16 Ekim 2012 Salı

BUNU MUTLAKA OKUYUNUZ KALP KRİZİ NASIL OLUŞUR ?


 
     

KALP KRİZİ NASIL OLUR? GÖĞÜS AĞRISI NASIL YORUMLANMALIDIR?

Kalbin kan ihtiyacını karşılayan ve "koroner arter" adı verilen damarlardan birinin tıkanması sonucunda kalp hasarı oluşması tablosuna Kalp Krizi (Miyokard İnfarktüsü) denir. Kan akımı bozulunca, ciddi bir ritm bozukluğu ile ani ölüm gelişebilir veya kriz, ani ölüme yol açmadan ama kalp dokularının dakikalar-saatler içinde giderek kaybedildiği bir süreç halinde ilerleyebilir.
      Genellikle göğsün ortasında geniş bir alanda baskı-yanma-sızlama ile karışık bir ağrı ile kendini belli eder. Göğsün ortasındaki bu ağrı hissi yaygın vasıfta olup, boynun ön kısmına, sırta, sol kola veya her iki kola-omza doğru yayılabilir. Bu esnada soğuk terleme ve bulantı hissi, genel durum bozulması, korku ve endişe hali de eşlik edebilir.
Ancak bu anlatılanlar, sadece sık görülen belirtileri ifade eder. Her hastada tablo aynen böyle olmayabilir. İstisna olarak; gerek ağrı şekli, gerek ağrı bölgesi ve gerekse de eşlik eden diğer belirtiler açısından farklılıklar olabilir. Bu belirtilerin hepsi birden olmayabilir, bazen hiçbiri, hatta ağrı bile olmayabilir. Özellikle kadınlarda, diyabetli (şeker hastalığı) kişilerde ve çeşitli sinir sistemi hastalıklarında, kalp krizi tablosu bu klasik anlatımın biraz dışına çıkan belirtilerle de seyredebilir, teşhis koymak güçleşebilir.
Diğer yandan, bu anlatılanları hisseden her kişi mutlaka kalp krizi geçiriyor demek de değildir. Mide-yemek borusu hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, şiddetli stres ve gerginlik gibi pek çok durumda da buna benzer belirtiler hissedilebilir.
Ağrı şiddetinin hiçbir anlamı yoktur. Ağrının hafif olması olayın önemsiz olduğu anlamına gelmediği gibi, çok şiddetli ve büyük ızdırap veren bir ağrının altından da önemli bir şey çıkmayabilir.
Belirtiler kalp krizinden şüphelenmemizi sağlar, ama teşhis koydurmaz. Teşhis; bir acil klinikte CKMB ve Troponin-I veya Troponin-T gibi laboratuar testleri ve kalp elektrosu (EKG) bulguları ile konur. Yine burada da, laboratuar bulguları ve EKG değişikliklerine başka durumların da yol açabileceğini ve diğer yandan, bir hastada o sırada kalp krizine giden bir süreç yaşandığı halde en azından erken dönemde laboratuar testleri ve EKG'de hiçbir değişiklik saptanmayabileceğini de belirtmekte fayda vardır. Bu tahlillerin ağrının üzerinden 6 saat geçtikten sonra da normal olması olayın kalp krizi olmadığını gösterir, ama kalp hastalığı olasılığını tamamen kaldırmaz. Çünkü kalp krizi yani infarktüs, damar tıkanıklığı sürecinin en son noktasıdır. Tahlilin yüksek bulunması sadece bu en son basamakta olmadığınızı gösterir, ara basamaklarda olmadığınızı garanti etmez. Daha öz olarak söylemek gerekirse, ağrının üzerinden 6 saat geçmiş ve bu tahliller iyi bulunmuşsa infarktüs olmadığınız için rahat bir nefes alabilirsiniz, ama ağrınızın kalp damar problemiyle ilgili olma olasılığı hala vardır!
Bir hastanede kalp krizi teşhisi konulunca ilk yapılması gereken şey, kalp damarını tıkayan pıhtının hızla ortadan kaldırılmasıdır. Bu da ya pıhtı eritici (trombolitik tedavi) ilaçlarla veya acil anjiyoplasti-stent işlemi ile olur. Bunların hangisinin tercih edileceği, tamamen merkezin ve bölgenin imkanlarına, krizin süresine ve hastanın özelliklerine bağlıdır. Pıhtıyla tıkanma yani kriz süreci ne kadar uzunsa kalp dokularındaki kalıcı tahribat o kadar artar. Dolayısı ile kalp krizi süreci dakikalarla yarışılan bir süreçtir, lüzumsuz bekleyişlere ve ertelemelere tahammülü yoktur. Hastanın geri kalan ömür süresine ve kalitesine fayda sağlamak bakımından, krizin 30.dakikasında müdahale etmekle 3. saatinde müdahale etmenin arasındaki fark dağlar kadardır.
Kalp krizinden şüphelenilen bir durumda ne yapılacağı sık sık sorulmaktadır. Yukarıdaki tablonun her zaman kalp krizi anlamına gelmediğini zaten belirtmiştim. Dolayısı ile "Kalp krizinde hemen şöyle aspirin alınmalı, böyle ilaç yutulmalı" diye bir öneride bulunmayı yersiz buluyorum. Zira benzer bir tablo mide kanamasında veya aort damarı yırtılmasında da yaşanabilir ve aspirin gibi ilaçlar kullanmak veya dil altı hap almak, aslında belki kurtarılabilecek bir hastanın sırf böyle bir hata yüzünden kaybedilmesine de sebep olabilir. Kimse, hatta o sırada evinize gelen bir kalp doktoru bile sadece ağrınıza bakarak size kalp krizi teşhisi koyamayabilir ve yanılabilirken, siz hiç koyamazsınız.
Peki ne yapılmalıdır? Ben "ne yapılmamalıdır?" sorusunun cevabını vereyim. En yapılmaması gereken; böyle bir şüphe doğduğunda olayı üşütme, midesini bozma, gaz ağrısı gibi sebeplere bağlayıp evde kıvranma ve doktora ertesi gün gitme planları yapmaktır. Varsın boşuna evham yapmış olun. Varsın, büyük ihtimalle size önemli bir şeyinizin bulunmadığı, olan bitenin de sadece bir gaz sıkıştırmasından ibaret olduğu söylenecek olsun. Peki ya gerçekten kalp kriziyse? Ne olur, saat gecenin-sabahın kaçı olursa olsun, kalkıp hemen bir acil kliniğe gidin. Bir de şu önemli; lütfen "İlle filan kalp hastanesine gideceğim veya filan doktora ulaşıp bir de ona soracağım" derdinde olmayın. Ya kalp krizi değil de mesela bir mide kanaması ise? Eve doktor çağırmaya veya telefonunu çevirip doktorunuza ulaşmaya hiç kalkmayın. Doktorunuz kalkıp evinize bile gelse, ev şartlarında size hiçbir yardımı dokunamaz, sadece vakit yitirmiş olursunuz. En azından teşhis koyup ilk müdahaleyi yapabileceğine inandığınız en yakın acil kliniğe gidin.Gerçekten kalp krizi saptanacak olursa, o acil klinik zaten en hızlı şekilde uygun kalp merkezine naklinizi sağlayacaktır.
Mesleki hayatım, krizin o en kıymetli ilk saatlerini evde geçirirken kalbinin büyük kısmını "artık geri kazanılamaz şekilde" kaybetmiş sayısız hasta örneğiyle dolu. Kalp dokuları kaybedildikten sonra, ne yazık ki artık geri dönüşü yok. Ertesi gün anjiyo yapılsanız, stent takılsa veya ameliyata verilseniz ne olur, verilmeseniz ne olur? Altın kıymetindeki o ilk saatler geçtikten sonra bunların artık hiçbir yararı yok.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder