15 Aralık 2012 Cumartesi

EVRENDE YALNIZ MIYIZ ?


EVRENDE YALNIZ MIYIZ ?
  


Bilindiği gibi Evren,yaklaşık 15 milyar yıl önce adına 'big-bang' denilen büyük patlama ile başladı.Ondan önce ne olduğunu belki de asla bilemeyeceğimiz bu olay hem maddenin,hem de zamanın başlangıcıydı.Önce atom-altı parçacıklar oluştu,sonra proton ve nötron ve nihayet ilk atomlar: hidrojen ve helyum. Bütün bunlar olurken,evrense'kritik'bir hızda genişlemeye ve buna bağlı olarak soğumaya devam ediyordu.Ama evrenin genişlemesi her yerde aynı olmuyordu.Maddenin oluşumu ile birlikte bazı yerler daha fazla yoğunluk kazanmış ve buralardaki kütle çekimi bu genişlemeyi yavaşlatmış ve giderek durdurmuştu..Saatler iki milyar yılı gösteriyordu.Bu bölgeler,aralarında bizim Samanyolu'muzun da bulunduğu galaksileri oluşturacak şekilde içine çökmeye başlamışlardı.İlk yıldızlar olumuştu,artık..Bu ilk yıldızların büyük bir çoğunluğu bizim Güneş'imizden defalarca büyüktü.Büyüklüğü oranında ömürleri küçük oluyor,süpernova şeklinde patlarken'fırınlarında'oluşturduğu oksijen,demir...gibi daha ağır atomları uzaya fırlatıyordu.Artık ikinci tür yıldızların ve bu yıldız ların etrafındaki gezegenlerin oluşumu için her şey hazırdı.
Güneşimizin yaşı yaklaşık 4.5-5 milyar yıl. İkinci kuşak yıldızlardan ve önünde daha yaşayabileceği bir o kadar daha zaman var.Güneşimiz 'yalnız ' bir yıldız.Yanında -'yakınında' başka bir yıldız yok..Samanyolu galaksisinin Orion kolunda ve merkezin yaklaşık 25-27 bin ışık yılı uzağında.Çevresinde, şu anda bilinen dokuz gezegen dolaşıyor.Güneş'imiz bu dokuz gezegene,asteroid kuşağına,kuyruklu yıldızlara ve yıldızlar arası boşluğa...hiç' bıkmadan -usanmadan'ısı ve ışık vererek 'ömrünü'tüketmeye devam ediyor.
Ve dünyamız.!Hiç değerini bilemediğimiz ;havasıyla,suyuyla,ormanlarıyla,üstünde yaşayan milyonlarca canlı türüyle...o mavi gezegen.!Ama bir zamanlar böyle değildi.Bir zamanlar bütün bir güneş sistemi de gaz ve toz bulutu halindeydi.Bu gaz ve toz bulutunun içine gene kütle çekiminin etkisiyle yıldızlar arası uzayda dolaşan süpernova kalıntıları -örnekse,karbon,azot ve daha bir yığın ağır elementler karışmıştı.Güneş sistemimizin bu bebeklik çağı 'ağırlaştıkça' daha fazla çöküyordu..Bu çökme yeterli düzeye gelmeye başladığında merkezde hidrojen atomları tutuşmaya başladılar.Tutuşan hidrojen atomları helyuma dönüşürken çevreye ısı ve ışık vermeye başlamışlardı.Güneşimiz parıldıyordu,artık.Çevresindeki madde topakları bu büyüklükte olamadıklarından 'tutuşma'gerçekleşmedi.Kimisi katı kimisi gaz ağırlıklı gezegenleri oluşturdular.Dünyamız bu dokuz gezegenden güneşe yakınlığıyla Merkür ve Venüs'ten sonraki üçüncü gezegen.Ve bildiğimiz kadarıyla sadece onda yaşam var.
Dünya her geçen gün soğumaya devam etti.Bu soğuma halen devam ediyor.İlk 500 yıl içinde kimyasal tepkimeler sonucu yerkabuğu üstünde eriyik halinde "yaşam çorbaları"meydana geldi.Bu yaşam çorbalarında ilk yaşam belirtisi-nasılsa ortaya çıkmış, DNA molekülleriydi.DNA moleküllerinin ilk tek hücreli canlıları oluşturması ve tek hücrelilerden çok hücreli yaşama'geçiş 2.5-3 milyar yıl aldı.Çok hücreli yaşam "aklın" ortaya çıkmasının belirtisiydi.Homo-sapiens'ler çok yakında evrimdeki yerlerini alacaklardı.Ve öylede oldu.
Kültürel tarihimiz yazının bulunuşu ile başladı.İnsan artık DNA'larının dışında bilgi aktarımını kendine özgü yollardan da yapabiliyordu.Gelişme olanca hızıyla sürdü.İnsanın ANLAMAK merakı BİLMEK isteği -nice acılardan sonra- BİLİM'i ve BİLİMSEL YÖNTEM'i ortaya çıkardı.
İnsanlık kendini bildi bileli hep gökyüzünü,yıldızları...başka dünyalar,başka yaşamlar olup olmadığını merak edip durdu.Düşler kurdu.Düşlerini kimi zaman "tabletlere",kimi zaman kitaplaplara döktü.Belki de ,içindeki "yalnızlıktan korkma güdüsü"ydü bunun nedeni.Efsaneler yarattı,sonra da bu efsanelere inanmaya başladı.Peki,evrende yalnız mıydık?Başka başka gezegenlerde yaşam ortaya çıkmış olamaz mıydı?Evrim süreci bizden önce başlamış,bizim teknolojimizin çok daha ilerisinde bir uygarlık ve bu uygarlığın bizi 'ziyareti' mümkün değil miydi?
Gerçekten de ,bu adına evren dediğimiz "boşluğun"içinde milyarlarca galaksi,yüzmilyarlarca yıldız ve belki de hesaplayamayacağımız kadar gezegen varken hayatın sadece dünyada ortaya çıktığını söylemek,biraz fazla "insan merkezli"bir düşünce olsa gerek.Yapılan istatistiki çalışmalar-Asimov,Drake-sadece bizim galaksimizde 75 bin ile 540 bin arasında değişen "akıllı yaşam formu"olduğunu söylüyor.Ama kimi bilimadamları da hayatın ortaya çıkmasını,gelişmesini,akıllı yaşam'a dönüşmesini...çok fazla etkenin bir arada olmasının yarattığına ( mutasyonlar,rastlantılar,uygun atmoferk koşullar,zaman,dış etkenler,meteorların süreci bozmaması...) dikkat çekerek yalnız olabileceğimiz olasılığından da söz ediyorlar.Ben birincisinden yanayım.Belki de öyle olmasını umut ettiğimden.Bütün zorluğuna rağmen,"HAYAT BİR YOLUNU BULUR:"
Ama nerdeler?Uzaya ilk radyo sinyalinin 30'lu yılların sonunda gönderdiğimizi düşünecek olursak, yaklaşık 60 yıldır uzaya radyo dalgaları göndermeye devam ediyoruz.' Oralarda kimse yok mu?Yoksa gönderdikleri "yanıt"yolda mı?Bizden daha ileri bir teknolojileri varsa onların çok daha önceden "yaydıkları"radyo sinyallerini biz neden alamıyoruz?,En yakın yıldızın 4.2 ışık yılı ötede olması,ışık hızının geçilemeyeceği gerçeği...umutlarımızı biraz kırıyor." Karadeliklerden geçilebileceği,paralel evrenlerden ,kurt deliklerinden gelebilecekleri"henüz,bir hipotez bile değil.Belki onlara hiç ulaşamayacağız.Ama ulaşma çabası göstermek bile anlamak ve bilmek anlamına gelmiyor mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder