10 Kasım 2012 Cumartesi

OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZINLIKLAR


OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN

AZıNLıKLARıN SOSYAL VE EKONOMİK

DURUMLARı


Dr. Yelda DEMİRAG*


Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan azınlıklann sahip olduklan

sosyal, hukuki ve ekonomik haklanna ilişkin bazı batılı tarihçilerin

objektif davranmadıkları bir gerçektir. Fakat bir kısım yansız

tarih yazarlan, Osmanlı İmparatorluğu'nun kendi Gayrimüslim uyruklanna

baskı yaparak onları istismar eden katı bir teokrasi uygulamadığını,

tam aksine azınlıklann büyük ölçüde yerel ve toplumsal

özerkliğe sahip olduklannı hatta aynı dönemin Avrupasında yaşayan

etnik ve dinsel gruplara kıyasla çok daha toleranslı muamele

gördüklerini kabul etmektedirlerı.


Bu



çalışma, Osmanlı İmparatorluğu'nun temelde teokratik bir


yapıya sahip olmasına karşın, yönetimin hoşgörülü olduğu ve azınlıklan

baskı altında tutmadığı gerçeğini kanıtlama amacını gütmektedir.

Üzerinde egemenlik kurulan topraklardan İmparatorluğun

maddi ihtiyaçlan geldiği sürece, bölgesel yönetime doğrudan

kanşılmamış, kültürel ve dinsel baskı uygulanmamıştır. Böylece

sürdürülen bölgesel özerklik İmparatorluğun çeşitli etnik ve dinsel


*

Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü.


i. Bu şekilde düşünen tarihçilerden Stanford Shaw, şöyle demektedir: "Osmanlılar

baştan beri, fethettikleri ülkelerin Hıristiyan ve Yahudi halklarını ne köleleştirmeye, ne de

din değiştirmeleri için zorlamaya çalışmışlardır. XIX.ve XX.yüzyıliann başında Osmanlı

azınlıklannca çıkarılan sorunlar, Osmanlı İmparatorluğu'nun önceki beşyüz yıl boyunca

onlara karşı uyguladığı hoşgörülü yönetimin sonuçlarıdır",


History of the Ottornan Ernpire


and Modern Turkey,



(Cambridge:1977), Edward Amold, Turkey in Europe, (London:


1900), A.J.Toynbee,


Treatment of Arrnenians in the Ottornan Ernpire, (London:1923),


Bemard Lewis,


The Emergence of Modern Turkey, (Cambridge: 1965), Felix Valyi,


Revolutions in Islam,



(New York: 1975), A. Poweli, The Struggle for Power in Moslern


Asia,



(New York, 1925).


16 YELDA DEMİRAG


yapılarındaki ulusal benliğin sürdürülmesine yardımcı olmuştur.

Milliyetçilik akımı Güney Doğu Avrupa'ya geldiği zaman burada

uygun bir ortam bulabilmiş ve Osmanlıların bu hoşgörülü yönetimi

bir bakıma devletin parçalanmasında etkili olmuştur. Kısaca, Balkanlar'da

Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya ve Arnavutluk

gibi ülkelerin bağımsızlıklannı kazanmalarından hemen sonra,

kolaylıkla Avrupa sisteminde ulusal devletler olarak yer almalarında

ve ulusal bütünlüklerini korumuş olmalarında Osmanlı yönetim

anlayışının hoşgörüsü azımsanmayacak bir roloynamıştır.

Avrupa'nın emperyalist devletlerinin elinden kurtulan diğer bölgelerdeki

devletlerin ulusal, kültürel ve ekonomik bütünlük konularındaki

güçlükleri ortadadır. Batı' nın "Osmanlı Doğu despotizminin

baskıcılığı" iddialarına karşı bu anlamlı bir kanıttır.

Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren özellikle devletin

yükselme döneminde, İmparatorluk sınırları içinde yaşayan azınlıklara

Osmanlı "millet sistemi" içinde etnik ve dinsel kimliklerini banş

ve düzen içinde koruma fırsatı verilmiştir.

İslamiyetin yayılmaya başladığı yıllarda, İslam devletinin temel

esaslarından biri olarak ortaya çıkan ve "millet" anlayışına dayanan

bu sistemi geliştiren ve en iyi şekilde uygulayan Osmanlılar

olmuş, fethettikleri yerlerde yaşayan Gayrimüslim topluluklara,

kendilerini yönetmelerini sağlayacak haklar tanımışlardır. Osmanlıları

böyle bir sistemi uygulamaya yöneIten nedenlerin başında şüphesiz

İslam hukukunu benimsemeleri bulunmakla birlikte, bunun

yanında iktisadi ve ticari şartlardaki değişmeler de önemli etken olmuştur.

XV. yüzyılda Avrupa' da gerçekleşen coğrafi keşiflerden sonra

ticaret yollarının başka yönlere çevrilmesi Yakındoğu'nun ekonomik

hayatını olumsuz yönde etkilemiş, Osmanlılar da bölgedeki ticari

faaliyeti canlandırmak için yeni tedbirler almak zorunda kalmışlardır.

Özellikle Fatih Devrinde bir yandan ticaretle meşgulolan

Venedik ve Cenevizlilere ticari, hukuki ve dinf kapitülasyon hakları

verilirken, diğer yandan da Osmanlı tabiyetine geçmiş Gayrimüslimlere

geniş cemaat haklan tanınmıştır. İşlevini yitirmek üzere bu


OSMANLı


İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLıKLARıN... 17


lunan Ortodoks Rum Patriği ihya edilmiş ve Patrikhaneye Bizans

İmparatorlarının verdiklerinden daha fazla dilli ve hukukf haklar tanınmıştır.

Aynı şekilde, Musevilere kendi havralarına sahip olmak

olanağı sağlandığı gibi, Ermenilerin başına da bir patrik tayin edilerek

cemaatler arasında bu şekilde denge sağlanmaya çalışılmıştır


2•


Her cemaat kendi örf ve adetlerine uygun bir düzen kurmada serbest

bırakılmıştır. Ancak dini liderlerin aynı zamanda idaıf vazifeleri

de olması nedeni ile sadece din başkanlarının seçimine devlet

müdahale etmiştir. Onun dışında evlenme, boşanma ve vasiyet gibi

medelli haklar konusunda kendi dilli ve hukukf kurallarını uygulamışlardır

. Azınlıklarla ilgili davalar, kilisede kurulan mahkemelerde,

kilise kanunlarına göre görülmüş, verilen kararlar onlar adına

Osmanlı Devleti tarafından uygulanmıştır.

"Ümmet" anlayışından "Millet Sistemi" şekline dönüşen bu anlayış

içinde din, ırk, hukuk ve kültür eşitliği Osmanlı toplumunda

her devirde mümkün olabilmiş ve ehl-i kitap dinler yüzyıllar boyu

İmparatorlukta yaşayabilme imkanı bulmuşlardır. Bu hoşgörü çerçevesinde

Osmanlı tebaası Gayrimüslimler kısa zamanda devletin

tüm ekonomik gücünü ellerine geçirmişlerdir


3•


Gayrimüslim tebaa içinde en önemli unsur Rum Ortodoks Kilisesi

etrafında toplanan Hıristiyanıardı. Divan-ı Hümayun tercümanlığı

gibi önemli görevler RumIara verilmişti. Bunun başlıca nedeni,

Osmanlı yönetici ve aydınları daha çok Arapça ve Farsça biliyor

ve çok azı batı dillerine aşina iken İstanbullu RumIarın Batı dillerine

sahip olmalarıydı. RumIarın bu mevkilere getirilmeleri İstanbul'

da bir cins Rum aristokrasisinin doğmasına neden olmuştur.

Kentin Fener bölgesinde oturan bu aristokratlar (Fenerli RumIar),

görevlerinden elde ettikleri geliri, ailelerinin genişlemesi ve zenginleşmesi,

Yunan kültürünü öğrenme ve güçlendirme ile hem Ortodoks

millet içinde hem de Osmanlı hükümet sisteminde güç ve statülerini

artırmak için kullanmışlardır


4•


2. İlber Ortaylı, "Osmanlı İmparatorluğu 'nda Millet",


Tanzimattan Cumhuriyete


Ansiklopedisi,



(Ankara: 1970), c.IV, s.998.


3. Türkkaya Ataöv, "Azınlıklar Üstüne Bazı Düşünceler",


A.Ü. Siyasal Bilgiler


Fakültesi Dergisi,



(Ankara: 1987),cXLlI,no.1-4,s.53.


4. earter V. Findley,


Bureaucratic Reform in the Ottoman Empire,the Sublime


Porte,



1789-1922, (Princeton:1980),s.92.


18 YELDA DEMİRAG


Bunların bazıları oldukça ünlü de olmuştur. Örneğin, Alexander

Mavrocordato, Köprülü Ahmet Paşa'ya hizmet etmiş ve Karlofça

barış görüşmelerinde kilit bir roloynamıştır. Bundan başka Fenerli

RumIarın siyasi görevlerde de bulunduklarını bilmekteyiz. Örneğin,

Eflak ve Buğdan gibi bağlı prenslikler Bab-ı Ali'de iki tane

Rum "Kapı Kahyası" tarafından temsil edilirlerdi. Bundan da önemlisi

1711 ve 1716'da Eflak ve Buğdan'a Fenerli Rumlar yönetici

olarak atandılar. Hatta böyle yabancı bir yönetsel unsurun Romanya'nın

birleşmesi ve Romen ulusçuluğunun gelişmesinde önemli etkisi

olduğu söylenmektedir


5• Yunanlı Rumlar bu siyasal görevlerini


Bizans emperyalizminin "megali ideası"nı canlandırmak için de

kullanmışlardır6 .

Osmanlı İmparatorluğu' nda yaşayan Slav, Romen ve Balkan

RumIarının yanı sıra Anadolu RumIarı ve Ermeniler de XII. ve

XIII. yüzyıllar ve sonrasında Müslüman olma koşulu aranmaksızın

Osmanlı Ordularına sipahi, hatta komutan olarak alınmışlardır. Zorla

müslümanlaştırılan Hıristiyanlar sadece "devşirme sistemi" için

alınacak ve Sultanın kullan olarak hükümet ve orduyu oluşturacak,

ileride de Osmanlı aristokrasisine katılmak üzere eğitilip yetiştirilecek

genç erkeklerden oluşuyordu? Ama sağladığı güç ve zenginlik

nedeniyle bu tür din değiştirmenin ödülü de büyüktü.

Hıristiyanlar ve Yahudiler, Müslümanların yapmakla yükümlü

oldukları bazı görevlerden de muaftılar. Bunlardan en önemlisi, kimi

zaman yaşam boyu süren askerlik hizmeti idi. Askerlik hizmetinden

muaf tutulmaları karşılığında her Gayrimüslim erkek "cizye"

adı verilen vergiyi öder


8, fakat maddi açıdan bu vergiyi ödeyemeyecek


durumda ise bu konuda da yine anlayışla karşılanarak cizye-


5. Kemal Karpat,


Balkanlarda Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk (Ankara: 1997).


6. Benjamin Lewis Braude,


Christians and Jews in the Attornan Empire, 2 cilt (New


York: 1982),s.l2.

7 Devşirme konusu için bkz: Halil İnalcık,


The Attornan Empire: The Classical Age


1300-1600,



(London: 1973), s.47.


8. Cizye konusunda ayrıntılı bilgi için bkz: Yavuz Ercan, "Osmanlı İmparatorluğu'nda

Gayrimüslimlerin Ödedikleri Vergiler ve Bu Vergilerin Doğurduğu Sosyal Sonuçlar",


Belleten Dergisi,



(Ankara: 1991),c.L V,s.371-401. Ömer Lütfi Barkan, Kanunnameler,


(Ankara: 1983) c.I, s.3S


ı.Halil İnalcık, Djizya, Encyclopedia of Islam, s.S62.


OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLIKLARıN... 19


den muaf tutulurlardı. Ayrıca kadın, çocuk, akıl hastası, fakir olanlardan

ve din adamlarından da cizye alınmazdı. Sayılanlar dışında

ondört-yetmişbeş yaş arasında bulunan tüm Gayrimüslim erkekler

devlete cizye ödemekle yükümlüydüler. Ama bu konuda da Gayrimüslimler

arasında vergi ödemernek için hileli yollara başvuranlar

oluyordu


9.


İşlenen suçlar karşısında Gayrimüslimlere verilen cezalar incelendiğinde

Müslümanlara göre daha hafif cezalara çarptırıldıkları

anlaşılmaktadır, Örneğin, Süleyman Kanunnamesinde zina ile ilgili

suçlarda gayrimüslimlerin, aynı suçu işleyen Müslümanlara göre

yan yarıya daha az cezaya çarptırılacağına dair hüküm bulunmaktadırıo,

Aynı suçu işlemiş zimminin, Müslümanın ödediği cezanın yarısını

ödemekle yükümlü olması akla üç olasılık getirmektedir: İlk

olarak, Müslümanlann gayrimüslimlere nazaran daha az suç işlemelerini

sağlamak için Müslümanlara daha çok ceza ödetilmesi.

İkincisi, bu cezanın ancak zimmiler arasında işlenen bir suç için tayin

edilmiş olması. Son olarak da, Gayrimüslim halkın korunması.

Burada cizyenin azalmamasını sağlamak asıl neden olabilirlı.


Gayrimüslim Osmanlı Tebaanın Ekonomik Durumlan


Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Gayrimüslimler devlet

hizmetinden muaf olmalarının avantajıyla genellikle esnaflık ve ti-


9. Vergi verecek Zimminin yaşını tayin etmek bir çok güçlüklere yol açıyordu. Her

şeyden önce vergi vermemek için Gayrimüslimler yaşlaonı küçük gösteriyorlardJ. Bu yüzden

vergi mükellefinin yaşını doldurduğunu anlamak için bazen özel ve ilginç yöntemlere

başvuruluyordu. Örneğin, yaşı belirlenecek kimsenin boynu iple ölçülüyor ve bunu iki

misli alınıyordu. Daha sonra bu ipin iki ucunu Zimmi dişleri ile tutuyor ve maydana gelen

halka başından geçiriliyordu. Eğer halka başından kolaylıkla geçerse, zimmi vergi verecek

yaşa gelmiş demektL Geçmezse henüz vergi verecek yaşa gelmediği kabul ediliyordu.

Boris Christoff Nedkoff, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Cizye", (Çev. Şinasi Altundağ),


Belleten Dergisi,



(Ankara: 1986),c.VIII,s.621,623,624.


10. Yavuz Ercan, "Türkiye'de XV. ve XVI. Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin Hukuki,

İçtimai ve İktisadi Durumu",


Belleten Dergisi, (Ankara: i983), c.xLVII, s.1143. c.f.


Kanunname-i AI-i Osman (Kanuni Kanunnamesi), Tarih-i Osmani Mecmuası

(TOEM) yayını, s.3-4. ".... Bu zikrolunan ceraim kafirden sadır olsa, gani Müslümandan

alınan cerimenin nısfı ve mutavassıtü'l-halden, orta halli Müslümandan alınan cerimenin

nısfı ve fakirden, fakürü'l-hal Müslümanlardan alınan cerimenin nısfı alına".


ı


1. Ercan, Ibid., s.II43.


20


YELDA DEMİRAG


caretle ilgilenmişlerdir. Esnaf defterlerinde zimmilerin Müslümanlarla

birlikte aynı esnaf teşkilatı içinde yer aldıkları anlaşılmaktadır.

Bu defterlere önce Müslümanlar, sonra Hıristiyanlar, son olarak da

Yahudiler kaydedilirdi. Zimmiler dil bilmeleri yüzünden ticaıl hayatta

ve devlet hizmetinde çok avantajlı yerler edinmişlerdi. İngiliz

konsolosu Palgrave l868'de bir raporda şunları yazıyordu: "Türkiye'deki

Hıristiyanların Müslümanlara kıyasla refah içinde olmalarını,

onların daha enerjik, çalışkan ve erdemli olmalarına yormak

yanlıştır. Gerçek şu ki, çalışkanlık, doğruluk, namusluluk ve dürüst

iş çıkarma bakımından Müslümanlar şaşmaz biçimde, Rum ve Ermeni

hemşehrilerinden kesinlikle bir gömlek üstündürler. Ama ne

var ki, Müslümanlar muazzam bir yükü n altında sistematik olarak

ezilmişlerdir ve ezilmektedirler. Hıristiyanlar ise Osmanlı Devletindeki

ayrıcalıklı durumlarını sürdürerek son yüzyıldan beri sürekli

olarak zenginleşmişlerdir. Zenginleşmeleri de çok su götürür spekülasyonlarla,

apaçık hilelerle ya da tefecilikle olmuştur"12.

İmparatorlukta kuyumculuk, sarraflık, bankacılık, hekimlik ve

mimarlık gibi işler genellikle zimmiler tarafından yürütülmüştür.

Örneğin, II.Mahmut döneminde Bolu Şehri'ne ait şer'iyye sicilleri

incelendiğinde burada bulunan Gayrimüslimlerin büyük çoğunluğunu

Ermenilerin oluşturduğu ve bunların uğraştıkları çalışma kollarının

çeşitli alanlarda olduğu gözlenmektedir: Kuyumculukl3, sarraflıkl4,

kerestecilikl5, çerçilikl6, kahvehane işletmeciliği 17.Ayrıca

1613 yılında Bolu'ya gelen Polonyalı Simeon şehirdeki Ermenilerin .

boyacılık ve kaftancılıkla uğraştığını söylemektedirl8. 1808 yılında


12. Bilal Şimşir, İngiliz belgelerinde Osmanlı Ermenileri, (Ankara: 1986),sJ5,Belge


NO.23/1.


13. Milli Kütüphane'de bulunan Bolu Şeriye Sicilieri 851 No'lu Defter (851 :71B)

(1250- 1


252/1834- 1836).


14. Bolu Şeriye Sicilieri 852 No'lu Defter (852:79A) (1230-1232/1815-1817).

15. Bolu Şeriye Sicilieri 865 No'lu Defter (856:IOA) (1236-1238,1241/1820-


1823,1825/1826).


16. Bolu Şeriye Sicilleri 856 No'lu Defter (856:7A) (1236-1238,1241/1820-

1823,1825/1826) .

17. Bolu Şeriye Sicilleri 870 No'lu Defter (870:18 B7) (1252-1257/1836-1841).

18. Enver Konukçu, "Jean-Baptiste Tavemier ve Simeon'a Göre Bolu", Çele-Bolu

(1965) Ağustos, 28/27, s.4.


OSMANLI İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLIKLARıN... 21


buraya gelen Fransız seyyah Adrien Dupre ise şehirdeki Gayrimüslimlerin

altın işi ile uğraştıklarını bildirmektedir


19•


XIX. yüzyıl boyunca bugünkü Türkiye sınırı içinde kalan alanlarda

İstanbul en büyük ithalat, İzmir ise en büyük ihracat limanı

durumundaydı. Bu kentlerin dışında Trabzon, İskenderun, Samsun,

Mersin, Selanik, Basra ve Beyrut diğer önemli dış ticaret limanlarını

oluşturmaktaydı. Sözü edilen limanlardan gerçekleştirilen dış

ticaret başlıca iki kesimin elinde bulunuyordu. Biri Avrupalı tüccarlar

diğeri ise Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan gayrimüslim

azınlıklardı, yani Osmanlı tebaası olan Rum, Ermeni ve Yahudi tüccarIardan

oluşuyordu.

Çeşitli Avrupa ülkelerinden gelerek belli başlı liman kentlerine

yerleşen Avrupalı tüccarlar, dış ticareti kurdukları aile şirketleri ve

ticaret evleri aracılığı ile yürütüyorlardı. Öyle ki, 1840 yılında İzmir'

deki İngiliz ticaret evlerinin sayısı 35' e yükselmişti


20• İkinci


gruba giren, yani İmparatorlukta yaşayan Gayrimüslimlerin oluşturduğu

tüccarlar, özellikle İmparatorluğun gelenek ve görenekleri ile

üretim kalıplarını bilmeleri ve ticari deneyim ve becerileri nedeniyle

Avrupalılar için vazgeçilmez bir ortak durumuna gelmişlerdi.

Bunların yardımı olmaksızın hem ithal edilen mamul Avrupa mallarının

satışı, hem de ihraç edilecek malların Osmanlı üreticilerinden

toplanarak limanlara yollanması oldukça zor bir işti.

Osmanlı İmparatorluğu' nda yaşayan azınlıklar, kapitülasyonların

verdiği imtiyazlar ve Batılı devletlerin himayeci politikaları sonucu

ekonomik açıdan oldukça iyi duruma gelmişlerdi. Yine kapitülasyonlarla

yabancı elçilere yerli gayrimüslimlerden tercüman

kullanma hakkı tanınmış, bu hak daha sonra genişletilerek yabancı

konsolosların da tercüman kullanabilmelerine dair izin çıkmıştı.

Hatta kapitülasyonlara aykın olduğu halde yerli Hıristiyanlardan

konsolos tayinine bile başlanmıştı.


19. Semavi Eyice, "Tarihte Bolu",


Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu BeZleteni,


Mayıs-Haziran, 47/326:1-20, s.8.

20. Şevket Pamuk, "xıx. Yüzyılda Osmanlı Dış Ticareti",


Tanzimattan


Cumhuriyete Ansiklopedisi,



(Ankara:i970),c.III, s.763.


22


YELDA DEMİRAG


Elçilerin veya konsoloslann maiyetinde çalışacak olan Fenerli

tercümanlara beratla izin verildiği için bunlara "beratlı" da denmekteydi.

Beratlılar da elçi ve konsoloslar gibi vergiden muaftılar. Bunun

dışında diplomatik imtiyazlan da vardı


21• Yabancı devletler berat


sağlama karşılığında dolgun ücretler almaya başladıklanndan,

berat satışı zamanla karlı bir iş haline gelmiş, bu nedenle bir konsolosluğa,

hatta hiç konsolos bulunmayan yerlere birden fazla tercüman

atanmış gibi gösterilerek bundan büyük maddi menfaatler elde

edilmeye başlanmıştı. Beratlılar tercümanlıktan çok sahip oldukları

imtiyazlan da kullanarak serbestçe ticaret yapabiliyorlar ve gayrimenkul

satın alabiliyorlardı.

Kurmuş oldukları bankerlik işletmeleri ile Osmanlı halkının

ekonomik hayatı, hatta günlük yaşam koşullarını etkilemede büyük

roloynayan bir başka ekonomik çıkar grubu da Galata bankerleri ya

da sarrafları olarak adlandırılan ticaret topluluğuydu


22• Batıdaki sanayi


devriminden sonra bu Bankerlerin önemi daha da artmış, özellikle

II. Mahmut döneminde, başta İstanbulolmak üzere, İzmir, Karadeniz

ve güney limanlanna batıda sanayi devrimi sonucu üretilen

çeşitli ve ucuz mallar bu bankerler aracılığı ile getirilmişti. Bunun

neticesinde Galata bankerlerinin bu limanlarda bulunan acenta ve

ortaklan kısa zamanda büyük zenginlikler elde etmiştir. Batı'dan

getirilen mallara karşı sadece saray, vükela ve beylerden değil, aynı

zamanda halktan da büyük talep gelince bankerlerin iş hacmi genişlemiş,

böylece Galata bankerleri İmparatorluğun her türlü kredi işlerine

hakim olmuş, bir taraftan yerli tüccarı, diğer taraftan da tüketiciyi

finanse eder bir duruma gelmişlerdi. 1912 yılında İstanbul'da

kayıtlı 40 özel bankerin hepsi de Gayrimüslimdi: 12 Rum, 12 Ermeni,

8 Yahudi ve Levanten


23•


21. Çağlar Keyder, "Osmanlı Devleti ve Dünya Ekonomik Sistemi",


Tanzimattan


Cumhuriyete Ansiklopedisi,



(Ankara: 1970), c.III, s.646.


22. Halil İnalcık-Osman Okyar,


Türkiye'nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi, (Ankara:


1980), s.42.

23. Charles Issawı , "The Transformation of the Economic Position of the Millets in

the 19th century", Bemard Lewis-Benjamm Braude (Ed.),


Christians and Jews in the


Ottoman Empire,



(New York:1982), 2 cilt, s.261.


OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLıKLARIN... 23


Özellikle yerli Rum bankerler tüccar ortaklan ile faiz haddi göreli

olarak düşük olan Batı'dan getirdikleri ve kredi ile satın aldıklan

malları İmparatorluk hudutları içinde peşin para ile satarak ellerinde

biriken paraları birkaç misli faizle, bu malları pazarlayanlara

ve tüketicilere kredi olarak veriyorlardı


24•


Rum bankerlerin Rum tüccarlarıyla yaptıkları bu ortaklıklar,

finansman ağırlığı sayesinde onları adeta tekelci alıcı ve satıcı olarak

güçlendirirken, Ermeni ve Yahudi sarraflar da daha çok iç tüketimi

ve özellikle sarayın artan tüketim ihtiyaçlarını finanse eder duruma

gelmişlerdi.


Gayrimüslim Osmanlı Tebaanın Sosyal Durumu


İmparatorlukta yaşayan Gayrimüslimlerle Müslümanlar arasındaki

ilişkilere bakılacak olursa her iki topluluğun kendi içlerinde olduğu

gibi, bazen de birbirleri ile olan ilişkilerinde meydana gelen

anlaşmazlıkların günlük hayatın içerisinde olabilecek türden münakaşalar

olduğu şeriyye sicillerinde bulunan kayıtlardan anlaşılmaktadır.

Böyle bir olay, 1834 Ağustosu başlanna tarihlenen bir belgede

bulunmaktadır. Bolulu bir Ermeni, İstanbul'a yazdığı arzuhalinde,

babası keresteci Vasil'in, yine kereste tüccarlarından Hacıalioğlu

Mustafa Çavuş tarafından tabanca ile vurulduğunu bildirmiştir.

Bolu'daki yetkililere gönderilen emimamede, Mustafa Çavuşun

kaçtığı Akçaşehir kasabasında yakalanıp, mahkeme edilmesi, sonra

da kendisine gereken cezanın verilmesi istenmektedir


25• 10 Nisan


1840 tarihli diğer bir belgede ise Bolu'da Debbağ1ar Mahallesi sakinlerinden

Bakkal Çalıkoğlu Arif İbn Molla İbn Elhac Mehmed,

Ankaralı Karaçor adındaki bir zimmiyi mahkemeye şikayet etmektedir.

Belgeye göre adı geçen Müslüman şahıs, zimminin kahvehanesinde,

kahvehane sahibince dövülmüş, setresinin yakası yırtılmış

ve küfredilerek oradan kovulmuştur. Mahkemece Karaçor suçlu bu-


24. Haydar Kazgan, "Galata Bankerleri",


Tanzimaltan Cumhuriyete Ansiklopedisi,


(Ankara: 1970),5.762-793.

25. Milli Kütüphane'de bulunan Bolu Şeriye Sicilieri 865 Nol'lu Defter

(865: ıoA)1248- 1255/1837-1840).


24 YELDA DEMİRAG


lunmuş, kendisine şer'an tazir lazım geldiği ve setrenin bedelinin

ödenmesi gerektiği kararına varılmıştır


26•


Gayrimüslimlerle Müslümanlar arasında borç alıp verme gibi

durumlara da rastlanmaktadır. Örneğin, Bolu ve Viranşehir Sancakları

Mutasarrıfı Abbas Paşa'nın ölümünden sonra çıkartılan, 13 Eylül

1841 tarihli muhal1efatında, kendisinin Mark adındaki bir zimmiye

olan 45 kuruş borcu, diğer giderler arasına işlenmiştir


27•


Zimmilerle, Müslümanların birbirlerinden etkilendiklerine dair

de belgeler bulunmaktadır. Böyle bir etkileşim örneği 22 Mart 1819

tarihli Bolu Müftüsüne gönderilen bir buyrultuda görülmektedir.

Buna göre Bolu'daki Müslümanların, Hıristiyan bayramlannda

(Paskalya Bayramı olmalı) onlardan görerek yumurta boyadıkları,

ateş yakıp üzerinden atladıkları yazılmaktadır


28•


Hıristiyanıann Müslümanlardan etkilenmeleri ise din değiştirmeye

kadar varmaktadır. Örneğin 12 Temmuz 1822'de, Yuve adındaki

bir Bulgar, kendi dininin batıl olduğunu müşahade ettiğini söyleyip,

Din-i Muhammediyye'yi kabul etmek istediğini belirtmiş,

sonra da Kelime-i Şehadet getirerek, adını da Mustafa olarak değiştirerek

Müslüman olmuştur


29.


imparatorlukta yaşayan azınlıkların giyimleri konusunda yükselme

devrine kadar geniş ölçüde bir sınırlandırmanın bulunduğunu

gösterecek her hangi bir belgeye rastlanmamaktadır. XV. yüzyıl ortalarında

imparatorluğa yerleşmiş olan Yahudilerden isak Zarfati

adlı şahıs, Almanya ve Macaristan' daki Yahudileri Osmanlı topraklarına

oturmaya davet ederek, bunun nedenlerini şöyle sıralıyordu:

"Burada en iyi elbiseleri giyebilirsiniz, herkes kendi asma ve incir

ağaçlarının altında oturabilir. Hıristiyan egemenliğinde, çocuklarını

mosmor ve kıpkızıl dövülme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmadan,

mavi veya kırmızı renkli elbiseler giydirebilirsiniz"30. Bu sözler bi-


26. Bolu Şeriye Sicilleri (870:80B) (1252-1257/1836-1841).

27. Bolu Şeriye Sicilleri (851:81B) (1228-1229/1813-1814).

28. Bolu Şeriye Sicilleri (853:80B) (1231-1235/1816-1820).

29. Bolu Şeriye Sicilleri ( 856:92 A).

30. Yavuz Ercan, "Türkiye'de XV.ve XVI.Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin İçtimai ve

İktisadi Durumu",


Belleten Dergisi, (Ankara: 1983)cXLVII, s.1141.


OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLıKLARıN... 25


ze


O dönemde imparatorlukta yaşayan zimmilerin içinde bulundukları


sosyalortamın rahatlığı ve Osmanlılar ile Hıristiyan dünyası

arasındaki anlayış farkını karşılaştırma konusunda fikir verir.

XVI.yüzyılın sonlarından itibaren azınlıkların giyimlerine bazı

kısıtlamalar getirilmeye başlanmıştır. Toplum içinde görülen bu değişiklikte

devletin çöküntüye gitmesinin rolü büyüktür. III. Murat

zamanında 4 Eylül 1577 tarihli bir fermanla yasaya aykırı elbise giyenIerin

doğrudan doğruya cezalandırılmaları emredilmiştir


31•


Ancak bu kayıda göre bir Müslim ve Gayrimüslim eşitsizliğinin

var olduğu öne sürülemez. Zira yasaklama her iki taraf için de

geçerlidir. Yani Gayrimüslimlerin Müslüman kıyafetinde, Müslümanlarında

Gayrimüslim kıyafetleri ile dolaşmaları yasaklanmıştır.

Hatta bir bakıma bu kısıtlamaların Gayrimüslimlerin lehine olduğunu

söyleyebiliriz, çünkü bu yolla zimmilerin kıyafet konusunda

kendi kültürel değerlerini ve geleneklerini farkında olmadan korumaları

sağlanmıştır


32•


1568 tarihli bir fermanda hıristiyanların yakalı kaftan, kıymetli

kumaştan özellikle ipek elbise,ince tülbent, kürk ve sarık taşımaları

yasak1anmıştı. 1568, 1574, 1577 tarihli çeşitli fermanlarla Hıristiyanların

ve Yahudilerin bu yasaklara uymamalarının ince kumaş fiyatını

yükselttiği belirtilmiştir


33• Demek ki, engellenmek istenen


şey, sadece Müslümanların Hıristiyanlara benzemeleri değil, kumaş

fiyatlarının da artmasıdır, yani ekonomik etkenler de zimmilerle ilgili

bazı kısıtlamaların getirilmesine yol açmıştır.

Gayrimüslimlerin sarık sarmaları yasaklanıyor ve şapka giyrnek

zorunluluğu getiriliyordu. ilk bakışta bu yasaklama ile zimmilerin

baskı altında olduğu düşünülürse de, gerçekte böyle değildir.

Şapka hiçbir devirde islam ülkelerinde kullanılmamıştır, Gayrimüslim

topluluklara özgü bir giyim eşyası olan şapkanın devlet tarafın-


31. Ahmet Refik,


Onbirinci Asr-ı Hicride İstanbul Hayatı, (İstanbul: 1931), s.74.


32. Yavuz Ercan, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Gayrimüslimlerin Giyim, Mesken ve

Davranış Hukuku",


Osmanlı Tarihi Araştınna Merkezi Dergisi, (Ankara: 1990), c.xxı,


s.118.

33. Karl Binswanger,


Untersuchungen zum Status der Nichtmuslime im


Osmanischen Reich des 16J ahrhunderts,



(Kiel:1977), s.l.


26


YELDA DEMİRAG


dan onlara zorla giydirilmesi, daha evvel de belirtildiği gibi bir bakıma

Gayrimüslimlerin kültür ve geleneklerinin devlet tarafından

korunması demekti. Osmanlı devleti bu uygulamayı bilinçli olarak

yapmasa da uygulama sonuçta Müslüman olmayan halkın aleyhine

değil, lehine olmuştur


34•


Osmanlı devletinde zimmilerin oturduklan meskenlere ve yerleştikleri

bölgelere bakılacak olursa, genellikle şehrin kenar semtlerinde,

Rum, Ermeni, Yahudi mahallelerinde gruplar halinde yaşadıkları

anlaşılır. İstanbul'da Fener, Balat, Kumkapı gibi semtler

azınlıklann oturdukları bölgelerdi


35• İmparatorlukta yaşayan Gayrimüslimlerin


ikamet konusunda çok önemli şikayetlerinin olmadığı,

bazı olaylann ise sadece günlük yaşantı içinde ortaya çıkabilecek

türden konular olduğu anlaşılmaktadır.

Örneğin, İstanbul'da Ayasofya Vakfına dahil Mahmut Paşa

Ham'nda bulunan ve kürkçü RumIara ait olan dükkanlar yıktınlmıştır


36•


Dükkanıann yıktınlma nedeni, tahtadan yapılıp, hana sonradan

eklenmiş olmalan ve bu dükkanıarda Gayrimüslimlerin toplanarak

kavga etmeleri, bu yüzden yine han içinde bulunan mescitteki

Müslümanların rahatsız olmalandır


3? Anlaşıldığı gibi, bu olay


İslam Hukukunun yasaklayıcı hükümleri açısından ele alınmamış,

günlük hayatın olağan geçimsizlikleridir.

Dönemin belgelerinden anlaşıldığına göre azınlıklara sadece

Müslümanlar için kutsal sayılan Mekke ve Medine gibi kentlerde

cami, mescit ve yatır gibi yerlerin çevresinde oturmaları yasaklan-


34. Yavuz Ercan, "Türkiye'de XV.ve XVI. Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin Giyim,

Mesken ve Davranış Hukuku",


Osmanlı Tarihi Araştırma Merkezi Dergisi, (Ankara:


1983), c.xLVII, s.l 142.

35. İnciciyan, Fener kapısının iç kısmında 1797'de yapılmış muhteşem bir Rum

patrikhanesinin ve onun civarında Rum metropolitlerin evlerinin bulunduğunu, Balat

kapısının dış kısmında Ayvansaray'a kadar yalnız Yahudilerin oturduğunu, sur dahilinde

de pek çok Yahudi evi ve birkaç Sinagogun mevcud olduğunu yazar. Ahmet Refik,


Hicri


Onüçüncü Yüzyılda İstanbul Hayatı,



(İstanbul: 1932).


36. Ahmet Refik,


Hicri Onuncu Asırda İstanbul Hayatı, (İstanbul: 1930).


37. Yavuz Ercan, "Osmanlı İmparatorluğu 'nda Gayrimüslimlerin Giyim, Mesken ve

Davranış Hukuku",


Osmanlı Tarihi Araştırma Merkezi Dergisi, (Ankara: 1973), c.xXI,


s.43.


OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLıKLARıN... 27


mıştır


38• 1581 tarihli bir fermanla zimmilerin İstanbul'da Eyüp Sultan


Türbesi civarında oturmaları da yasak edilmişti. Aynı şekilde

Ortaköy camii civannda meskun Yahudilerin o bölgeden çıkartılmasına

dair fermanlar vardır


39.


Sayılan yerler dışında istedikleri bölgede oturma ve isterlerse

camilere girebilme özgürlükleri bulunmaktaydı. Azınlıklann dini

yapılarının (kilise ve havra) iç teşkilatlanna devlet tarafından müdahale

edilmez, sadece yeni yapılacak olan ibadethaneler ve mevcut

olanlann bakım ve onarımı için bazı kısıtlamalar uygulanırdı. Örneğin,

ibadethanelerin onarımı sırasında eski yapısına uygun biçimde

kalması, onanm sırasında ek bölümler yapılmaması öngörülürdü.

İslam Hukukunda zimmilerin evlerinin Müslümanlarınkinden

renk ve yükseklik olarak farklı olması gerektiğine dair kuralın Osmanlı

Devleti'nde sert biçimde uygulanmadığını söylemek yanlış

olmaz. Ancak yine de bazı dönemlerde bu konuyla ilgili fermanlara

rastlamak mümkündür. 1724 tarihli bir fermanla inşa edilecek evlerin

yüksekliği saptanırken Müslümanlar için daha yüksek zimmiler

için daha a1çak yapı yapmaları ve oturmaları konusunda bir kısıtlama

bulunmaktadır


40• III. Selim ise zimmilerin evlerinin siyah boyanmasını,


Müslümanlann evlerinde ise daha farklı bir renk kullanarak,

Müslüman ve Gayrimüslim evlerinin belirli olmasını istemişti


41•


Bu bölümle ilgili genel bir değerlendirme yapacak olursak, giyim,

mesken ve davranış özgürlüğü açısından Osmanlı İmparatorluğu'nda

yaşayan Gayrimüslimlerin o dönemin şartlanna göre oldukça

rahat bir konumda olduklannı söyleyebiliriz. Bu konulardaki

uygulamalarda İslam Hukuku esas alınmakla birlikte, yeri geldiğinde

bu hükümlerin değiştirildiği de olmuştur. Fakat bu yönde yapılan

değişikliklerin hepsi Müslüman olmayan halkın lehine yapılmış de-


38. "Yavuz Ercan, "Türkiye'de XV. ve XVI. Yüzyıııarda Gayrimüslimlerin İçtimai

ve İktisadi Durumu" ,


Belleten Dergisi, (Ankara: ı983)cXL VII,s.1141.


39. Ahmet Refik,


Hicri 12. Asır'da İstanbul Hayatı, (İstanbul: 1930),s.157-88.


40. Ahmet Refik,


a.g.e., s.83. i


41. Enver Ziya Karaı,


Selim IJ/'ün Hatt-ı Hümayunları, (Ankara: 1946), s. 98-99.


~


28 YELDA DEMİRAG


ğişikliklerdir. Yapılan yüzlerce yeni kilisenin dışında 1461 yılında

Gregoryan Ermeni Patrikhanesinin Fatih tarafından, 1830 yılında

Katolik Ermeni patrikhanesinin II.Mahmut tarafından ve 1870 yılında

Bulgar Patrikhanesinin Abdülaziz tarafından açılmasına izin

verildiği, hatta yardım edildiği de unutulmamalıdır4


2• Oysa ne Ermeniler


ne de Bulgarlar ve diğer bütün Gayrimüslim topluluklar bin

yıllık Hıristiyan-Bizans egemenliği sırasında böyle bir şey gerçekleştirememişlerdir

.

XVIII. yüzyılda Amerika'da "herkesin eşit yaratıldığının" ve

Fransa' da "İnsan ve Vatandaş Haklarının" ilanlarından sonra yayılan

milliyetçilik akımları, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan

azınlıklar arasında etkisini göstermekte gecikmedi. Çocuklarını Avrupa'da

okutup Batı kültürü ile yetişmelerini sağlayan, askere gitmemelerinden

kaynaklanan üstünlükleri iyi kullanarak Osmanlı

toplumunda ekonomik açıdan da oldukça yüksek mevkiilere gelen

zimmiler bağımsızlık isteği ile ayaklanmaya başlamışlardı. Gayrimüslimlerin

bu isteklerini kendi yararlarına kullanmakta gecikmeyen

Avrupa devletleri azınlıkların vasiliğini üstlenerek, Osmanlı

Devletine zimmiler lehine reformlar yapılması konusunda baskılar

yaptılar.

İşte azınlık gruplar arasında uyanan milliyetçilik fIkirleri ve büyük

devletlerden gördükleri destek neticesinde başlayan ayaklanmalar

sonucu XIX. yüzyıl başında Osmanlı Devleti Yunanistan'ın

bağımsızlığını, Eflak ve Buğdan Beyliklerinin özerkliklerinin genişletilmesini,

Sırbistan'ın özerk bir beylik olarak kuruluşunu kabul

etmek zorunda kalmıştır.

Bir yandan İmparatorluk içinde başlayan huzursuzlukları, diğer

taraftan büyük devletlerin müdahalelerini önlemek amacı ile Osmanlı

devlet adamları çeşitli alanlarda reform hareketlerine giriştiler.

1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nun ilanı ile başlayan Tanzimat

döneminde yenilikçi devlet adamları Gayrimüslimlerin sorun-


42. Yavuz Ercan, "Osmanlı İmparatorluğu 'nda Gayrimüslimlerin Giyim, Mesken ve

Davranış Hukuku",


Osmanlı Tarihi Araştırma Merkezi Dergisi, (Ankara: 1973), c. XXI, s.


125.


OSMANLI İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLIKLARıN... . 29


lannı sadece "eşitlik" kavramı ile çözebileceklerini ve büyük devletlerin

baskılanna ve iç işlerimize müdahalelerine son verebileceklerini

ummuşlardı. Oysa ki, Hatt-ı Hümayunun ilanını izleyen yıllarda

durumun böyle olmadığı görüldü. Çünkü sorun, Batılı devletlerin

gösterdikleri gibi "bir İslam devletinde yaşayan zimmilerin

haklarını korumak" olmayıp, büyük devletlerin siyasi çıkarlannın

gerçekleştirilmesiydi.

Gülhane Hatt-ı Hümayunu okunduktan sonra "Müslüman, Hıristiyan,

Musevi hepiniz bir pederin evladısınız, Padişah tüm tebaasının

ırz, can, namus ve malını emniyete alan kanuna harfiyen riayet

edilmesini, kat'iyetle arzu etmektedir. İçinizden zulme uğrayanlar

varsa hemen adaletin uygulanmasını talep etsinler. Padişah,

Müslüman ve Hıristiyan, herkes için adaleti eşit şekilde dağıtmaktadır"

denilerek


43 Müslüman ve Gayrimüslim tebaa arasında, kanun


önünde eşitlik prensibi kabul edilmişti. Fakat bu ne dereceye kadar

uygulanabilirdi. Çünkü tam anlamı ile eşitlik demek Gayrimüslimleri

n bu döneme kadar muaf tutulduklan bazı hizmetleri de şimdi

yapmak zorunda olmalan demekti. Zira, daha evvel de belirtildiği

gibi Tanzimat dönemine gelinceye kadar zimmiler askerlik hizmetinden

muaf tutulmuş, buna karşılık devlete cizye ödemişlerdi. Bu

durumda, Osmanlı tebaası ikiye bölünmüş ve kaynaşmamış oluyordu.

Buna son vermek için 1847 yılında Rumlar deniz kuvvetlerine

hizmete çağırılmışlar, aynı yıl da Hıristiyan tebaanın deniz ve kara

ordulannda askerlik yapmalannı öngören bir kanun tasansı hazırlanmıştı


44




Yapmış olduklan işleri bırakarak askere gitmek onlar için büyük

bir yük teşkil edeceğinden, bu yeni uygulama Gayrimüslimlerin

hiç hoşuna gitmeyecekti. Bunun üzerine Osmanlı hükümeti askere

gitmek istemeyenıere bedel-i askeri adıyla yeni bir vergi koymuş,

fakat bu defa da Müslümanlara haksızlık olmaması için aynı vergiden

onlannda yararlanabilmesi imkanını tanınmıştı. Ama bu vergi


43. Mustafa Reşit Paşa'dan sonra sadrazam olan Rıza Paşa'nın sözleri. Enver Ziya

Kara!,


Osmanlı Tarihi, (Ankara: TTK basımevi, 1989), C:V, s.171.


44. Roderic H. Davison, "Turkish Attitudes Conceming Christian-Muslim Equality

in the Nineteenth Century",


American Historical Review, (1954) c.LIX, s.73.


30 YELDA DEMİRAQ


çoğu Müslümanın ödeyebileceğinden ağır olması nedeniyle çoğu

yine askerlik yapmayı tercih etmek zorunda kalmıştı.

1839 tarihli Gülhane Hatt-ı Hümayunu


45 ile tüm Osmanlı uyruklarının


can, mal, ırz, konut dokunulmazlıkları güvence altına

alınırken, 1856 tarihli Islahat Fermanıyla da bu haklar daha da genişletiliyordu.

1864 yılında yayınlanan Vilayet Nizamnarnesi ile

Müslüman ve Gayrimüslim halkın idareye katılması sağlanıyor, bu

şekilde bir taraftan dış müdahalelerin önlenebileceği düşünülüyor,

diğer yandan da İslam Hukukunda zimmilerin siyasal haklarından

yoksun bırakılması ilkesi kaldırılmış oluyordu. Gayrimüslim tebaaya

da, tıpkı Müslüman halk gibi yaş ve sınav konusunda belirlenen

şartları yerine getirdikleri takdirde hiçbir aynm yapılmaksızın devletin

sivil ve askeri okullarına, memurluk makamına girebilme hakkı

tanınıyordu.

Vergilendirme konusunda da Müslüman ve zimmi uyruklar

arasında eşitlik sağlanmaya çalışılarak, cemaat liderlerinin vergilendirme

yetkileri alınarak, bu kişilere "avaidat" yerine belli bir gelir

tahsis edilmesi, diğer dini makamlardaki kişilere de maaş bağlanması

kararlaştırılıyordu. Şimdi, Müslüman ve zimmiler arasındaki

ticaret ve ceza davaları karma mahkemelerde açık olarak görüşÜıecek

ve bu davalarda taraflar hazır bulunarak, şahitler kendi dini

usüllerine göre yemin edeceklerdi.

Fermanın bütününden anlaşılacağı gibi, amaç zimmi tebaaya

hak ve görevlerde Müslümanlarla eşitlik sağlamaktı


46• Aslında bu


fermanlarla hukuk devleti kavramına doğru bir adım atılmıştı. Fertlerarası

eşitlik, kişi hak ve özgürlüklerinin dokunulmazlığı gibi kavramlar

Osmanlı Hukukuna girmişti. Bunlarla geleneksel İslam Hukuku

ilkelerinde ilk büyük delik açılmıştı. Hz. Muhammed'in zimmiler

için koyduğu hukuki statüye açıkça karşı çıkılmış ve Gayri-


45. Metnin sureti için bkz: (eski yazı) Yavuz Abadan, "Tanzimat Fermanı'nın

Tahlili",


Tanzimat I, (Istanbul: 1940).


46. Zimmi tebaa Müslümanlardan farklı olarak din değiştirme hürriyetine sahip

bulunmaktaydılar ve bu hürriyetleri Fermanda da belirtilmiştir. Bu konu hakkında bkz:

Cevdet Ahmet Paşa, Tarih-i Cevdet (İstanbul: 1983).


OSMANLI İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZINLIKLARIN... 31


müslimlerle Müslimlerin eşitliği ilan edilmişti. Bu yolla bir taraftan

azınlıkların ayaklanmalarının önleneceği, diğer taraftan Avrupa

devletlerinin Osmanlı iç işlerine karışmalarının önleneceği, ayrıca

devleti çökmekten kurtaracak desteğin de bu yolla sağlanacağı düşünülmüştü.

Fakat gelişmeler beklenilen şekilde olmamış, yapılan

düzenlemeler İmparatorlukta yaşayan Gayrimüslimleri memnun etmeye

yetmediği gibi, onların reformlardaki aksaklıkları büyük devletlere

şikayet edip, devletin iç işlerine karışmalarını daha da artırmıştı.

Gayrimüslim halktan gelen tepkilerin


47 temel nedenine inildiğinde,


onların bağımsızlık istekleri sonucu bu reformlarla tatmin olmadıkları

söylenebilir. Fermanlarla zimmilere tanınan haklar, öncelikle

cemaat liderlerini ve din adamlarını tedirgin etmiştir. Bunun

başlıca sebebi ise, mevcut statünün kendilerine sağladığı ayrıcalıkları

kaybetme kaygısıdır. Gülhane Hatt-ı Hümayunu okunup, keseye

konulduğu sırada "O keseden bir daha hiç çıkmaması" temennisinde

bulunan Rum Patriği memnuniyetsizliğini bu şekilde dile

getirmişti


48•


Rumlar azınlıklar içinde en ayrıcalıklı sınıfı teşkil ediyorlardı.

Daha evvel de söylendiği gibi tercümanlık hizmetleri, Eflak ve

Buğdan beyliği için seçimler Rumlar arasından yapılıyordu. Rum

Patriği protokolde diğer cemaat liderlerinin önünde yer alıyordu. Bu

yüzden, Patrik, diğer zimmilerle eşİt sayılarak bu ayrıcalıklarını

kaybetmek istemiyordu. Kaldı ki, sadece Rumlar ayrıcalıklarını yitirmekle

kalmıyorlar, aynı zamanda 1856 fermanıyla Rum Patriği

ve cemaat şeflerinin ve diğer din adamlarının elinden cemaatlerinin

idari yetkileri alınarak laik kişilerin de katıldığı meclislere veriliyordu.

İşte ekonomik bağımsızlıklarının yanı sıra sosyal ve politik

çıkarlarının da üstüne düşürülen bu gölgeler, zimmi din adamlarını

reformların düşmanı haline getirmişti.


47. Tanzimata karşı tepkiler hakkında bkz: Engelhardt,


La Turquie et le Tanzimat ou


Histoire des Reformes dans L'Empire Ottoman,



(Paris: 1882), Cevdet Paşa, Tezakir,


Roderic Davison,


Reform in the Ottoman Empire, Halil İnalcık, "Tanzimatın Uygulanması


ve Sosyal Tepkileri",


Belleten Dergisi, (Ankara: 1983), c.xX,s.43.


48. Enver Ziya Karaı,


Osmanlı Tarihi, (Ankara: 1989), c.V,s.18.


32


YELDA DEMİRAG


Azınlıkların reformlara karşı oluşlarının bir başka nedeni de

vergi ve askerlik alanında getirilmek istenen eşitliktir. Yüzyıllardır

kendi cemaatleri tarafından dini vergilerle sömürülen zımmiler, arasıra

devletin vergi suistimalIerine maruz kalsalar bile genelde devlete

az vergi veriyorlardı


49• Özellikle ticaretle uğraşan zimmiler artık


mal ve güçlerine göre vergi ödeyeceklerdi. Bu sınıfta bulunan ve

ticaretten büyük karlar elde eden zımmilere askerlik görevi çok ağır

bir yük olarak gelmişti. Ayrıca, bütün bunların dışında, artık milliyetçilik

bilincine kavuşan bir kısım gayrimüslim grup reformların

çökmekte olan İmparatorluğu güçlendirerek, bağımsız bir devlet

kurma ideallerine kavuşma yolunda engeloluşturacağından da kaygılanıyorlardı.

Sayılan sebeplerin dışında, Hıristiyan zimmiler arasında

Yahudilerle eşit tutulmaktan hoşnut olmayanlarda vardı. Bunlar

"Devlet bizi Yahudilerle beraber etti. Biz İslam'ın üstünlüğüne

razı idik" diyorlardıso.

Bu veriler ışığında genel bir değerlendirme yapılırsa, Osmanlı

Devleti'nde yaşayan gayrimüslimler, Tanzimat'a kadar, özel hukuk

ve kamu hukuku arasında müslümanlardan farklı bir sistemde yerlerini

aldılar. Fakat "millet" adı verilen bu sistemde kendi dini, sosyal

ve hukuki yaşamlarını düzenleme hakkına sahip oldular. Belki,

fethediimiş halk olarak birinci sınıf yurttaş olma hakları ve siyasal

özgürlükteri yoktu, ama bu sınırlamalar içinde barış ve benliklerini

geliştirme olanaklarından yararlandılar. Gerçekte, onlara karşı uygulanan

bazı kısıtlamalar kendi gelenek, görenek ve adetlerini sürdürmelerine

yaramış ve kendi geçmişlerinden koparılmadıkları için

İmparatorluğun karşısına


xıX. yüzyılda bağımsızlık isteği ile çıkmışlardır.


Başta da belirtildiği gibi eğer Osmanlı Devleti bazı önyargılı

bilim adamlarının iddia ettiği gibi azınlıklara karşı baskı uygulamış,

onları zorla kendi dinlerinden döndürmeye çalışmış olsalardı,

belki de XiX. yüzyılda böyle bir problem ile karşılaşmayacaklardı.

Ayrıca, Gayrimüslimlere getirilen bazı sınırlamalar onla-


49. Yavuz Ercan, "Osmanlı İmparatorlugu'nda Gayrimüslimlerin Ödedikleri Vergiler

ve Bu Vergilerin Doğurduğu Sosyal Sonuçlar",


Belleten Dergisi, (Ankara: 1991),


s.371-402.

50. Cevdet Paşa,


Tezakir, (Ankara: 1993), c.1-12,s.68.


OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA YAŞAYAN AZıNLıKLARıN... 33


nn aleyhine değil, lehine olmuştur. Örneğin, ömür boyu askerlik ile

uğraşan Müslümanlardan farklı olarak, askerlikten muaf tutulan

zimmiler, bu sayede ticarette tüm üstünlüğü ele geçirmişlerdir. Aynca

bu Gayrimüslim gruplar yüzyıllarca kapitülasyonlar ve beratlar

aracılığı ile de Batılı ülkeler tarafından korunmuşlardır. Devletin

tüm kurumlanndaki çöküşü ve parçalanma tehlikesini gören Osmanlı

devlet adamlan, devletin bağımsızlığını korumak, Gayrimüslim

grupların ulusçuluk isteklerini söndürmek amacı ile reform

hareketlerine giriştiler. Yayınlanan fermanlar, büyük devletlerin doğu

politikalannı oluşturan gayrimüslimlere, kendilerini daha da geliştirme

ve güçlendirme imkanı tanıdı. çoğu Avrupa devletlerinde

olamayacakları kadar imtiyazlı bir durumda olan, sosyal, dinsel ve

ekonomik bakımdan kendilerine geniş haklar verilen azınlıklar büyük

devletlerden aldıklan destek ve işbirliği ile İmparatorluğun çöküşünde

önemli rol oynadı1ar.                                                      http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder