12 Ekim 2012 Cuma




                    KIRŞEHİR- KAMAN'DA ARZIN MERKEZİ KALE HÖYÜK

   Kırşehir, deyim yerindeyse anadolunun göbeğinde konumlanmış, Kayseri ve Ankara gibi önemli iki kentin arasında ve bunları birleştiren otoyol üzerinde yer alan mütevazı bir anadolu şehri.

İşte tam da bu yol üzerinde (ve birazda içeride) Kırşehir'in kendi gibi küçük ve bolca avrupa'ya işçi gönderen bir ilçesi mevcut : "Kaman".

Ülkemizde "Alamancı" diye de tabir ettiğimiz yurtdışına (özellikle avrupa kıtasındaki ülkelere) çalışmaya giden insanların yoğun yaşadığı bir yer burası. Dışarı verdiği bu göçlerle beraber "Kaman" dönemlik olarak dünyadan göç alan bir ilçe. Nasıl mı?

Dünyadan Göç Alan İlçe !

Yazın memleket hasreti ile Türkiye'ye dönen gurbetçilerle beraber bir çeşit "entelektüel mevsimsel işçilik" sezonu da başlıyor Kaman'da ve kazı dönemi boyunca başta Japonya olmak üzere dünyanın farklı yerlerinden pek çok arkeolog buraya geliyor. Çünkü bu bölgede bulunan ve binlerce yıllık geçmişe sahip "höyük"ler, hem anadolu hem de dünya tarihi kronolojisinin incelenmesi ve tekrar gözden geçirilmesine yardımcı olabilecek önemli çalışma sahaları anlamına geliyor.

(höyük: tarih boyunca çeşitli nedenlerle yıkılan yerleşim bölgelerinin üzerine zaman içinde tekrar yerleşim yerlerinin kurulması ile oluşan, içi bu dönemlerin kalıntılarını barındıran yayvan tepe. Bu katmanlanmanın birden fazla defa cereyan etmesi halinde, üstten alta doğru bir zaman tüneline benzeyen çok katmanlı höyükler oluşmaktadır.)

Yaşadığımız anadolu toprakları ve bilhassa iç anadolu tam bir höyükler cenneti. Arkeoloji araştırmaları alanında çok önemli olan höyüklerden sadece bu bölgede ilk akla gelen ve kazı çalışmaları bulunanlar Kalehöyük (Kırşehir, Kaman), Yassıhöyük (Kırşehir, Çayağız), Büklükale (Kırıkkale, Karakeçili)...

Kaman'da Japonlar
Bölgenin benim merceğime girmesini sağlayan ise Japonların bölgeye olan ilgisi, yatırımları ve araştırmaları oldu. Temmuz ayı içerisinde de bu bölgeyi ziyaret etme şansımız oldu.



Bu yıl Türkiye'de Japonya Yılı olması hasebiyle gerçekleştirilen organizasyonlar kapsamında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi ve Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü'nün açılış töreni gerçekleştirildi. Prens Mikasa ve Kültür Bakanı Ertuğrul Günay gibi önemli isimlerin de iştirak ettiği açılışa, belki haberlerde veya internette rastladınız
         Ama bu bölgede yapılan çalışmalar Japon yılı gibi yakın dönem projelerine sığamayacak kadar eski ve köklü bir geçmişe sahip. Bundan tam 25 sene evvel 1985'de başlamış buradaki incelemeler. O günden bugüne düzenli süren çalışmalar, 1998 yılında Prens Takahito Mikasa önderliğinde kurumsallaşmış ve Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü kurulmuş.
Yıllardır buradaki kazı faaliyetlerine önderlik eden Dr. Sachiro Omura Bey ile de kısaca tanışma imkanı bulduk. Bizimle pek ilgilenemese de (yanında Japon misafirler vardı.) akıcı Türkçe'si ile birkaç sorumuza cevap verdi. Türkiye'de arkeoloji alanında değerlendirilebilecek onlarca yer varken neden burayı tercih ettiklerini sorduğumda ise "Burası dünyanın merkezi, burası dünyanın tarihi, çok önemli" diyerek cevap verdi. Yine Dr. Sachiro Omura Bey, henüz bu höyükte tüm katmanların inceleme çalışmalarının bitmediğini, kendilerinin birkaç bin yıl geriye kadar ancak gidebildiğini ama buradaki bulguların on bin yıl kadar öncesine kadar gittiğini söyleyerek daha uzun yıllarca çalışmaların süreceğini belirtti.

Kalehöyük dışında, bölgedeki başka yerleşimlerde de kazı çalışmalarının artırılacağını da söylediler.

Yani burada Dr. Sachiro Omura ve ekibi adeta arzın merkezine doğru bir seyahate çıkmışlar. Hem katman katman ilerleyerek gerçekten yüzeyin altına ilerliyorlar, hem de metaforik olarak tarihin tam göbeğine, binlerce yıl öncesi uzanan bir seyahate çıkıyorlar burada.



Müze ve Japon Bahçesi
Bugün gelinen noktaya baktığımızda ise görünen tablo mükemmel. Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü, Kaman- Kalehöyük Arkeoloji Müzesi ve Prens Mikasanomiya Japon Bahçesi ile beraber pırıl pırıl bir tesisler bütünü.


Müze içerisindeki tümMüzenin dış görünümü bir bina gibi değil, "höyük" modeli gözetilerek bir tepeciğe benzetilmiş. İç mekanlar çok modern, temiz ve ışıl ışıl. İçeri girdiğinizde elinize müzeye dair tanıtım broşürleri veriliyor. Müzede 25 yıldır yapılan kazılardan elde edilen eserler, yapılan çalışmaların fotoğrafları, dev bir höyük maketi ve birinci katman olan Osmanlı Dönemi yerleşim yerinin 3D modellemesi sizleri bekliyor.


  bilgilendirme tabloları ve şekiller Türkçe, Japonca ve İngilizce beraber tanzim edilerek uluslararası seviyede faydalanım düşünülmüş.

Bu şık arkeoloji müzesinin hemen yanında ise yine çok zarif bir Japon Bahçesi bulunuyor. Prens Mikasanomiya onuruna 1993 yılında açılan bu bahçe aynı zamanda Japonya dışında düzenlenmiş en büyük Japon Bahçesi ünvanını taşımakta.

Havuzları, bu havuzlara akan su yolları, irili ufaklı köprüleri, yürüyüş yolları ve suyun içinde yüzen rengarenk Japon balıklarıyla süslü bu bahçe bozkırın ortasında beklenmedik bir Japon tebessümüyle karşılıyor sizi.

Yıllardır buraya gelip giden, binlerce kilometre uzak bir memleketin çocukları olan Japon araştırmacıların ve elbette başta Dr. Sachiro Omura Bey'in sebatı, çalışması, özverisi ve heyecanını yakından görmek çok etkileyiciydi. Minik fırça darbeleriyle toprakla savaşarak, belki de bir cerrah hassasiyetiyle çalışarak elde ettikleri bu güzel hasatın memnuniyeti vardı yüzlerinde.

Ve ben bir kez daha bu disiplinli insanlar ve bizlerin karşılıklı öğrenecek ne kadar çok şeyimizin olduğunu düşündüm.

Ayrıca imar edilmiş bu güzel bölgeyi görünce -klişe de olsa- hala anadolunun onlarca yerindeki, kimisi dağda taşta, yolun yolcunun uğramadığı bir yerlerde unutulmuş, kimisi birilerinin tarlasında, bahçesinde kalmış, kimi ise (belki de en acısı) define, gömü dedikoduları sebebiyle yok yere harap edilmiş & yok edilmiş tarih ve kültür mirasımız geliyor aklıma.

İnşallah bundan sonra toplumsal bakış açımız biraz değişir de İstanbul UNESCO "Dünya Kültür Mirası" (World Heritage List) listesinde kalacak mı yoksa düşecek mi diye hop oturup hop kalkacağımıza, o seviyeye başka hangi değerlerimizi taşıyabiliriz diye çaba sarfedilir hale gelir. Öyle ya burası dünyanın merkezi, dünyanın tarihi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder