11 Aralık 2012 Salı

Para mı Kıymetli İnsan mı ?

          Para mı Kıymetli İnsan mı ?


Evvelden işletmelerde çalışanlara ait işlerin yürütüldüğü bölüme personel departmanı denirdi. Bu departmanlarda, işçi ve memurla ilgili kişisel bilgi içeren kayıtlar ve sicil belgeleri tutulurdu. Ayrıca, iş kanununa uygun olarak, yıllık izinler programa bağlanır, maaş ve unvan değişikliği mensuba mektupla bildirilirdi.
Personel departmanı iş tanımından da anlaşılacağı üzere, şirketin kârlılığını etkileyecek bir fonksiyona sahip değildi. Zaten, o zamanlar insan sadece katlanılması zorunlu bir maliyet unsuruydu. Batı ülkelerinde de Türkiye'de de durum özünde böyleydi. Tabii ki, gelişmiş memleketlerin milli gelirleri çok daha yüksek olduğundan, ücret, maaş ve sosyal haklar bize göre daha tatminkardı. Ancak, Avrupalı kuruluşlarda da işçi ve memur sadece maliyet-verimlilik bağlamında değerlendirilirdi. 1980'li yıllarla birlikte her şey altüst oldu. Küreselleşme kütle üretimindeki yeknesaklığı ortadan kaldırdı. Seri üretimde sürekli aynı işi yapan güçlü makineler sayesinde, insana fazla iş düşmezdi. Fakat globalleşen dünyada sınırsızlaşan rekabet, sipariş üzerine yapılan parça üretimini ön plana çıkardı. Artık mamulünde tasarım, üretim, pazarlama vs. bakımdan farklılık oluşturan şirketler üstünlük sağlıyor, hayatta kalabiliyor. Farklılığı meydana getiren ise insandan başkası değil. Diğer taraftan, 1960'lardan sonra Batı'da başlayan sermaye birikimi bugün 13-14 trilyon dolar düzeyinde bir fona dönüştü. Böyle bir ortamda, Batı dünyasında insan faktörüne karşı yaklaşım da değişti. Artık çalışanlar bir maliyet kalemi olarak değil, şirketin genel amaç ve hedeflerini gerçekleştirmede yararlanılabilecek en önemli üretim faktörü olarak algılanıyor. Uygulamada şirket yöneticileri astronomik ücretler kazanabiliyor. Tahsilli gençlere iş hayatına atılır atılmaz sorumlu ve yüksek maaşlı mevkiler emanet ediliyor. Personelin eğitimi için şirketler her türlü mali fedakarlığı yapıyor. Bu gelişmelere paralel olarak, personel departmanının ismi, insan kaynakları departmanına dönüştü. Bu departman organizasyonun hedeflerine ulaşmasını sağlayacak personelin seçimi, eğitimi, yetiştirilmesi, ücretlendirilmesi ve motivasyonu görevlerini üstlendi. İngiltere üniversitelerinde uzun yıllar bu konuda ders veren Yard. Doç. Dr. Serkan Bayraktaroğlu'na göre, çağdaş insan üretimin hem aracı, hem de amacıdır. Çünkü, imal ve hizmetleri üreten de, tüketen de insandır. Ne yazık ki bu gelişmeler Türkiye'ye fazla yansımadı. Çünkü, ülkemizde sermaye, her şeyden önemli. Ülkemiz makro seviyede ve işletme bazında yabancı fonlara büyük ölçüde bağımlı. Kalkınmış ülkelerdeki şirketler için sermaye önemini ve önceliğini büyük ölçüde kaybetti. Onlar, artık insana ilk sırada yer veriyor. Yani, insanın önem kazanması, paranın önemsizleşmesi sayesinde mümkün oldu. Ülkemizde işletme yöneticileri önceliği dış kaynak aramaya veriyor, beşeri sermayeye gereken yatırımı yapamıyor. Gerçi, bizim şirketlerde de personelle ilgili bölüme çoktandır insan kaynakları departmanı deniliyor. Ama bunlar Avrupa'daki karşıtları gibi üst yönetim üzerinde etkili değiller. Bütün bunların neticesinde, yeteneklerimiz, ya gelişmiş ülkelere gidiyor veya genellikle mutsuz bir yaşam sürüyor. Sadede gelirsek, her şey dönüp dolaşıp kalkınma meselesinde düğümleniyor. Türk insanının paradan puldan daha üstün konuma yükselmesi ve layık olduğu maddi ve manevi değerlere sahip olabilmesi için, kalkınarak insana paradan daha çok ehemmiyet verilen bir ülke haline gelmemiz gerekiyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder