sayılan Mekke ve Medine gibi kentlerde
cami, mescit ve yatır gibi yerlerin çevresinde oturmaları yasaklan-
34. Yavuz Ercan, "Türkiye'de XV.ve XVI. Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin Giyim,
Mesken ve Davranış Hukuku",
Osmanlı Tarihi Araştırma Merkezi Dergisi, (Ankara:
1983), c.xLVII, s.l 142.
35. İnciciyan, Fener kapısının iç kısmında 1797'de yapılmış muhteşem bir Rum
patrikhanesinin ve onun civarında Rum metropolitlerin evlerinin bulunduğunu, Balat
kapısının dış kısmında Ayvansaray'a kadar yalnız Yahudilerin oturduğunu, sur dahilinde
de pek çok Yahudi evi ve birkaç Sinagogun mevcud olduğunu yazar. Ahmet Refik,
Hicri
Onüçüncü Yüzyılda İstanbul Hayatı,
(İstanbul: 1932).
36. Ahmet Refik,
Hicri Onuncu Asırda İstanbul Hayatı, (İstanbul: 1930).
37. Yavuz Ercan, "Osmanlı İmparatorluğu 'nda Gayrimüslimlerin Giyim, Mesken ve
Davranış Hukuku",
Osmanlı Tarihi Araştırma Merkezi Dergisi, (Ankara: 1973), c.xXI,
s.43.
OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLıKLARıN... 27
mıştır
38• 1581 tarihli bir fermanla zimmilerin İstanbul'da Eyüp Sultan
Türbesi civarında oturmaları da yasak edilmişti. Aynı şekilde
Ortaköy camii civannda meskun Yahudilerin o bölgeden çıkartılmasına
dair fermanlar vardır
39.
Sayılan yerler dışında istedikleri bölgede oturma ve isterlerse
camilere girebilme özgürlükleri bulunmaktaydı. Azınlıklann dini
yapılarının (kilise ve havra) iç teşkilatlanna devlet tarafından müdahale
edilmez, sadece yeni yapılacak olan ibadethaneler ve mevcut
olanlann bakım ve onarımı için bazı kısıtlamalar uygulanırdı. Örneğin,
ibadethanelerin onarımı sırasında eski yapısına uygun biçimde
kalması, onanm sırasında ek bölümler yapılmaması öngörülürdü.
İslam Hukukunda zimmilerin evlerinin Müslümanlarınkinden
renk ve yükseklik olarak farklı olması gerektiğine dair kuralın Osmanlı
Devleti'nde sert biçimde uygulanmadığını söylemek yanlış
olmaz. Ancak yine de bazı dönemlerde bu konuyla ilgili fermanlara
rastlamak mümkündür. 1724 tarihli bir fermanla inşa edilecek evlerin
yüksekliği saptanırken Müslümanlar için daha yüksek zimmiler
için daha a1çak yapı yapmaları ve oturmaları konusunda bir kısıtlama
bulunmaktadır
40• III. Selim ise zimmilerin evlerinin siyah boyanmasını,
Müslümanlann evlerinde ise daha farklı bir renk kullanarak,
Müslüman ve Gayrimüslim evlerinin belirli olmasını istemişti
41•
Bu bölümle ilgili genel bir değerlendirme yapacak olursak, giyim,
mesken ve davranış özgürlüğü açısından Osmanlı İmparatorluğu'nda
yaşayan Gayrimüslimlerin o dönemin şartlanna göre oldukça
rahat bir konumda olduklannı söyleyebiliriz. Bu konulardaki
uygulamalarda İslam Hukuku esas alınmakla birlikte, yeri geldiğinde
bu hükümlerin değiştirildiği de olmuştur. Fakat bu yönde yapılan
değişikliklerin hepsi Müslüman olmayan halkın lehine yapılmış de-
38. "Yavuz Ercan, "Türkiye'de XV. ve XVI. Yüzyıııarda Gayrimüslimlerin İçtimai
ve İktisadi Durumu" ,
Belleten Dergisi, (Ankara: ı983)cXL VII,s.1141.
39. Ahmet Refik,
Hicri 12. Asır'da İstanbul Hayatı, (İstanbul: 1930),s.157-88.
40. Ahmet Refik,
a.g.e., s.83. i
41. Enver Ziya Karaı,
Selim IJ/'ün Hatt-ı Hümayunları, (Ankara: 1946), s. 98-99.
~
28 YELDA DEMİRAG
ğişikliklerdir. Yapılan yüzlerce yeni kilisenin dışında 1461 yılında
Gregoryan Ermeni Patrikhanesinin Fatih tarafından, 1830 yılında
Katolik Ermeni patrikhanesinin II.Mahmut tarafından ve 1870 yılında
Bulgar Patrikhanesinin Abdülaziz tarafından açılmasına izin
verildiği, hatta yardım edildiği de unutulmamalıdır4
2• Oysa ne Ermeniler
ne de Bulgarlar ve diğer bütün Gayrimüslim topluluklar bin
yıllık Hıristiyan-Bizans egemenliği sırasında böyle bir şey gerçekleştirememişlerdir
.
XVIII. yüzyılda Amerika'da "herkesin eşit yaratıldığının" ve
Fransa' da "İnsan ve Vatandaş Haklarının" ilanlarından sonra yayılan
milliyetçilik akımları, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan
azınlıklar arasında etkisini göstermekte gecikmedi. Çocuklarını Avrupa'da
okutup Batı kültürü ile yetişmelerini sağlayan, askere gitmemelerinden
kaynaklanan üstünlükleri iyi kullanarak Osmanlı
toplumunda ekonomik açıdan da oldukça yüksek mevkiilere gelen
zimmiler bağımsızlık isteği ile ayaklanmaya başlamışlardı. Gayrimüslimlerin
bu isteklerini kendi yararlarına kullanmakta gecikmeyen
Avrupa devletleri azınlıkların vasiliğini üstlenerek, Osmanlı
Devletine zimmiler lehine reformlar yapılması konusunda baskılar
yaptılar.
İşte azınlık gruplar arasında uyanan milliyetçilik fIkirleri ve büyük
devletlerden gördükleri destek neticesinde başlayan ayaklanmalar
sonucu XIX. yüzyıl başında Osmanlı Devleti Yunanistan'ın
bağımsızlığını, Eflak ve Buğdan Beyliklerinin özerkliklerinin genişletilmesini,
Sırbistan'ın özerk bir beylik olarak kuruluşunu kabul
etmek zorunda kalmıştır.
Bir yandan İmparatorluk içinde başlayan huzursuzlukları, diğer
taraftan büyük devletlerin müdahalelerini önlemek amacı ile Osmanlı
devlet adamları çeşitli alanlarda reform hareketlerine giriştiler.
1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nun ilanı ile başlayan Tanzimat
döneminde yenilikçi devlet adamları Gayrimüslimlerin sorun-
42. Yavuz Ercan, "Osmanlı İmparatorluğu 'nda Gayrimüslimlerin Giyim, Mesken ve
Davranış Hukuku",
Osmanlı Tarihi Araştırma Merkezi Dergisi, (Ankara: 1973), c. XXI, s.
125.
OSMANLI İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLIKLARıN... . 29
lannı sadece "eşitlik" kavramı ile çözebileceklerini ve büyük devletlerin
baskılanna ve iç işlerimize müdahalelerine son verebileceklerini
ummuşlardı. Oysa ki, Hatt-ı Hümayunun ilanını izleyen yıllarda
durumun böyle olmadığı görüldü. Çünkü sorun, Batılı devletlerin
gösterdikleri gibi "bir İslam devletinde yaşayan zimmilerin
haklarını korumak" olmayıp, büyük devletlerin siyasi çıkarlannın
gerçekleştirilmesiydi.
Gülhane Hatt-ı Hümayunu okunduktan sonra "Müslüman, Hıristiyan,
Musevi hepiniz bir pederin evladısınız, Padişah tüm tebaasının
ırz, can, namus ve malını emniyete alan kanuna harfiyen riayet
edilmesini, kat'iyetle arzu etmektedir. İçinizden zulme uğrayanlar
varsa hemen adaletin uygulanmasını talep etsinler. Padişah,
Müslüman ve Hıristiyan, herkes için adaleti eşit şekilde dağıtmaktadır"
denilerek
43 Müslüman ve Gayrimüslim tebaa arasında, kanun
önünde eşitlik prensibi kabul edilmişti. Fakat bu ne dereceye kadar
uygulanabilirdi. Çünkü tam anlamı ile eşitlik demek Gayrimüslimleri
n bu döneme kadar muaf tutulduklan bazı hizmetleri de şimdi
yapmak zorunda olmalan demekti. Zira, daha evvel de belirtildiği
gibi Tanzimat dönemine gelinceye kadar zimmiler askerlik hizmetinden
muaf tutulmuş, buna karşılık devlete cizye ödemişlerdi. Bu
durumda, Osmanlı tebaası ikiye bölünmüş ve kaynaşmamış oluyordu.
Buna son vermek için 1847 yılında Rumlar deniz kuvvetlerine
hizmete çağırılmışlar, aynı yıl da Hıristiyan tebaanın deniz ve kara
ordulannda askerlik yapmalannı öngören bir kanun tasansı hazırlanmıştı
44
•
Yapmış olduklan işleri bırakarak askere gitmek onlar için büyük
bir yük teşkil edeceğinden, bu yeni uygulama Gayrimüslimlerin
hiç hoşuna gitmeyecekti. Bunun üzerine Osmanlı hükümeti askere
gitmek istemeyenıere bedel-i askeri adıyla yeni bir vergi koymuş,
fakat bu defa da Müslümanlara haksızlık olmaması için aynı vergiden
onlannda yararlanabilmesi imkanını tanınmıştı. Ama bu vergi
43. Mustafa Reşit Paşa'dan sonra sadrazam olan Rıza Paşa'nın sözleri. Enver Ziya
Kara!,
Osmanlı Tarihi, (Ankara: TTK basımevi, 1989), C:V, s.171.
44. Roderic H. Davison, "Turkish Attitudes Conceming Christian-Muslim Equality
in the Nineteenth Century",
American Historical Review, (1954) c.LIX, s.73.
30 YELDA DEMİRAQ
çoğu Müslümanın ödeyebileceğinden ağır olması nedeniyle çoğu
yine askerlik yapmayı tercih etmek zorunda kalmıştı.
1839 tarihli Gülhane Hatt-ı Hümayunu
45 ile tüm Osmanlı uyruklarının
can, mal, ırz, konut dokunulmazlıkları güvence altına
alınırken, 1856 tarihli Islahat Fermanıyla da bu haklar daha da genişletiliyordu.
1864 yılında yayınlanan Vilayet Nizamnarnesi ile
Müslüman ve Gayrimüslim halkın idareye katılması sağlanıyor, bu
şekilde bir taraftan dış müdahalelerin önlenebileceği düşünülüyor,
diğer yandan da İslam Hukukunda zimmilerin siyasal haklarından
yoksun bırakılması ilkesi kaldırılmış oluyordu. Gayrimüslim tebaaya
da, tıpkı Müslüman halk gibi yaş ve sınav konusunda belirlenen
şartları yerine getirdikleri takdirde hiçbir aynm yapılmaksızın devletin
sivil ve askeri okullarına, memurluk makamına girebilme hakkı
tanınıyordu.
Vergilendirme konusunda da Müslüman ve zimmi uyruklar
arasında eşitlik sağlanmaya çalışılarak, cemaat liderlerinin vergilendirme
yetkileri alınarak, bu kişilere "avaidat" yerine belli bir gelir
tahsis edilmesi, diğer dini makamlardaki kişilere de maaş bağlanması
kararlaştırılıyordu. Şimdi, Müslüman ve zimmiler arasındaki
ticaret ve ceza davaları karma mahkemelerde açık olarak görüşÜıecek
ve bu davalarda taraflar hazır bulunarak, şahitler kendi dini
usüllerine göre yemin edeceklerdi.
Fermanın bütününden anlaşılacağı gibi, amaç zimmi tebaaya
hak ve görevlerde Müslümanlarla eşitlik sağlamaktı
46• Aslında bu
fermanlarla hukuk devleti kavramına doğru bir adım atılmıştı. Fertlerarası
eşitlik, kişi hak ve özgürlüklerinin dokunulmazlığı gibi kavramlar
Osmanlı Hukukuna girmişti. Bunlarla geleneksel İslam Hukuku
ilkelerinde ilk büyük delik açılmıştı. Hz. Muhammed'in zimmiler
için koyduğu hukuki statüye açıkça karşı çıkılmış ve Gayri-
45. Metnin sureti için bkz: (eski yazı) Yavuz Abadan, "Tanzimat Fermanı'nın
Tahlili",
Tanzimat I, (Istanbul: 1940).
46. Zimmi tebaa Müslümanlardan farklı olarak din değiştirme hürriyetine sahip
bulunmaktaydılar ve bu hürriyetleri Fermanda da belirtilmiştir. Bu konu hakkında bkz:
Cevdet Ahmet Paşa, Tarih-i Cevdet (İstanbul: 1983).
OSMANLI İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZINLIKLARIN... 31
müslimlerle Müslimlerin eşitliği ilan edilmişti. Bu yolla bir taraftan
azınlıkların ayaklanmalarının önleneceği, diğer taraftan Avrupa
devletlerinin Osmanlı iç işlerine karışmalarının önleneceği, ayrıca
devleti çökmekten kurtaracak desteğin de bu yolla sağlanacağı düşünülmüştü.
Fakat gelişmeler beklenilen şekilde olmamış, yapılan
düzenlemeler İmparatorlukta yaşayan Gayrimüslimleri memnun etmeye
yetmediği gibi, onların reformlardaki aksaklıkları büyük devletlere
şikayet edip, devletin iç işlerine karışmalarını daha da artırmıştı.
Gayrimüslim halktan gelen tepkilerin
47 temel nedenine inildiğinde,
onların bağımsızlık istekleri sonucu bu reformlarla tatmin olmadıkları
söylenebilir. Fermanlarla zimmilere tanınan haklar, öncelikle
cemaat liderlerini ve din adamlarını tedirgin etmiştir. Bunun
başlıca sebebi ise, mevcut statünün kendilerine sağladığı ayrıcalıkları
kaybetme kaygısıdır. Gülhane Hatt-ı Hümayunu okunup, keseye
konulduğu sırada "O keseden bir daha hiç çıkmaması" temennisinde
bulunan Rum Patriği memnuniyetsizliğini bu şekilde dile
getirmişti
48•
Rumlar azınlıklar içinde en ayrıcalıklı sınıfı teşkil ediyorlardı.
Daha evvel de söylendiği gibi tercümanlık hizmetleri, Eflak ve
Buğdan beyliği için seçimler Rumlar arasından yapılıyordu. Rum
Patriği protokolde diğer cemaat liderlerinin önünde yer alıyordu. Bu
yüzden, Patrik, diğer zimmilerle eşİt sayılarak bu ayrıcalıklarını
kaybetmek istemiyordu. Kaldı ki, sadece Rumlar ayrıcalıklarını yitirmekle
kalmıyorlar, aynı zamanda 1856 fermanıyla Rum Patriği
ve cemaat şeflerinin ve diğer din adamlarının elinden cemaatlerinin
idari yetkileri alınarak laik kişilerin de katıldığı meclislere veriliyordu.
İşte ekonomik bağımsızlıklarının yanı sıra sosyal ve politik
çıkarlarının da üstüne düşürülen bu gölgeler, zimmi din adamlarını
reformların düşmanı haline getirmişti.
47. Tanzimata karşı tepkiler hakkında bkz: Engelhardt,
La Turquie et le Tanzimat ou
Histoire des Reformes dans L'Empire Ottoman,
(Paris: 1882), Cevdet Paşa, Tezakir,
Roderic Davison,
Reform in the Ottoman Empire, Halil İnalcık, "Tanzimatın Uygulanması
ve Sosyal Tepkileri",
Belleten Dergisi, (Ankara: 1983), c.xX,s.43.
48. Enver Ziya Karaı,
Osmanlı Tarihi, (Ankara: 1989), c.V,s.18.
32
YELDA DEMİRAG
Azınlıkların reformlara karşı oluşlarının bir başka nedeni de
vergi ve askerlik alanında getirilmek istenen eşitliktir. Yüzyıllardır
kendi cemaatleri tarafından dini vergilerle sömürülen zımmiler, arasıra
devletin vergi suistimalIerine maruz kalsalar bile genelde devlete
az vergi veriyorlardı
49• Özellikle ticaretle uğraşan zimmiler artık
mal ve güçlerine göre vergi ödeyeceklerdi. Bu sınıfta bulunan ve
ticaretten büyük karlar elde eden zımmilere askerlik görevi çok ağır
bir yük olarak gelmişti. Ayrıca, bütün bunların dışında, artık milliyetçilik
bilincine kavuşan bir kısım gayrimüslim grup reformların
çökmekte olan İmparatorluğu güçlendirerek, bağımsız bir devlet
kurma ideallerine kavuşma yolunda engeloluşturacağından da kaygılanıyorlardı.
Sayılan sebeplerin dışında, Hıristiyan zimmiler arasında
Yahudilerle eşit tutulmaktan hoşnut olmayanlarda vardı. Bunlar
"Devlet bizi Yahudilerle beraber etti. Biz İslam'ın üstünlüğüne
razı idik" diyorlardıso.
Bu veriler ışığında genel bir değerlendirme yapılırsa, Osmanlı
Devleti'nde yaşayan gayrimüslimler, Tanzimat'a kadar, özel hukuk
ve kamu hukuku arasında müslümanlardan farklı bir sistemde yerlerini
aldılar. Fakat "millet" adı verilen bu sistemde kendi dini, sosyal
ve hukuki yaşamlarını düzenleme hakkına sahip oldular. Belki,
fethediimiş halk olarak birinci sınıf yurttaş olma hakları ve siyasal
özgürlükteri yoktu, ama bu sınırlamalar içinde barış ve benliklerini
geliştirme olanaklarından yararlandılar. Gerçekte, onlara karşı uygulanan
bazı kısıtlamalar kendi gelenek, görenek ve adetlerini sürdürmelerine
yaramış ve kendi geçmişlerinden koparılmadıkları için
İmparatorluğun karşısına
xıX. yüzyılda bağımsızlık isteği ile çıkmışlardır.
Başta da belirtildiği gibi eğer Osmanlı Devleti bazı önyargılı
bilim adamlarının iddia ettiği gibi azınlıklara karşı baskı uygulamış,
onları zorla kendi dinlerinden döndürmeye çalışmış olsalardı,
belki de XiX. yüzyılda böyle bir problem ile karşılaşmayacaklardı.
Ayrıca, Gayrimüslimlere getirilen bazı sınırlamalar onla-
49. Yavuz Ercan, "Osmanlı İmparatorlugu'nda Gayrimüslimlerin Ödedikleri Vergiler
ve Bu Vergilerin Doğurduğu Sosyal Sonuçlar",
Belleten Dergisi, (Ankara: 1991),
s.371-402.
50. Cevdet Paşa,
Tezakir, (Ankara: 1993), c.1-12,s.68.
OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLıKLARıN... 33
nn aleyhine değil, lehine olmuştur. Örneğin, ömür boyu askerlik ile
uğraşan Müslümanlardan farklı olarak, askerlikten muaf tutulan
zimmiler, bu sayede ticarette tüm üstünlüğü ele geçirmişlerdir. Aynca
bu Gayrimüslim gruplar yüzyıllarca kapitülasyonlar ve beratlar
aracılığı ile de Batılı ülkeler tarafından korunmuşlardır. Devletin
tüm kurumlanndaki çöküşü ve parçalanma tehlikesini gören Osmanlı
devlet adamlan, devletin bağımsızlığını korumak, Gayrimüslim
grupların ulusçuluk isteklerini söndürmek amacı ile reform
hareketlerine giriştiler. Yayınlanan fermanlar, büyük devletlerin doğu
politikalannı oluşturan gayrimüslimlere, kendilerini daha da geliştirme
ve güçlendirme imkanı tanıdı. çoğu Avrupa devletlerinde
olamayacakları kadar imtiyazlı bir durumda olan, sosyal, dinsel ve
ekonomik bakımdan kendilerine geniş haklar verilen azınlıklar büyük
devletlerden aldıklan destek ve işbirliği ile İmparatorluğun çöküşünde
önemli rol oynadı1ar. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder