13 Kasım 2012 Salı

Soğuk algınlığı

Hastalık

Soğuk algınlığı

Hapşırık, sürekli akan burun ve az da olsa hafif bir yorgunluk hissi... Hasta olduğunuz kesin. Ancak, hemen grip deyip paniğe kapılmaya gerek yok. Çünkü, 250'den fazla nedenden kaynaklanan soğuk algınlığına da yakalanmış olmanız mümkün.



Kış aylarıyla birlikte sokakta dolaşırken, hapşıran, kıpkırmızı burunlarını çeken insanların görüntüsü artıyor. Hemen hemen herkeste bir yorgunluk şikâyeti. Toplu mekânlarda kendini son ana kadar tutmaya çalışıp ama sonunda başarısızlığa uğrayıp "hapşuuu" diye feryat edenlerin utancı yüzlerine vuruyor. Bilim adamları hesaplamışlar. Hapşırık sırasında ağzımızdan çıkan havanın hızı, inanamayacaksınız ama, saatte 176 milometreye ulaşıyor.

Hapşırık, mevsimin en tipik hastalığı olan soğuk algınlığının ilk ve neredeyse kesin işaretlerinden biri. Ancak yukarıdaki cümleyi düzeltmemiz gerekiyor. Çünkü soğuk algınlığı tatil yapan bir hastalık değil. Her mevsim, yılın her ayı gelip insanların kapısını çalabiliyor. Ne var ki, sonbahar ile birlikte yoğunluğunda ciddi bir artış gözleniyor ve kış aylarında hareketliliği en üst noktaya çıkıyor. Mayıs ayında yeniden hız kesmeye başlıyor. Ancak adında taşıdığı soğuk kelimesiyle, her ne kadar bazı dillerde doğrudan bağlantı kuruluyorsa da, o kadar ilişkili bir hastalık değil. Örneğin İngilizler bu rahatsızlığı basit bir biçimde "cold" (soğuk) kelimesiyle tanımlıyorlar.

Ülkemizde nezleden üşütmeye kadar çok çeşitli sözcükler kullanılıyor. Bir gerçek var ki, hastalıkla soğuk arasında birebir ilişki yok. Bunun en güzel örneğini, Norveç'in kuzeyinde Kuzey Buz Denizi'ndeki Spitzbergen Adası'nda yaşayan insanlar veriyor. Soğuk kutup kışı boyunca, adada tek bir soğuk algınlığı vakasına rastlanmıyor. Buna karşılık, mayıs ayı gelip karlar erimeye başladığında, bu insanların içinde bulundukları dış dünyadan kopukluk sona eriyor ve sağlık sorunları baş gösteriyor. Dışarıdan gelen virüsler, mayıs sonlarında adadaki ilk soğuk algınlığı salgınına yol açıyor. Ama olay tamamen soğuktan da bağımsız değil. Çünkü soğuk, burun mukozasındaki kıl hücrelerinin hareketliliğini yavaşlatan bir olgu. Oysa kıl hücreleri mukozayı tıpkı bir sünger gibi sürekli temizliyorlar.

Virüsleri solunum yollarından uzak tutuyorlar ve onların tamamen hazmedilip zararsız hale getirildikleri mideye ulaşmalarını kolaylaştırıyorlar. Bu hücreler iyi çalışmadığında ise, virüsler solunum yollarından uzaklaştırılamıyor, orada kök salmaya ve yok edilmeden önce enfeksiyon yaratmaya zamanları oluyor.

Soğuk algınlığı ciddi bir toplumsal ve ekonomik sorun. Çünkü, en gelişmiş Batı Avrupa ülkelerinde bile, bu rahatsızlık yılda 40 binden fazla iş saati ve 300 milyon euroya varan gelir kaybına yol açıyor. Ülkemizde bu yönde yapılan ciddi istatistikler olmadığı ve insanların büyük bir bölümü soğuk algınlığını ayakta geçiştirdiği için elimizde ne yazık ki somut rakamlar yok.

Her 4 soğuk algınlığı vakasından 2 tanesine, tıp dünyasının çok yakından tanıdığı 4 virüsten biri neden oluyor. Bu virüsler, solunum yolları hücrelerinde enfeksiyonlara yol açıyorlar. Uzmanlar, bu virüslerden kaynaklanan 250 farklı soğuk algınlığı tipi olduğunu belirtiyorlar. Soğuk algınlıklarının geri kalan yüzde ellisini ise, henüz bilinmeyen ve tanımlanmayan virüsler oluşturuyor. İşte bu nedenle, hiç kimse bu hastalığa karşı oluşturulmuş bir bağışıklık sisteminden söz edemiyor.

Tüm bilim adamlarının üstünde uzlaştıkları tek nokta ise, hastalığın yoğunluğunun yaş ilerlemesiyle birlikte azaldığı... Dünya Sağlık Örgütü'nün verdiği rakamlara göre, bir yaşına kadar bebekler yılda ortalama 8,3 kez, beş yaşına kadarki çocuklar ise yılda ortalama 7,4 kez soğuk algınlığına yakalanıyorlar. Ergenlik çağından sonra bu rakam yılda ortalama 5,6'ya düşüyor. Yakalanma riski 50'li yaşlarda en düşük noktaya ulaşıyor ve daha sonra risk yeniden artıyor. Kısacası, bu hastalığa karşı en duyarlı olan kitle, küçük çocuklar ve yaşlılar...http://www.focusdergisi.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder