7 Şubat 2013 Perşembe

KALP YETERSİZLİĞİ HAKKINDA BİLGİ

Günümüzün ve geleceğin önemi giderek artan sağlık sorunu: Kalp yetersizliği

Kalp yetersizliği oldukça sık görülen bir sağlık sorunudur. Avrupa’da toplumda görülme yaygınlığı (prevalansı), % 2-3 kadardır. Günümüzde kalp yetersizliğinin en önde gelen nedeni koroner kalp hastalığıdır.

Ülkemizde kalp yetersizliği Avrupa ortalamasının belirgin olarak üzerinde ve % 9’lar civarındadır. Toplum sağlığı açısından kalp yetersizliğinin azaltılmasında kilit nokta, altta yatan temel nedenler olan koroner kalp ve hipertansiyon gibi hastalıkların görülme sıklığının aşağılara çekilmesidir.

Kalp yetersizliği (KY) bir hastalık değil, çok farklı nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilen bir klinik tablodur (sendrom); yani bir belirtiler ve fizik bulgular bileşkesidir. KY’nin kapsamlı ve tatminkar bir tanımını yapmak oldukça zordur.

Klinisyen hekim için, bir hastada yetersiz kalp performansına bağlanabilecek belirtiler ve fiziksel bulgular varsa KY söz konusudur. Bir fizyolog açısından ise kalbin kasılma gücünün düştüğü veya birim zamanda pompaladığı kan miktarının normalin altına indiği durumlar KY olarak adlandırılır. Öte yandan bir hasta açısından KY, kalbinin görevini tam yapamamasından dolayı çabuk yorulması, nefes darlığı çekmesi veya ayak bileklerinin şişmesidir.

Avrupa Kardiyoloji Derneği (ESC) ise 2008’de yayınladığı kılavuzda KY’ni hastalarda aşağıdaki özelliklerin görüldüğü bir sendrom olarak tanımlıyor. Bunlar tipik olarak dinlenme ya da egzersiz sırasında nefes darlığı ve/veya halsizlik, yorgunluk gibi KY belirtilerinin; akciğerlerde sıvı toplanması ya da ayak bileklerinde şişme gibi vücutta sıvı tutulumu bulgularının; dinlenme sırasında kalpte yapısal ya da işlevsel anormalliğe işaret eden kanıtların bulunmasıdır.

Günümüzde KY’nin en önde gelen nedeni koroner kalp hastalığıdır (KKH). Bu durum çoğunlukla kalp krizi (miyokard infarktüsü) sonrasında gelişse de, kap krizi olmadan da ortaya çıkabilir. İkinci önemli neden ise kan basıncı yüksekliği (hipertansiyon) ve bunun kalp üzerindeki olumsuz etkileridir. Bu iki ana nedenin dışında, nispeten nadir görülen çok sayıda hastalık sebep olarak sayılabilir.

Örneğin bazı ilaç yan etkileri (bazı kanser ilaçları gibi), bazı toksinler (aşırı alkol tüketimi gibi), bazı enfeksiyonlar (viral kalp kası iltihabı gibi), bazı metabolik nedenler (şeker hastalığı gibi), hatta aşırı şişmanlık (Obezite) KY’ne neden olabilir. Bazı durumlar ise kendileri bizzat KY nedeni olabilecekleri gibi, çoğunlukla KY’ne yatkınlığı bulunanların aşikar KY tablosu içine girmelerine yol açarlar. Bunlar arasında kalp ritm bozuklukları (çok hızlı veya yavaş kalp hızları gibi), böbrek yetersizliği, kansızlık, tiroid bezinin fazla çalışması sayılabilir.

Günümüzde KY’nin önde gelen nedenlerinden KKH ve hipertansiyonun halihazırdaki yaygınlığı ve toplumların yaşlanması ile görülme oranlarının arttığı göz önüne alınırsa, KY’nin neden giderek artış gösterdiği ve önem kazandığı daha iyi anlaşılabilir. Amerikan Kalp Birliği (ACC/AHA) tarafından ortaya konulmuş ve ESC tarafından da benimsenmiş KY ile ilgili bir başka önemli kavram da evrelendirmedir. Bu bağlamda KY evre A, evre B, evre C ve evre D olarak 4 evrede ele alınmaktadır. Burada dikkat çekilmek istenen nokta, daha ileri aşamaları temsil eden C ve D evrelerinden ziyade, erken dönemleri kapsayan A ve B evreleridir.

Evre A’dakiler, KY gelişme riski yüksek (örneğin KKH veya hipertansiyon hastası) olmakla birlikte kalpte saptanan yapısal veya işlevsel bozukluğu olmayan, ayrıca KY klinik belirti ve bulguları taşımayan kişilerdir. Evre B’dekiler ise, KY gelişmesiyle yakından bağlantılı gelişmiş yapısal kalp hastalığı olan (örneğin kalp krizi geçirmiş veya hipertansiyona bağlı kalp kası kalınlaşmış) ancak herhangi bir KY klinik belirti ve bulgusu taşımayan kişilerdir. Diğer bir ifadeyle bu kişiler (evre A ve B), halen KY tablosu içinde gibi durmayan, ancak yakın veya uzak gelecekte aşikar KY’ne girmeye aday olan ve buzdağının altını temsil eden geniş bir grubu kapsamaktadır. Erken evre (evre A ve B) KY gruba dikkat çekilmesi ve bunların koruyucu tedaviye alınması kavramı, KY ile mücadelede önemli bir kilometre taşıdır.

KY oldukça sık görülen bir sağlık sorunudur. Avrupa’da toplumda görülme yaygınlığı (prevalansı), % 2-3 kadardır. Nüfusun yaşlanması ve KKH olanların gelişen tedaviler sayesinde daha uzun yaşaması nedeniyle, KY prevalansı giderek artmaktadır. 70-80 arası yaş grubunda prevalans % 10-20 arasında seyretmektedir. Gelişmiş ülkelerde KY hastalarının yaş ortalaması 75’dir. KY tanısı, hastaneye acil yatışların % 5’ini oluşturmaktadır ve hastanede yatan hastaların % 10’unun tanısı KY’dir. Çoğu hastaneye yatış maliyetleri olmak üzere, ulusal sağlık harcamalarının yaklaşık % 2’sinden KY sorumludur.

Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) tarafından sürdürülen HAPPY çalışması, Türkiye’de KY’nin prevalansının ve belirliyecilerinin saptanmasını amaçlamaktadır. Elde edilen ön sonuçlara göre ülkemizde KY prevalansı Avrupa ortalamasının belirgin bir şekilde üzerinde ve % 9’lar civarındadır. Bu ilginç veri, konunun ülkemiz açısından ne kadar önemli olduğunun altını çizmektedir.

Son yıllardaki tanı olanaklarındaki ilerlemeler ve tedavideki gelişmelere rağmen KY’nde sonlanım (prognoz) maalesef pek yüz güldürücü değildir. Bazı hastalar uzun yıllar yaşayabilirlerse de sonlanım genellikle olumsuzdur. Genelde aşikar KY bulunan hastaların % 50’si 4 yıl içinde kaybedilirler. KY nedeniyle hastaneye yatırılan hastaların % 40’ı 1 yıl içinde ölmekte ya da yeniden hastaneye yatırılmaktadır. Bu çarpıcı rakamlar aşikar KY‘de sağ kalımın modern tedavi olanaklarına karşın günümüzde birçok kanserden daha kötü olduğuna işaret etmektedir.

Toplum sağlığı açısından KY’ni azaltılmasında kilit nokta, altta yatan temel nedenler olan KKH ve hipertansiyon gibi hastalıkların görülme sıklığının aşağılara çekilmesidir. Bu da sigara, şişmanlık ve kolesterol yüksekliği gibi risk faktörlerini, sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz, düşük tuz tüketimi gibi önlemlerin önemi konusunda halkın bilinçlendirilmesi ile yakından bağlantılıdır.

Ayrıca aşikar KY ortaya çıkmadan potansiyel KY hastalarının tanınması ve geçerli çeşitli koruyucu tıbbi tedavilerle ve ilaç dışı yöntemlerle aşikar KY’nin gelişmesinin önlenmesi veya geciktirilmesi giderek önem kazanacak gibi gözükmektedir. Böylece belirli bir aşamadan sonra tedavisi pek de yüz güldürücü olmayan bu sorun, erken evrelerde müdahale edilerek daha iyi seyirli ve nispeten masum bir hale getirilebilir.

Amerikan Hastanesi
Kardiyoloji Bölümü
Prof. Dr. Ahmet Oktay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder